0.2

26.5K 2.3K 4.2K
                                    

selam. nabersiniz?

ben bu hikayeyi yazmayı çok seviyorum ama nasıl gidiyor, bilmiyorum. bu yüzden yorum yaparsanız çok sevinirim.

bir de taehyung'un yaşını değiştirdim, kafanız karışmasın.

iyi okumalar!

//

"İşe gitmeyeceksin yani?"

Ağzına krepten bir parça atan ve hızla çiğneyen Jimin'e bakıp sandalyede geriye yaslandım. Kollarımı göğsümde birleştirdiğimde gözlerim saate kaydı, ofiste olmam gereken zamandan bir buçuk saat ilerisini gösteriyordu. "Bilmiyorum." diye mırıldandım usulca. Gerçekten bilmiyordum, henüz kesin bir karar vermemiştim. "Kafam karışık."

"Neden olduğunu anlatmamakta kararlı mısın?" Büyük fincandaki kahvesini dudaklarına götürdü. Jimin gerçekten kahveyi berbat içiyordu. İçine sütü ve şekeri basıyor, ona da kahve diyordu. "Evet, Jimin. Şimdilik anlatmayacağım. Bir şeyleri çözdükten sonra konuşuruz." Ellerimi yüzüme götürüp sıvazladım. Başım ağrıyordu ve tek lokma yiyesim yoktu.

Çok garip hissediyordum.

Bay Kim konusunda ne yapmam gerektiğini bilmiyordum açıkçası. Bir tarafım ona haddini bildirmesini söylüyor, diğer tarafım arkasına bakmadan kaçmak, ofise bile gitmeden istifa ettiğini söylemek istiyordu. Bu işi oturup enine boyuna bile düşünememiştim. Pazar günüm tamamen televizyon karşısında oturup, Bay Kim'in doğum günümdeki tavırlarını ve zarları düşünerek geçmişti. Hiçbir şey çıkaramadığımı anlayınca onu düşünmeyi, zarları çekmeceme kaldırdığım gibi kaldırmıştım.

Bu işi kaybetmek benim için, kariyerim için düşüş demekti. En zirveden başlamıştım ve birden oradan istifa edersem benim bu işi kaldıramadığımı düşünürlerdi diğer firmalar. Ben ise bana verilmesi gereken sorumluluktan fazlasını yapıyordum ama gelin görün ki, patronumun bana teklif ettiği şey izin günleri değil de seks oyunları oluyordu.

Jimin bileğindeki gümüş saate baktı ve kahvesinden sesli bir yudum alıp, benim hiçbir şey yemediğim masadan kalktı. Hafifçe geriye doğru esnerken gözlerimiz buluştu, "Jungkook, ne olursa olsun seni desteklerim fakat işi bırakmayı bir daha düşün. Olur mu?" diye sordu yumuşak bir tonda. Sanki korkutup kaçırmak istemediği bir canlıyla konuşuyor gibiydi. "Bay Kim seni kovmaz; biliyorum. Sen onun en kıymetli çalışanısın. Evet bok gibi para kazanıyorsun ama, Tanrı aşkına, kim haftanın altı günü çalışıp diğer avukatlardan daha fazla mesai yapar ki?! Kafanı kurcalayan neyse, çözülmeyecek bir şey değildir. Eminim."

Gülümsemeye çalıştım, Jimin böyleydi. Üniversiteden beri beni her konuda destekler, hep yanımda olurdu. "Düşüneceğim. Olur. Git hadi, randevuna geç kalacaksın. Sen kliniği bile on saatte açıyorsun." dedim sandalyeden kalkıp onu elimle kışkışlarken. Gözlerini devirdiğini görünce ona dil çıkartıp masadaki kahvaltılıkları toplamaya başladım. Normalde, Jimin bir psikiyatr olduğu ve kendi kliniğine sahip olduğu için ben genelde ondan erken çıkmak zorunda kalırdım. Onun çalışma saatleri benimkine göre daha esnekti. Kahvaltıyı ben hazırlardım, o toplardı. Ama şimdi işe gitmemiştim işte.

"Tamam, gidiyorum. Bir şey olursa ararsın." Arkasını dönüp mutfaktan çıktığında ardından "Tamaaam." diye bağırdım.

Masayı toplayıp üst kata, odama çıktığımda yatağıma oturup derin bir nefes aldım. Bu saatlerde evde olmak çok garipti. Alışkın olduğum bir durum değildi. Şimdi ofiste olsam, harıl harıl dosya inceliyor olurdum.

boss and lawyer | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin