0.8

20.6K 1.9K 3.8K
                                    

merhabalar. ne kadar sık bölüm geliyor değil mi? ben de kendime şaşırıyorum ya.

size söylemek istediğim birkaç şey var. burası benim için çok ciddi bir platform değil. yazdığım hikayeleri baştan savma yazmıyorum, özeniyorum ama kendimi tamamen verdiğimi söyleyemem. bu hikayenin dili de sade ve yalın.

açıkçası burası benim için çok ciddi bir platform olmadığından, yoğun hikayeler okumak pek hoşuma gitmezdi ama şu aralar fikrim değişti gibi. yani demek istediğim; benden ağdalı dille yazılmış bir şeyler okumak ister misiniz? taslağımda tam yirmi üç hikaye daha var ve böyle ağır, ağdalı bir dille yazabilirim bir tanesini.

bu bölüm biraz geçiş bölümü gibi oldu. artık işler daha derinleşecek, lütfen bunu göz önünde bulundurarak okuyun.

oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.
medya; bang yongguk - hikikomori
keyifli okumalar.




Bir dönem, yaşadığım hayat resmen toz pembeydi. Ya da, size göre güllük gülistanlık bir zaman dilimi için hangi renk uygunsa, o renk.

Okuldan dereceyle mezun olup harika bir işe başlamıştım. İyi para kazanıyordum ve meslekte daha yeni birisi için oldukça büyük bir meblağdı. Bu yüzden, üniversitede verdiğim emeğin karşılığını aldığımı ilk kez tam anlamıyla hissediyor ve kendimle gurur duyuyordum.

Arkadaşlarımın hepsi harika insanlardı, mükemmel bir sosyal hayatım vardı, -eskiden davalarım bu kadar yoğun değildi- ve şimdiki yaşımdan daha genç olmanın getirdiği delikanlılık, damarlarımda cirit atıyordu. Kendimi tüm dünyayı göğüsleyebilirmişim gibi hissediyordum.

Ayrıca, çok iyi giden bir ilişkim ve deli gibi aşık olduğum bir sevgilim vardı. Bir arkadaşımın vasıtası ile tanışmıştım ve görür görmez aşk diyemem ama, daha o gün ondan hoşlanmaya başlamıştım. Kısa bir süre içerisinde ilişkiye başlamıştık. O beni seviyordu, ben onu seviyordum. Bu, su götürmez bir gerçekti Birbirimize çok düşkündük ve bir gün dahi görüşmesek özlüyorduk. Vıcık vıcık bir ilişki olmasa da, romantikti. Hayatımda gördüğüm en güzel gülüşe sahip olan insandı. Benden daha büyük olmasının verdiği olgunluğu, benim çocuksuluğumla nasıl olduğunu bilmesem de bir şekilde dengeliyordu ve hayatımda isteyebileceğim en iyi partner oydu. Düşünceli, zeki, saygılı, iyi giyimli, eğitimli ve hoş görünen bir adam.

Yongguk. Bang Yongguk. En büyük kalp kırıklığım. İlk aşkım, hayatımın en deli esen rüzgarı.

Her şey tıkırında gidiyordu. Bir gün, sürpriz yapmak için Yongguk'un evine habersizce gittiğimde kapıyı açan olmamıştı. Telaşa kapılmadan onu aradığımda, aradığım numaranın kullanılmamakta olduğunu söylüyordu. Neler olduğunu kavrayamamış ama yine de Yongguk'un beni terk edeceğine ihtimal vermemiştim. Emindim ki, bir açıklaması vardı.

Orada, kapısının önündeki merdivenin soğuk zeminine çöküp en yakın arkadaşını aradım ve o da bana üzgün bir sesle Yongguk'un İsviçre'den iş teklifi aldığını ve oraya gittiğini, bana haber vermediğine çok şaşırdığını ve nedenini bilmediğini söyledi.

Yongguk'a asla ulaşamadım. Sosyal medya hesapları kapalıydı, telefon numarası zaten değişmişti ve dünyanın öbür ucundaydı. Ben ise dağılmıştım. Kelimenin tam anlamı ile darmadağındım. Bütün gün fotoğraflarımıza bakıp ağlıyordum. Kendime ilgi göstermeyi bırakmıştım. İşe konsantre olamıyordum ve neredeyse kovulmanın eşiğindeydim. Yemek yemiyordum, uyumuyordum. Hayatım durmuştu. Yongguk, giderken tüm enerjimi ve yaşama isteğimi de kendisiyle beraber götürmüştü.

Toparlanmam elbette ki Jimin ve zaman sayesinde oldu. Jimin tüm psikiyatri becerilerini kullanarak beni alttan alttan tedavi etti. Bir nakış gibi işledi ve zaman da tuzu biberi oldu. Kısa süre içerisinde olmasa da, yoğrula yoğrula döndüm eski halime ve Yongguk defteri bir daha açılmamak üzere kapandı.

boss and lawyer | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin