İnciraltı, sakin bir mekân, iki orta Türk kahvesi ve Kemal! Bir gün bu anın yaşanacağı hiç aklıma gelmezdi. Kemal ve ben! Üstelik beklediğimin tam tersi havadan sudan konuşup, konudan konuya geçiyoruz.
Sürekli annemden bahsediyor. "Çok tatlı kadın, arkadaş gibi belli, sen ona çok bağlısın!" diyor. Taktik uyguluyor kesin, kesin yani! Kalbime giden yol çizelgesi, işi biliyor adam. Ben bunları yer miyim Kemal Bey? Aslında yemiş gibi de yapabilirim. Hoş çocuk! Tip desen yerinde, boylu poslu, sohbeti güzel...
Ne söylesem, "Ben de çok severim," diyor. Kesin uyduruyor. Gözüme girecek tabii, sallıyor da sallıyor! Kendime bağlasam belki sadece Günaydın yazmayı bile öğretirim. Aklıma gelmişken...
"Yazdığın o mesajları çok arıyor musun?" diye sordum gülerek.
"Sana özel arayıp, buluyorum. Sen de sağ ol hiç takmıyorsun!" dedi.
Evet, takmıyorum! Şu an laf sokmanı bile takmıyorum çünkü daha vahim bir konu var! "Sana özel" dedi değil imi? Bana özel... Toplu mesaj atmıyor yani! Bayağı bildiğin bana özel işkence uyguluyor. Ben özel seçilmiş bir zavallıyım! Şu an celladımla kahve içiyorum ve kendi ayaklarımla geldim. Kendim ettim, kendim buldum. Ne yapsam, söylesem mi acaba? Uygun bir dille nasıl söylenir ki? Bir deneyelim...
"Özel bir mesaja gerek yok. Sen -g–günaydın- yaz, o yeter bana," diye çıkıverdi ağzımdan. Salak salak sırıtmam da cabası!
"Tamam," deyip güldü.
Güldüğüne göre kızmadı belli ki! Yok, canım niye kızsın? Benim gibi tatlı insana kızılır mı? Tamam, bana kızılmaz ama bu adam da biraz tuhaf canım! Şeker gibi adam, pamuk gibi maşallah! Kemal'i az denesem içinden bir Romeo çıkar mı acaba? Çıkmaz! Çıksa bile uzun sürmez. İnciraltı surları içinde başlayan tanışma hikâyelerimin tümü faciayla bitti. Eski nişanlımla ve daha sonra tanışmaya çalıştığım diğer hepsiyle ilk buluşmam İinciraltı'nda oldu ve her birinin berbat bitmesi bir tesadüf mü? Tesadüftür ya! Bakarsın bu sefer bir şey olmaz, kötüyü çağırmamak lazım. Susturun kötü anıları!
Ya yine kötü biterse? Ya kendimi kandırıyorsam?
Of, kızım ya! Kahveni iç, evine hadi!
***
"Arandım ben, arandım! Ya desem ya, -İnciraltı olmaz, gitmeyelim. Ayyyyy ben hiç sevmem! Alsancak daha yakın, oraya gidelim- falan ama yok ben ses etmedim. Gittim, kuzu gibi içtim kahveyi geldim. Bir de üstüne, ıııyy Kemal dediğim adam bildiğin Romeo adayı çıktı!"
"Yeter, sakin!" diye araya girdi annem. "Bu sefer de kötü olacak diye bir şart yok, az pozitif bak. İçinden ne geliyorsa, nasıl istiyorsan öyle davran. Hem dur bakalım! Bunu düşünmek için çok erken. Belli etsin önce, bakalım o istiyor mu?"
Haklı! Vallahi haklı kadın! İnciraltı şoku işte, ne dediğimi biliyor muyum ben canım. Hem kaç yıldır burnumdan getirdi, istiyordur herhalde! İstemiyorsa da kendi bilir.
"Görüşelim dedi mi?" diye sordu annem.
"Dedi."
"Ne zaman?"
"Yarın akşam."
"Sen ne dedin?"
"Olmaz dedim.,"
Annem gözlerini kıstı, "Neden öyle dedin?"
"Beşiktaş'ın maçı var!"
"Aaaa, doğru! İyi demişsin."
Ya, bu kadını seviyorum! "Kızım s, sen manyak mısın? Öyle mi söylenir?" demiyor. Ben gitmek istesem, o bırakmaz. Sonuçta, anneden geliyor bu aşk. Bizim gibi hayatını zorluklarla yaşayan, savaşarak kazanan anne ve kız başka hangi takıma âşık olabilirdi ki? İnsanların takım seçerken bile, kişilikleriniğini yansıtan takımları seçtiğine inanırım hep. Ben siyah oldum, annem beyaz! Sevinmesek bile, zorluk dta çeksek sevmeye devam ettik. Beşiktaş'ı sevmek dte böyle bir şey işte!
Maç günleri randevu yapmadığımı herkes bilir, teklif bile etmezler. Kemal yeni tabii daha, nereden bilsin adam. Annemle maç izleyip, kanser olmaya tam ramak kala, "GOOOOLLLL!" diye bağırmanın tadını hiçbir randevu veremez! Sabahın köründe totem yapmaya başlayıp, akşama kadar dakikaları sayan insanım ben.
Annemle maç sohbetine dalmıştık ki, telefonum titredi. Kemal sandım ama değil, tanımadığım bir numara ve mesaj!
"Numaranı buldum, umarım kızmazsın. Habersiz şekilde istemeye gelmek çok yanlış oldu, haklısın! Kendimi ifade edebilmem için bir şans istiyorum."
Anaaa yağız oğlan bu! Ne diyeceğim şimdi? En güzeli cevap vermeyeyim. Ya da, "İnciraltı'nda bekle, geliyorum" diyeyim. Bir kere de işe yarasın şu İnciraltı canım! Kökünden kurtulurum.
Aman ya! Yazsam dert, yazmasam ayrı dert! Dedemler tanıyor sonuçta, mecburen biraz dikkat etmem lazım. Kırmadan söyleyip, biraz da mesafeli olmak lazım ama nasıl?
Buldum!
"Bu ara çok meşgulüm, malum iş güç. Bir de senden rica ediyorum, lütfen daha uygun saatlerde mesaj at! Çok geç oldu, iyi geceler," yazdım.
Yuh, yalana bak! Meşgulüm!? Ya, sorma çok meşgulüm. Geçen maçın gol pozisyonlarını konuşup, -önümüzdeki maç kadro aynı mı olur acaba?- diye annemle laklak yapıyorum. Yarın çalışıp, yıllık izne çıkacağım. Aman ne var yani, masum bir yalan. Sonuçta, seni beğenmedim demekten iyidir.
Telefonu anneme uzatıp , mesajı okuttum. Gülmeye başladı. Yahu bildiğin gülüyor kadın. Çok ayıp anne! Ben burada ne durumdayım, sen gül! Yağız oğlan peşimde, Kemal desen, o kadar kahve içtik falan ama gecenin körü olmuş hala mesaj yazmıyor.
Sahi, Kemal neden yazmıyor acaba?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI MUTLULUK ♥️
Teen FictionSevmek, nankör bir alışkanlıktır... Her an bitebilir ve hiç var olmamış gibi birileriyle hayatınızdan çıkar gider. Merhamet kokan adamları sevin... Çünkü... Merhametli insanlar, asla nankör olmazlar! Saçının telini seven, gözünün içine bakarken bi...