Enis'ten...
Müdürün saçma konuşmasını bitirmesinin üzerinden sadece yarım saat geçmişti. Melisa ve çetesi de yemeğe koyulmuştu hadi ama kim yerdi o yemeği,yani kim zehirlenmek isterdi ki? Etrafıma bakınınca Melisa'nın bana sırıtarak cilveli bir şekilde güldüğünü gördüm görmezden gelip Pınar'a baktım elindeki ölmüş abisine ait bileklike odaklanmıştı. Kaç kere çıkarmasını söylememe rağmen çıkarmamıştı çünkü her gördüğünde parçalara ayrılıyordu ve sonrasında o parçaları toplaması da zor oluyordu. Bazen büyüklerimiz bize "Geri gelmesi yada olacağı mümkün olmayan bir şeye üzülmeyin, takılmayın."der ama bize bunun ne kadar zor olduğunu söylemezler, küçükken bize masal anlatırlar biz de o masallara inanırız ve hayatı öyle sanarız ama büyüdükçe bizi kandırdıklarını ve masalların saçma bir hayal ürünü olduğunu anlarız bu yüzden masallardan ve büyüklerden nefret ederim.Bu nefretimi kazanan ilk kişi ise annemdi;
Küçükken masallardaki iyi adamların ölümsüz olduğunu ve hep kazandıklarını,mutlu sonların olduğunu söylerdi.Bende her gün babamın gelmesini beklerdim,oda gelmezdi. Ya babam kötü adamdı yada ben mutlu son hak etmeyen yaramaz bir çocuktum ... hiçbiri hepsi hayal ürünüydü bunu zamanla anladım her şey ne kadar iyi ve harika olursa olsun zaman ve giden geri gelmez kabullendim.
Aklımdakilerden kurtulup Pınar'ın yanına gittim .
"Ee ne yapıyoruz? "Dedim ve oda hemen bana döndü.
"Ne gibi?yemek yiyelim sonra ateş başında gitar falan çalıcaklarmış dediler bizde otururuz sonrada,uyku işte."
"İyimisin sen Pınar? yine mi bileklik?"
"Enis ben iyiyim,bileklik mi yok, tam tersi bana iyi geliyor abim yanımdaymış gibi. Biliyor musun? Abim de kamp yapmayı çok severdi hep arka bahçemizde annemden gizlice yapardık o günleri özledim." Pınar ağlıyordu sağ eliyle gözündeki yaşları sildi ve yüzüne bir gülücük yerleştirdi bu mutluluk gülümsemesi değildi, acıyı saklayan bir gülümsemeydi.Müdürün "yemek vakti sıraya girin" sesi ile Pınarla kalkıp sıraya girdik tabağımıza yiyeceğimiz kadarını koyup boş bir köşeye geçip oturduk ilk başta yemekte tereddüt etsekte mecbur olduğumuz için yedik. Yemekten sonra herkes ateşin etrafinda toplandı ve gitar sesleri ile şarkı sözleri ormanı kapladı. Diğer sınıflardan olan öğrencilerde olduğu için alanımız baya kalabalıktı bide müzikçimiz Ege hoca elinde bir siyah gitarla bu tarafa geliyordu elindeki gitarı elime tutuşturdu ve "ister istek al, ister kendin kafana göre takıl" dedi. Hadi ama okula müzik bursu ile gelmiştim yani sesim ve gitara olan yeteneğimi geliştirip baya çalışmıştım bu sayede de burs kazanıp özelde okumuştum. bu yüzden de çalmak ve söylemek bana düşüyordu karşı çıksam bile hepsi müzik bursun var diyeceği için çalmaktan başka çarem yoktu .
Gitarı elime alıp bi kaç düzeltme yaptıktan sonra çalmaya başladım ve ardından sesimle eşlik ettim."Gökyüzünde ne çok yıldız var
Biri parlak, biri ürkek, biri yalnız diğeri sanki burada.
İçimizde ne çok hırsız var.
Biri aldı beni götürdü sonra sattı hem de yok pahasına.Ahh, şu hırsızlar
Her gece rüyamda senin kılığında dolaşırlar.Ahh, karanlıklar
Seni benden, seni dünden, seni gerçeklerden korurlar.Gökyüzünde ne çok yıldız var
Biri parlak, biri ürkek, biri yalnız diğeri sanki burda
İçimizde ne çok hırsız var
Biri aldı beni götürdü sonra sattı hem de yok pahasına.Ahh, şu hırsızlar
Her gece rüyamda senin kılığında dolaşırlar.Ahh, karanlıklar
Seni benden, seni dünden, seni gerçeklerden korurlar."Şarkıyı bitirdikten sonra Pınar'a baktım ağzıyla Tuğkan çal diyordu tam bir Tuğkan delisiydi odası posterlerle, telefonu şarkıları ve resimleriyle doluydu onu kırmamak için başımla onu onayladım ve yine çalmaya başladım.
Her veda edişimde düşünürüm.
Seni bi daha görememek var.
Keşke kimsesiz kalsak her yerde biz olsak.
Ama yine de senleyken dünya bile dar.Yine seni düşünürken yağmur çiseledi.
Nefesim ellerine hasret kalmış besbelli.
Yine seni düşünürken yağmur çiseledi.
Nefesim ellerine hasret kalmış besbelli.Küçük civcivim güzel kızım dünyam benim.
Bunun adı aşksa eğer,
Bu aşk yalnızca sana değer.
Bu adam yalnızca sana boyun eğer.Küçük civcivim güzel kızım dünyam benim.
Bunun adı aşksa eğer,
Bu aşk yalnızca sana değer.
Bu adam yalnızca sana boyun eğer.
Bu adam yalnızca sana boyun eğer."Bu şarkıyı da bitirdikten sonra alan dağıldı ve ateş söndürüldü.
...Herkesin kendi çadırlarına gitmesinin ardından 1 saat geçmişti ve beni nedense uyku tutmuyordu. Müdürün dediklerinin saçmalık olduğunu bildiğimden çadırdan çıkıp biraz yürümeye, hava almaya karar verdim. Her yer karanlıktı ve ıssızdı tabiki korkacak değildim. Biraz tempolu bir şekilde yürudükten sonra ağaçların arasında aniden hızlıca koşmaya başladım çadır alanından baya uzaklaşmıştım arkamdan birinin seslendiğini duyunca durdum arkama baktığımda bana koşarak ve nefes nefese kalarak gelen Pınar'ı gördüm.
"Ne işin var Pınar burda ? Tek başına nasıl geldin sen buraya?"dedim sinirli bir şekilde.
Bir şey demedi sustu ve yüzüme bir tokat geçirdi sonra aniden sarıldı.
"Aptal korktum,abimi zaten kaybettim kardeşimi de kaybedemem ya başına bir şey gelseydi? senin çadırının zincir sesi geldi çıktığını anladım bende çadırımdan çıktım ardından ormana koştuğunu gördüm ve bende peşinden koştum bağıracaktım sana ama sesim bi türlü çıkmıyordu."
"Saçmalama Pınar müdüre mi inandın yalan o bir şey y.. cümelemi tamamlamadan başıma inen darbe ile "Aaaaaa" diye inledim ardından dengemi kaybedip diz üstü yere çöktüm ve kanın keskin kokusu burnuma, Pınar'ın çığlığıda kulağıma doldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buğu
Teen Fiction"O dünya ile arasına buğulu bir cam yerleştirmiş ve ben deli gibi o camın diğer tarafına onun yanına gitmek istiyordum.Oda izin vermiyordu." /// "-Dünyadan nefret ediyorum. + O da seni pek sevmiyor zaten. -Keşke satürne gidebilsem ve orda yaşasam +B...