Merhaba, daha önce hiç 'Freyja''yı duydunuz mu ?Elbette duymuşsunuzdur, duymadıysanız da sorun değil,onu hep birlikte tanıyacağız. Başlamadan önce size kısaca ondan bahsetmek istiyorum. Freyja, İskandinav mitolojisinde aşk,bereket,tensel zevkler,savaş ve ölüm tanrıçasının adıdır. Folkvangar'da Vanaheim'de yaşayan Freyja'nın en güzel tanrıça olduğuna inanılır.
Maceramızın henüz başındayken bunları sizlerle paylaşmak istedim.Freyja'nın hayatına dahil olmaya hazır mısınız ? Başlayalım...
.
.
.
."Tüm gücünüzü kullanmanızı istiyorum, nefesinizi dikkatli kullanın!"
Yorgunluktan dik durmaya bile mecali kalmamış bedenim ve açlıktan titreyen ellerimle acizliğimi belli etmemek için direniyordum. Evimden ve ailemden bir okyanus ötede ki bu yeni hayatımın getirdiği zorluklardan biri de bu; güçsüzken bile güçlüymüş gibi davranmak. İşin gerçeği, geçmişe dönersek ben hep böyleydim. Güçlü olmak tercih değil, mecburiyetti benim hayatımda. Ne acınası bir durum değil mi? Bir insanın olmadığı bir şey gibi görünmek zorunda olması... Her neyse, onlu yaşlarımın başında aslında gücün bende hiç var olmadığını anlayıp taklit yapmaya başladım... Güçlü taklidi. Şu an için gayet iyi gidiyorum gibi görünüyor, sanırım ?
Ah önce kendimi tanıtmalıydım değil mi? Ben Freyja.
Bir ay önce taşındığım bu adada hayalimdeki bölümü okuyor, her zaman istediğim işte çalışıyorum. İstediğim mevkide olmasa da... Sonuçta en iyisi olabilmek için en temelden başlamak lazım değil mi? Böylesine bir şans herkese denk gelmez. Ailemin içinde bulunduğu zor durumu göz önünde bulundurmalı ve bir şeyler yapmalıydım. Böylece durup izlemek yerine yola koyuldum ve bir okyanus öteye geldim. Babamın yıllardır paçasını kurtaramadığı borçları, annemin hastalığı ve abimin bizim için feda ettiği gençliği...
Öylece herşeyin düzelmesini bekleyecek yaşı geçtim, işe koyulma vaktinin geldiğini anlayalı çok oldu ama her zaman istediğim o iş, henüz toplu halde bile görmediğim bir miktar para ile ayağıma gelince kendimi bu adada buldum.
"Teşekkür ederim, iyi nöbetler. Yarın görüşürüz."
Tüm yorgunluğuma rağmen yüzüme yerleştirdiğim büyük gülümsemeyle güvenlik görevlilerine selam verdikten sonra el sallayarak stüdyodan ayrıldım. Küçük bir yerde olduğumuz için neredeyse her yer yürüme mesafesinde, tanrı aşkına eğer büyük şehirden geldiyseniz bu sizin için bir nimettir. Toplu taşıma araçlarına para vermemek, saatlerce durakta beklememek ve bunu sadece büyük şehir insanları bilir... Randevu saatinden en az iki saat önce yola koyulmalısınız ki vaktinde orada olun. Ama küçük yerler öyle değil, bir bisikletle şehrin bir ucundan diğer ucuna bile aklınıza gelebilecek en kısa sürede gidebilirsiniz. Size verdiğim bu küçük bilgi bile, burada bir yıl değil yıllarca kalmak istememe sebep oluyor.
Hızlı adımlarla stüdyonun birkaç sokak üstünde bulunan yurduma doğru yürümeye koyuldum. Henüz sonbaharın başlarında olmamıza rağmen bu ada hala temmuz ortası sıcağından kopamadığı gibi nemini de üzerimizden eksik etmiyor.Saat gece bire gelmesine rağmen mevsime inat sıcak olan havanın da etkisiyle halsizleşen bacaklarıma birkaç çimdik atıp, adımlarımı biraz daha hızlandırdım. Tek isteğim bir an evvel yatağıma kavuşup derin bir uyku çekmekti. Yurdun küçük kapısından geçip ses çıkarmamaya özen göstererek ikinci kattaki odama ulaştım. Tüm günün yorgunluğunu atan kısa bir duşun ardından kendimi uykunun kolları arasına bıraktım.
Uyandığımda tahmin ettiğimin aksine daha yorgundum. Duvardaki saate baktığımda derse yetişmek için biraz hızlanmam gerektiğini fark ettim ve hızlıca üstümü değiştirip. Biraz atıştırdıktan sonra yola koyuldum.
Büyük amfide yankılanan profesörün sesi kulaklarımı tırmalarken zor da olsa kendimi derse odaklamaya zorladım. Kısa süreli uykunun ardından sabah dersine girmek ve devamlı not tutmak bana fazla geliyordu. Eğer seksen kişilik bu amfide bir tane de olsa arkadaşım olsaydı not kaçırma derdim olmadan biraz kestirirdim ve eksik notlarımı ondan tamamlardım lakin bu koskoca sınıfta hiç arkadaş edinememek çok can yakıcı bir hal alıyordu. Diğer bölümden öğrencilerle ortak olarak aldığımız İngilizce dersi tüm sınıfın kaynaştığı, kendi ortamlarını kurduğu derstir. Ders molasında muhabbet ederler ve ders bitiminde de beraber takılırlar. Bense kenarda oturur slaytı takip edip notlar tutar, ders aralarında da kestiririm. Tabii ki herkesin 'yabani ot' olarak gördüğü bir öğrenci olmam da kimseyi benimle takılmayı istemeye teşvik etmiyor. Ama iyi yanından bakalım, zaten buna vaktim yok. Ders biter bitmez bisikletime atlar doğruca stüdyoya gider ve gece yarılarına kadar çalışırım. Üzülmeye vakit yok!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEMDEM
General FictionAilesinin yükünü biraz da olsa hafifletmek isteyen Freyja, ayağına kadar gelen iş teklifiyle birlikte, evinden bir okyanus öteye taşındığında başına neler geleceğinden son derece habersizdi. Dans, aşk ve ailesi arasında seçimler yapmak zorunda kalan...