5

384 28 3
                                    

"Onun hakkında sadece hafta içleri ve hafta sonları düşünüyorum. Sadece sabahları ve akşamları. Sadece uyandığımda ve yatarken. Aman Tanrım!"



🎧TATE MCRAE — STUPID🎧






🌸






Henüz dokunmadığım pirinçleri yemek çubuklarım arasında kasenin içinde bir gezintiye çıkarmış, sol elimi çenemin altına koymuş öylece izliyordum. Normalde olsa şimdiye kalmaz bitirirdim ama son zamanlarda iştahım kapalıydı. Zaman göz açıp kapamaya kalmadan hızlıca akıp gidiyordu. Bunu lisedeki son senemde anlamamsa beni daha çok düşündürüyor ve üzüyordu. Lise ortamına alışmam ve ayrılmam bir olmuştu resmen.

Ama hayat hep böyle değil midir? Bizi yabancı olduğumuz bir düzene sokar ve alışana kadar da bizimle oynar. Alıştığını sanarsın ama yanılırsın. Sonra karşına birilerini çıkarır. Seninle yan yana, omuz omuza verecek insanları. Onlarla bu düzen daha çekilir olur. Tek böyle hisseden ben değilmişim dersin. Tam ısındım dediğin anda hop, başka bir düzen. Her şeye yeni baştan başla.

Belki de büyümekten korkuyorumdur. Belki de gelecek kaygılarım vardır. Sonuçta artık bir yetişkin olacağım. Üniversite, ev, kira, faturalar, bir ilişki, dost dediklerin, arkadaş dediklerin, anlaşamadıkların, zorluklar, belki bir evlilik, belki bir ya da birkaç çocuk, artan sorumluluklar . . .

"Yemeyeceksen alabilir miyim?" düşüncelerimden sıyıran sesin sahibi, karşımda oturan Jinah'ya baktım. Önce pirinç dolu kaseme ve sonra da bana baktı.

"Tabii." dedim ve gülümseyip ona uzattım kasemi. Elimden alırken gözleri dönmüştü adeta. Derin bir iç çektim ve masadan kalktım.

"Ben doydum. Size afiyet olsun."

"Hiç bir şey yemedin ki!" diye bağıran Miu'yu önemsemedim ve çıkış kapısına doğru ilerledim.

Öğle teneffüsünde olduğumuz için boş olan koridorda sessizce yürüyordum. Acil çıkış kapısına doğru ilerlemeye devam ettim. Kapıyı ittim ve bomboş bahçeye bakan yangın merdivenlerine oturdum. Ceketimin cebinden gizlice MP3 çalarımı çıkardım ve boynumdan hiç çıkarmadığım açık pembe kulaklığımı taktım.

Rastgele bir şarkı kulağıma fısıldarken gözlerimi kapattım ve yüzüme çarpan hafif rüzgarı hissettim. Gülümsedim. Saçlarımın uçuştuğunu hissedebiliyordum.

Birden aklıma o geldi. O gülümsemesi, o tatlı bakışları, o samimiyeti. Bu çocuğa nasıl kötü diyorlardı anlamıyordum. Melek gibi biriydi o. Diye düşünürken üstünden aylar geçmiş olmasına rağmen hala kabuslarıma giren partide gördüğüm öpüşme sahnesi gözlerimin önüne gelince yüzümdeki gülümsemem yerini bir hiçliğe, gözlerimse gerçeğe açtı.

"Naber?"

Birden gördüğüm yüzle ağzımdan küçük bir çığlık kaçtı. Felix sırtını duvara yaslamış, beni izliyordu. Kulaklığımı çıkardım ve gelen güneşten kısılan gözlerimle ona baktım.

"Burada ne işin var?"

"Okulun karmaşasından kurtulmak için yangın merdivenlerine gelip oturan ve güzel havanın keyfini çıkaran tek kişi sen değilsin." dedi ve yanıma oturdu. Ellerimi kucağımda birleştirmiş ona bakıyordum. Sonra başımı karşımda duran boş duvara çevirdim.

"Okul bittikten sonra ne yapmayı düşünüyorsun?"

"Nasıl yani?"

"Yani nerede okuyacaksın? Hangi bölümü, hangi mesleği yapmak istiyorsun? Bir hedefin var mı?"

"Aslında pek bir fikrim yok. Benim kariyerim futbol. Okursam da elimde bir diploma, bir iş olsun diye okurum. Gelecek planlarım arasında çok büyük ve önemli bir yer kaplamıyor yani." duvara bakıyordum hala, başımı anladığımı ifade etmek için salladım.

"Ya sen? Senin ne gibi planların var?"

"Amerika da konservatuvar okumak istiyorum."

"Peki neden Amerika? Seoul'de de pek çok iyi üniversite var."

"Ben sanatı bütünüyle öğrenmek istiyorum. Sadece bir dalını değil, hepsini öğrenmek ve yapabilmek istiyorum. Oynamak, söylemek, dans etmek, çizmek, yazmak, çekmek . . . hayallerimde tek bir meslek yok anlayacağın. Ben sanatçı olmak istiyorum. Burada da iyi bir eğitim görebilirim ama orada eğitimin yanı sıra pek çok şey de kazanırım. Dilimi geliştiririm, yeni bir yer görmüş olurum, yeni insanlarla tanışırım. Küçüklüğümden beri hayalimdir yurt dışında okumak."

"Onun için ayrı sınavlara da girmen gerekiyor biliyorsun değil mi?"

"Evet. Benim durumum biraz karışık o yüzden."

Kaşlarını biraz çatarak yere baktı ve dudaklarını birbirine bastırdı. Sonra uzunca bir süre bana baktı. Kalbimin ritmi değişmeye başladı. Gerginlikten kaşlarımı istemsizce biraz çatmış ve ne istediğini anlamaya çalışan bir ifade belirmişti yüzümde. Arada göz ucuyla ona bakıyor ve gözlerimi sık sık kırpıyordum.

Dilini şaklattı ve "Birbirimizi daha iyi tanımaya ne dersin?" dedi kaşları hala hafif çatıkken. Burnumdan bir nefes verdim ve güldüm.

"Ciddi misin sen? Daha iyi tanımaktan kastın ne?"

"Evet ciddiyim. Yani hakkımızda saçma ya da ciddi bir şeyler paylaşalım. Hatta ilk ben başlayayım istersen."

Dilimi alt dudağıma bastırdım ve yüzüme teslim oluyorum dercesine bir ifade takınıp tamam dedim. Biraz düşündüm ve aklıma gelen ilk soruyu sordum.

"İsmin neden Felix? Bu senin lakabın mı yoksa ismin mi?"

"Güzel soru. Bildiğin üzere ben okula geçen sene geldim. Bunun sebebi on altı yaşıma kadar Avustralya'da yaşamış olmam. Annem Avustralyalı babam ise Koreli. İsmim bu yüzden Felix. Aslında Korece adım da var fakat eski bir isim, dedemin ismi. Onun yerine aynı anlama gelen İngilizce ismimi kullanıyorum."

"Beden eğitimi dışında en iyi olduğun tek dersin İngilizce olması bu durumu açıklıyor." dediğimde güldü. "Peki isminin anlamı ne? Korece ismin aslında ne?"

"İkinci ismim Yong Bok. İkisi de mutluluk anlamına geliyor."



Mutluluk kaynağım olman bir tesadüf değilmiş demek ki.




"Sıra bende. En büyük hayalin nedir?"

"En büyük hayalim gitmek istediğim yabancı ülkeleri gezmek. Fransa, İngiltere, İspanya, Japonya, Amerika. Sıra tekrar bende. Hiç birine karşı gerçekten bir şeyler hissetim mi?"

"Zor yerden geldi. Bilemiyorum. Aslında yeni tanıştığım bir kız var. Yani sayılır. O çok tatlı ve zeki ama benim gibi züppe ve şımarık bir çocuğu sever mi bilmiyorum."





Hayatımın tamamen alt üst olmasına sebep olacak ilk işaret fişeği atılmıştı işte. Ama eski, aşktan gözü kör olmuş, masum Mirae'nin bundan haberi yoktu. Saf saf hayaller kurmak ve o küçük hayal dünyasında yaşamak, gerçek dünyanın acımasızlığını fark etmemesine yol açmıştı. Ve geri dönüşü olmayacak şekilde eski beni öldürmüştü.







🌸







"Yalnızlık bahçesinde açan çiçek, tıpkı senin gibi, sana vermek istedim, bu aptal maskeyi çıkarıp."

the truth untold • lee felixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin