“Kural 1; beni her dakika öpmeye çalışmayacaksın.
Yoohyeonu'u her dakika öpmüyordun. Kural 2; sohbet
edeyim derken yemek yemeyi unutmayacaksın. Kural 3; seni
bana yardım etmen için çağırdım, boş boş beni izlemek yok.”Hyunjin dudaklarını büktü. “O zaman sevgili olmamızın ne anlamı var?”
Seungmin sırıttı. “Henüz kimse çıkma teklifi etmedi, sevgili değiliz diyordun.”
Hyunjin omuz silkmekle yetindi. Seungmin'in odasına girdikten sonra etrafına baktı. “Ne yapacağız yani şimdi?”
“Kıyafetlerimi çıkaracaksın ve şuradaki bavula koyacaksın. Ben de o sırada kitaplarımı toplayacağım.”
Hyunjin şaşkınlıkla Seungmin'e baktı. “Kıyafetlerini çıkarmak?”
Seungmin başını salladı. “Evet.” Birkaç saniye bekledikten sonra Hyunjin'in yanlış anladığını fark edip, “Hayır!” dedi. “Üstümdekiler bende kalacak, sen dolaptan çıkaracaksın.”
Hyunjin arkasını dönüp gardıroba ilerlerken homurdandı. “Ne bekliyordum ki zaten?”
Seungmin onun ardından gülümserken telefonunun çaldığını duydu. Masanın üstünden alırken Jiu'nun onu aradığını gördü.
“Efendim?”
Jiu'nun sesi çok çekingen ama gergin geliyordu. “Seungmin, masamın üzerinde bir zarf vardı, düğün hazırlıkları için Yoohyeon'a verecektim ama unutmuşum. Benim için o zarfı kimsenin görmeyeceği bir yere kaldırabilir misin?”
Seungmin anlayamayarak, “Zarf düğün hazırlıkları içinse neden kimsenin göremeyeceği bir yere kaldırmam gerekiyor? Sana göndermemi istemez misin?” diye sordu.
Jiu telaşla, “Hayır,” dedi. “Saraydan birilerinin okumasını istemiyorum.”
Seungmin daha fazla üstelemek istemedi. “Tamam, gelince sana geri veririm.”
Telefonu kapattıktan sonra Hyunjin'e döndü. Seungmin konuşmadan önce Hyunjin, “Demek sevgilin seni özleyip sesini duymak için arıyor?” dediğinde Seungmin gözlerini devirdi.
“Az sonra geleceğim, sen devam et.”
Seungmin odadan çıktığında, “Birine yardım etmek hizmetçisi olmak demekle aynı şey değildir,” diyerek Seungmin'in cümlesini kendi kendine tekrarladı Hyunjin.
Seungmin Jiu'nun odasına girdikten sonra doğrudan masasına yöneldi. Masanın üzerindeki kâğıt yığınının içinden zarfı buldu ve kendi odasına dönmek üzere kapıya ilerledi. Ayağı yere takılıp tökezlerken zarfı düşürdüğünde, ağzı açık zarftan bir defter sayfası çıktı. Seungmin eğilip zarfı ve sayfayı aldı, kâğıdı zarfa koyarken gözleri Jiu'nun el yazısıyla yazılmış, “Ne kadar talihsizim!” cümlesine takıldı.
Birkaç saniye kendisiyle bir mücadele verse de sonunda yenildi ve geri dönüp masasındaki sandalyeye oturdu. Kâğıttaki yazının Jiu'ya ait olduğuna emin olduktan sonra içinden defalarca özür sıralarken okumaya başladı.
“Tanrım, gerçekten ne yapacağım bilmiyorum. Şurada düğüne birkaç ay kalmış, benimse içim içimi yiyor!
Kendimi affedemiyorum, tam şu günlerde yaşadıklarıma bakarak söyleyebileceğim sadece birkaç şey var. Bunlar benim başıma mı gelmeliydi? Neden bir başkası değil de ben? Zaten yıllarca ailemsiz yaşadım, bir de bu vicdan azabına mı katlanmam gerek? Ne kadar talihsizim!
Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum. Beni uzaktan izleyen biri hayatımın ne kadar pürüzsüz ve pırıltılı olduğuna hayran kalıp imrenir. Yoohyeon bile bunu söylüyor, ki onun bile hiçbir şeyden haberi yok.
Sevdiğim kişi, bir başkasını seviyor. Bunu bana ve ona olan davranışlarından ve gözlerindeki bakıştan bile anlayabilirim. Ve onu, bunu dile getirirken duymuş olmam... Onu sevmemem gerekirdi, asla. Nasıl bir hata yaptım, aklım almıyor. Kendimi çok kötü hissediyorum.
Her şeyi Yoohyeon'a açıklamayı ne kadar isterdim. Ama ona bunları söylemek, onun da huzurunu bozmak demek. Eminim çok üzülecek. Kendini kötü hissedecek. Öte yandan bu benim engel olabileceğim bir şey de değil.
Seungmin... Ne kadar zeki, ne kadar yetenekli ve ne kadar kibar... Onu kaybetmek istemiyorum, ama biliyorum ki sonunda gidecek. Yollarımızı onunla ayırmak zorunda kalacağız. Oysaki bunu hiç istemezdim, sonuçta onu hayatından kim çıkarmak ister ki?”
“Yok ebesinin parmağı...” Seungmin okumaya ara verip gözlerini odadaki aynadan kendine çevirdi. Jiu öğrenmiş miydi? Yoohyeon'un doğum gününde Hyunjin'le olan konuşmalarını duymuştu muhtemelen. Ama hiçbir şey belli etmemişti.
Yoohyeon'a açıklamaktan bahsediyordu, acaba bugün Yoohyeon'a açıklamak için onun yanına gidiyor, ve ona destek amaçlı da 4 gün orada kalmak istiyor olabilir miydi?
Kalbi korkuyla çarparken gözlerini yine kâğıda çevirdi. Jiu'ya her şeyi kendisi anlatmak istemişti. Okuduğu son paragrafta bile kendisine ne kadar değer verdiğini görebiliyordu. Onu üzmek istememişti.
Okumaya devam etti.
“Kimseye belli etmemeye çalışıyorum, ama artık bana çok ağır geliyor. Özellikle onu Hyunjin'le görmek. Bunlar çevremde olup biterken gülümsemeye çalışmak ne kadar zor, birilerinin haberi var mı acaba?
Önce yapmam gereken, Seungmin'le konuşmak. Ona her şeyi söyledikten sonra da, bunu ondan sakladığım için Yoohyeon'un bana olan hayal kırıklığını izleyip onunla da yavaş yavaş bir kırgınlık uzaklaşması yaşamak.
Sonra da herkesten özür dilemeliyim. Nişanlandığım ve evlenmek üzere olduğum çocuğa değil, nişanlı ve evlenmek üzere olan en yakın arkadaşıma aşık olduğum için...”
Seungmin kâğıttaki son cümleye bakakaldı.
“Bekle. Ne?”
“”
15.4
17.4OLUM NAPIYOSUNUZ OLM SMUT NE AW
YAZAMAM UTANIRIM SMUT İSTİYORSUNUZ AW
cidden çok istiyorsanız bir şeyler denerim AMA YAYIMLAYAMAM AW HİÇ YAZMADIM FAZLA DA OKUMAM ZATEN
yazsam yazsam ön sevişme yazarım onu bile yazamam aw
BÜYÜK BİR HAYAL GÜCÜM VAR AMA BUNLARI NASIL HAYAL EDEYİM OLM
neyse taslakta sadece 2 bölüm kaldı
yani bittim ben
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Prince ;; Hyunmin {✓}
Short StoryHyunjin ve Seungmin, nişanlı oldukları prenseslere aşık değillerdi. *** | 2020 Nisan | fluff&angst