Seungmin son tuşa dokunduğunda, notanın sesi tüm odada
yankılandı. Gözlerini piyanodan çekti ve gülümsedi.“Aman Tanrım, Seungmin... Bu çok güzeldi.” Yoohyeon parlayan gözlerini yumdu ve ağlamaklı yüzünü saklamak için ellerini yüzüne kapattı.
“Hey, doğum gününde ağlamak yok.” Jiu arkadaşına sarıldıktan sonra Hyunjin'e döndü. “Peki sen hediyeni ne zaman vereceksin? Seungmin'in küçük konserinden daha güzel bir şey verebilecek misin?”
Hyunjin etkileyici bir gülümseme takındı. Yoohyeon'a yaklaştı ve cebinden bir mücevher kutusu çıkardı. Yoohyeon merakla izlerken, “Umarım beğenirsin,” demeyi ihmal etmedi.
Seungmin gözlerini devirdi.
Yoohyeon içindeki son derece güzel görünen altın kolyeyi gördüğünde, “Hyunjin...” diye mırıldandı. “Bu cidden çok güzel.”
Hyunjin kutuyu ona uzattığında Yoohyeon kutuyu eline aldı ve Hyunjin'e kolyeyi verdi. “Takabilir misin?”
“Tabi.” Yoohyeon saçlarını bir kenara toplayıp Hyunjin'e arkasını döndü. Hyunjin kolyeyi onun başının arkasından geçirirken Seungmin arkasını döndü ve kusmak üzereymiş gibi bir mimik takındı.
Yoohyeon tekrar önüne döndüğünde, “Yakıştı mı?” diye sordu.
Hyunjin'den önce atılan Jiu, “Sanki senin için özel olarak yapılmış,” diye cevap verdi.
Yoohyeon gülümsemekten kısılan gözleriyle Hyunjin'e baktı ve ona sarılarak, “Çok teşekkür ederim,” diye mırıldandı.
Hyunjin göz ucuyla Seungmin'e baktı, Yoohyeon'un sarılışına karşılık vermekle vermemek arasında kalmıştı; ki Yoohyeon ondan hızla ayrılıp dudaklarına küçük bir öpücük bıraktı.
Seungmin onları izliyorken. Hyunjin ve Seungmin göz gözeyken.
Seungmin masadaki şarap bardaklarından birinin kasten eliyle çarparak üstüne dökülmesini sağladı ve hemen ayağa kalktı.
“Görünmez kaza.” Jiu'ya dönerek devam etti. “Bunu temizlesem iyi olacak.”
Jiu anlayışla başını salladı. “Yardım etmemi ister misin?”
“Hayır, ben halledebilirim.” Herkesinki gibi Hyunjin'in de bakışlarını görmezden geldi ve salondan çıktı.
Hyunjin hiç beklemeden yanındaki iki kıza döndü. “Belki elimden bir şey gelir, az sonra dönerim,” dedikten sonra onların bir şey demesine fırsat vermeden koşar adımlarla kapıya yöneldi.
Seungmin'i tam tuvaletin girişinde, kapıya ilerlerken yakaladı. Onu içeri ittikten sonra kendisi de girdi ve kapıyı kilitledi.
“Kendim halledebilirim demiştim.” Seungmin sinirle kollarını göğsünde bağladı.
Hyunjin açıklamak istercesine, “Ona sarılmadım bile,” dedi.
“Bu benim umrumda mı?” diye sordu Seungmin. Hyunjin, muhtemelen öfkeden Seungmin'in ellerinin titrediğini fark etti.
“Umrunda değilmiş gibi görünmüyor.”
“Bak,” dedi Seungmin. “O kız senin sevgilin. İstediğiniz her şeyi yapabilirsiniz ve bu umrumda olmaz.”
“Neden kıskandın o zaman?”
Seungmin gözlerini kaçırdı ve başını olumsuz anlamda salladı. “Kıskanmadım.” Hyunjin birkaç saniye bir şey demeyince tekrar ona baktı ve hiddetle, “Ama herkesin ortasında öpüşmek zorunda değildiniz!” diye devam etti.
“Öpüşmedik,” dedi Hyunjin. “O beni öptü.”
“Ama sen de onu itmedin. Seni öpebildi.”
Hyunjin Seungmin'i kollarından tutarak yerlerini değiştirdi ve Seungmin sırtını kapıya yasladı. “O zaman,” dedi Hyunjin, “biz de öpüştük. Beni itemedin ve seni öptüm.”
Seungmin yine başını iki yana salladı. “Hayır. İkimizin de o anı unutması gerekiyor. Sen Yoohyeon'u seviyorsun ve evleneceksiniz. Ben de Jiu'dan ayrılacağım ve bir daha asla görüşmeyeceğiz.”
“O anı unutsak bile,” dedi Hyunjin ve Seungmin'e yaklaşıp dudaklarını birleştirdi. Birkaç saniyenin ardından ayrıldığında, “Bu anı unutamayız.” diye devam etti.
Seungmin dudaklarını sildi. “Ağzında Yoohyeon kalmışken beni öpme.”
Hyunjin ellerini Seungmin'in ellerine götürdü. “Seungmin, iki seferdir ne beni durduruyorsun, ne de karşılık veriyorsun. Yoohyeon beni öptüğünde veya onunla konuştuğumda kıskançlık krizine giriyorsun.” Başını hafifçe yana eğip gözlerinin içine baktı. “Yoohyeon'dan ayrılmam an meselesi. Tek bir lafına bakıyor, bir daha asla beni onunla göremezsin. Neden bekliyorsun?”
Seungmin hiçbir şey demedi. Aynı kızgın bakışlarla Hyunjin'e bakmaya devam etti. Hyunjin sonunda, “Başka birinden mi hoşlanıyorsun?” diye sordu.
“Hayır,” diye cevap verdi Seungmin. Hyunjin gözlerini yere çevirdi ve ellerini Seungmin'in ellerinden çekti. Bir adım geri attığında, “İçeriye geri gidelim,” dedi. “Fazla kalamayız burada.”
“Hyunjin,” dedi Seungmin. Hyunjin'in bakışları tekrar Seungmin'i buldu.
Seungmin derin bir nefes aldı. “Yoohyeon'dan bugün ayrılamazsın, ya da bu günlerde. Bugün onun doğum günü.”
Hyunjin şaşkınlıkla, “Sorun bu muydu yani?” diye sordu.
Seungmin gözlerini devirdi. “Hayır tabi ki aptal, seni sevdiğime emin olmam gerekiyordu.”
“Beni seviyor musun yani?” diye sordu Hyunjin. Seungmin bunu dile getirmek yerine başını salladığında güldü. “Nasıl oluyor da sinirlenince dehşet saçabiliyorken bir yandan da böyle utangaç olabiliyorsun anlayamıyorum.”
Seungmin çatık kaşlarını işaret etti. “Şimdi de sinirliyim ve inan bana bugün dehşet saçmamı istemezsin.”
“Seni tam şu anda doya doya öpebilirdim ama gitmemiz gerekiyor.” Gözlerini Seungmin'in gömleğindeki şarap lekesine çevirdi. “Bunu hemen temizleyelim.”
Seungmin musluğa yöneldi. “Sen git, ben yaparım.”
“İstersen üstündekini çıkar.”
Seungmin kapıyı gösterdi. “Dışarı çık.”
Hyunjin sırıtarak kapıyı açarken, “Sadece bir öneriydi,” dedi.
“”
düzyazı size uzun mu geliyor ona göre ayarlayacağım
aAaAaaAAAaA gerisinde napıcam bilmiyorum
11.4
16.4sanırım sizin fanınız oluyorum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Prince ;; Hyunmin {✓}
Storie breviHyunjin ve Seungmin, nişanlı oldukları prenseslere aşık değillerdi. *** | 2020 Nisan | fluff&angst