"Sicheng! Aman tanrım, uyanıyor!"
Gözlerimi açmadan önce başımda dikilen kalabalığı hissetmiştim. Etrafta tuhaf bir koku vardı. Sanki tütsü yakılmış gibiydi. Ben bunu yakmamaları için daha ne kadar insanları uyarmak zorundayım?
Gözlerimi yavaşça açarken netleşen ilk görüntü Lei'nin mutlu ifadesi olmuştu. Bu kadının mutlu olabileceğini hiç inanmamıştım.
O an, bir gariplik olduğunu hissettim. Burada olmam, doğru muydu?
"Pekala ona biraz zaman tanıyın. Hadi herkes dışarı! Ben yanında kalırım, hadi!"
Lei insanları dışarı sürüklerken bağırmaya da devam ediyordu.
"Sakın kimse krala gitmesin, onunla bizzat konuşacağım!"
Herkes gittikten sonra gelip yanıma oturdu. Bense başımdaki dayanılmaz ağrıyla doğrulmayı başarabilmiştim.
"Ne oldu bana?"
Lei biraz kararsız görünüyordu. Bana söylemek istediği bir şey olduğunu görebiliyordum ama çekindiği bir şey vardı. Her zaman cesaretlendirilmeye ihtiyaç duymuştu zaten. Onu biriyle evlendirmek gerçekten çok zor olacaktı.
"Söyle Lei..."
"O gece bana ne dediğini hatırlıyor musun? Bıktığını ve bitsin istediğini... Bunu daha önce büyük annemden duymuştum. Tanrı, hayatından memnun olmayanlara böyle hediyeler verirmiş."
"Dediklerinden hiçbir şey anlamadığımı biliyorsun değil mi?"
Yanıma iyice yaklaşıp sesini olabildiğince kıstı.
"Sana başka bir hayat şansı verildi. Öyle olmalı! Ne hatırlıyorsun? Lütfen hepsini anlat bana, bunun doğru olabileceğini hiç düşünmemiştim!"
Boğazıma takılan şey aldığım derin nefes değil de hatırladığım anılar olsa gerekti. Bu çok saçmaydı.
Birden ayağa kalktım. Başım dönüyordu ama umrumda değildi çünkü mantıklı bir açıklama istiyordum. İki hayatın anılarını taşıdığımı hissediyordum. Bu, doğru olamazdı.
Belki de deliriyordum. Evet, kesinlikle deliriyordum.
Odada sarsakça ama hızlı bir şekilde yürümeye başladım. Anlamaya çalışıyordum ama hiçbir şey bulamıyordum.
"Lei, bana hemen benim kim olduğumu söyle. Hemen!"
"Sen Çin kralının ikinci büyük oğlu Prens Sicheng'sin. Başka bir dünyada kimdin bilmiyorum ama burada osun."
Durup ona baktım. Kaşlarımın havaya kalktığını hissedebiliyordum. Evet, söyledikleri doğruydu ama bir o kadar da yanlıştı. Ben, bir prenstim. Ama, üniversite öğrencisiydim.
Derin bir nefes daha alıp yerdeki minderlere oturdum. Bu ne tarz bir gelenekti böyle? Hiç rahat olmayan ve yüzyıllar öncesinden kalma bu tarz oturma minderlerini Renjun görse muhtemelen epeyce bir dalga geçerdi. Tabi..
"Sana açıklama yapacak birilerini bulmalıyız. Ama önce, lütfen sakin ol ve anlat bana."
"Ben, bir öğrenciydim. Bir arkadaşım ve yapmak zorunda olduğum bir sürü işim vardı. Sürekli biri-... Biri bana sürekli başka bir yaşamdan bahsediyordu."
Evet, bu yaşanmıştı.
Ben başka biri olmuştum ve şimdi, geri dönmüştüm. Ve şimdi ne olacağı ile ilgili hiçbir fikrim yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
long lost | yuwin
Fanfiction"Sadece hayatımı yaşamak istiyorum. Sürekli saklanmama rağmen günlerimi çalan suikastçilerden bıktım." mrew127, teşekkür ederim ve umarım beğenirsiniz