güzel bir salı sabahıydı, güneş perdelerin arasından sızıyor, jaehyun'un üzerine düşüyordu.
jaehyun normalde bu kadar erken kalkmazdı. ama birkaç gündür aklını kurcalayan bir şey vardı ve onu uyutmamıştı.
yan tarafı her zamanki gibi boştu, bugün johnny'nin izin günü olsa da büyük ihtimal yine erken kalkmış, eşinin de geç uyanacağını düşündüğü için ona en sevdiği kahvaltıyı hazırlamaya başlamıştı.
tam da tahmin ettiği gibi, johnny pembe mutfak önlüğünü giymiş bir şekilde ocağın başındaydı.
masaya otururken hiçbir şey söylemedi jaehyun. saçları yeni kalktığı için birbirine girmişti, göz altlarında uykusuzluktan dolayı torbalar vardı ve johnny'nin ona biraz büyük gelen chicago bulls tişörtünü giyiyordu.
johnny, sandalyenin çekilme sesini duyunca arkasına döndü ve berbat gözüken jaehyun'a baktı.
"ah, günaydın. bugün seni ne bu hale getirdi?" diye sordu ve krepleri çevirmek için tekrar önüne döndü. "yine çok mu çalıştın?"
jaehyun kafasını salladı.
johnny ocağı kapatarak krepleri, jaehyun'un sütlü kahvesini, yumurtaları ve meyve dolu tabağı masaya bıraktı. jaehyun orayı çok özlediğini söylediği için son zamanlarda sık sık amerikan tarzında kahvaltı hazırlıyorlardı. johnny de özlemişti, uzun zamandır annesininki gibi kahvaltılar yapmıyordu.
"bebeğim, ne olduğunu söyleyecek misin?"
"havadan dolayı böyleyim." tabii ki johnny onun bu dediğine inanmamıştı.
kreplerin üstüne reçelleri sürmeyi bırakıp şüpheyle tek kaşını kaldırarak jaehyun'a baktı. “hayır, seni rahatsız eden başka bir şeyler var."
“john, ben iyiyim.”
jaehyun çatal ve bıçağını eline alarak kreplerini kesmeye başladı. yemek çubukları yerine çatal kullanmak bazen garip hissettiriyordu.
kreplere reçel sürmeyi bitiren johnny, önlüğünü çıkararak ellerini yıkadı ve jaehyun'un yanına oturdu.
“jaehyun. beş yıldır birlikteyiz. hâlâ benden bir şeyi saklayabileceğini mi düşünüyorsun? hadi, çıkar ağzındaki baklayı."
"peki..." jaehyun elindeki kahve kupasını masaya bıraktı. johnny zaferle gülümsedi, eşinin ona karşı koyamayacağını biliyordu.
jaehyun, isteğini söylemek için doğru kelimeleri bulmaya çalıştı. gerilmişti, johnny bunu fark edebiliyordu. güven verecek şekilde gülümsedi, "söyle gitsin jae."
jaehyun yanına döndü, johnny'nin elleini tuttu, şimdi yüz yüzelerdi.
“ben... ben bir çocuk istiyorum," dedi hızlıca ve dudağını ısırarak johnny'nin tepkisini bekledi.
“çocuk mu?” johnny tekrarladı.
"evet, sen olmadığında bazen çok yalnız hissediyorum ve etrafta koşuşturan küçük biri olsun istiyorum. ayrıca, artık bir aile kurmamızın zamanının geldiğini düşünüyorum."
duyduklarından sonra, johnny'nin gözleri parlamıştı. "bu kadar huzursuz olduğun şey bu muydu? bebeğim, çocukları sevdiğimi biliyorsun. elbette bir çocuk sahibi olabiliriz! ayrıca," oturduğu yerden heyecanla kalktı. "hemen şimdi hazırlanıp gidebiliriz!"
jaehyun'un bir şey demeye zamanı kalmamıştı, johnny hemen masayı toplamaya başlamıştı. daha krepleri bitmemişti bile.
“john-”