10| "I'm the superhero, remember?"

2.6K 200 71
                                    

Harry, arabanın bagajına elindeki poşeti atarken -ki bu tuhaf bir şekilde Rich'in verdiğiydi- bende ön koltuğa atladım ve bu defa geçen seferki gibi saklanmadım.

Ön koltuğa bindiğinde kemerini bağladı ve arabayı çalıştırarak ellerini direksiyona yerleştirdi. Sonunda yana dönerek beni görmesiyle kaşlarını havaya kaldırdı.
"Arabada ne işin var?"

"Bende geliyorum." dedim bakışlarımı ellerime indirerek.
"Olive, kahretsin." ona baktığımda direksiyondan elini kaldırıp saçını karıştırdı.
"Tabiki de, tabiki de gelmiyorsun."

"Tabiki de, tabiki de geliyorum." dedim sesini taklit ederek.
"Olive. Yetişmem gereken bir yer var." dedi ve telefonu çalmaya başladı.

Arayan her kimse suratına kapattı.
"Pekala." dedi ve bu, mutfakta dans etmemizden bile tuhaftı.
"Pekala mı?" diye sordum gözlerimi irice açarak.
"Gelebilirsin."

"Beni arabaya kilitlemeyeceksin." diyerek şart koştum, kafasını olumlu anlamda salladı.
"Bugün yapacaklarım hakkında ömrün boyunca tek bir soru bile sormayacaksın." diyerek şart koştu, başımı olumlu anlamda salladım.

Arabayı çalıştırdı ve insanların orasını burasını kafaları güzel olmalarından dolayı dağıttığı evin bize ait olmasını boşverdik.

Evimizin bulunduğu sokaktan çıkarak, yaklaşık iki sokağı son hız geçtik.

Harry, tedirgin yada bana şu saklayıp durduğu hayatını gösterecek diye heyecanlı görünmüyordu. Tuhaf bir şekilde fazla heyecanlı ve tedirgin olan bendim.

Her araba yolculuğumuz gibi sık konuşmadan ilerliyorduk.

Sonunda sessizliği bozan o oldu,
"Olive, ne olursa olsun, benim hakkımda ileride ne öğrenirsen öğren. Asla beni bırakma olur mu?" dedi, yola bakmaya devam ediyordu. Başımla onayladım.
"Söz ver." dedi hâla yola bakarak.

"İyi." dedim yanaklarımı şişirerek. O an için Harry'i pekte ciddiye almıyordum, aklımdaki tek şey ne yapacak olduğumuzdu. "Söz. Seni asla bırakmayacağım." dedim, bu sözün doğruluğunu zamanın göstereceğini umuyordum.

Yine de ona salak saçma sözler vermiş olmam merakımı kabartmaktan başka bir işe yaramıyordu,

"Peki, nereye gidiyoruz?" diye sordum, kafamdaki düşünceleri savmak için.
"Şşt soru sormak yok."

Düşünceli bir şekilde yola bakıyordu. Birşey planladığına emindim ama iki ilâ üç sokak geçtikten sonra, arabayı durdurduğunda ve bana bakarak sırıttığında, "Sen gayet iyi bir yem olabilirsin." diye bir cümle beklemiyordum.

*****

Birkaç dakika kadar sonra,

"Pekala Ols. Anladın mı? Şunu giysen iyi edersin." bana siyah bir eldivenin sağ tekini uzattı. Kendisi de sol teki aldı ve aynı anda elimize geçirdik.

"Bu ne için?"
"Biz takımız. Ayrıca... hoş duruyor." Güldüm. Arabadan indim ve kapıyı çarparak kapadım. Depo kapısına doğru yürürken Harry'nin bağrışını duydum,
"Abartma olayı. James Bond değilsin sen." arkamı döndüm ve sürücü koltuğundan camı açmış, bana bakan ve kıs kıs gülen kuzenimle karşılaştım. Ona dil çıkardım ve depo kapısını iki elimle iterek yavaşça araladım. Elimin titrediğini o zaman fark ettim. İçerisine adımımı attığım karanlık ve tozlu binanın içerisinin, dışıyla uzaktan veya yakından, hiçbir alakası yoktu.

Zaten Harry ile ilgili hiçbirşeyin normal çıkmadığı gerçeğini es geçmezsek, bunu beklemeliydim.

Duvarlar her renge boyanmıştı; yanlış anlamayın boyanmıştı diyorum ama bildiğiniz 'fırçayla hiç uğraşmayalım' denmiş, boya kutularının kapakları açılmış, boyalar duvarlara doğru atılmıştı.

Like.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin