YİRMİNCİ BÖLÜM; Tamir'in Ateş'e saldırısı!!

65 8 2
                                    

Taci ile yola çıktık ama sığına gittiğimiz de orda kimse yoktu. Ateş de açmıyordu.
"Taci hızlı olmamız lazım!"
"Sedef nerde olduklarını bilmiyoruz. Elimden geldiği kadar hızlı olmaya çalışıyorum." Delirecektim. Ateş nerde! Tamir ona ne yaptı! Eğer Ateş'e birşey olursa Tamir'i öldü bilin. Taci bütün çeteyi aramıştı. Kimse Ateş ve Tamir nerde bilmiyordu. Aklıma Ateş ve Tamir'in konuşmaları geldi.
"Tren!" Taci bana uzaylı gibi bakıyordu.
"Ne treni Sedef ?"
"Ateş ile Tamir konuşurken Ateş demişti ki trenlerin sesini sevmiyorum. Yani trenli bir yerdeler."
"Tren...tabi ya ormanda ki ev! Ora aklımdan çıkmış." Hemen Taci'nin dediği ormanda ki eve gittik. Ama evde kimse yoktu. Taci buranın biraz ötesinde dövüş tekniklerini çalıştıkları yer olduğunu söyledi. Oraya gittik. Gittiğimiz de Ateş'in sandalye de bağlıydı. Dudağı,sağ kaşı patlamıştı. Yüzünde morluklar vardı. Resmen hırpalanmıştı. Önünde Tamir vardı. Biz saklanmıştık.
"Ateş sen bana ihanet ettin! Sana son kez soruyorum anahtarlar nerde?"
"Bilmiyorum!" Tamir Ateş'e yumruk attı. Ben kalkmaya çalıştım ama Taci tuttu.
"Sedef ne yapıyorsun sen! Çete bi gelsin."
"Off! Tamam." Ateşleri dinledim.
"Ateş bak söyle!"
"Bilmiyorum dedim."
"Ateeeş!" Ona sertçe bir yumruk daha vurdu. Abi yeter! Ne çeteyi felan bekleyenem ben. Saklandığımız yerden çıkıp Tamir'in üstüne koştum. Tam üstüne sanki kaplanın avına atladığı gibi atladım. Saçlarını çekiştiriyordum.
"Sedeeeeeeeff!"
"Sen nasıl yumruk atarsınn! Bilmiyorum diyor yumruk mu atman gerek illa! Öldürecem seni!"
Boğazına sarılmışken birileri beni tuttu.
"Bırakın bırakın beni! Öldürecem o iti. Bıraksanızaaa!" Tamir'in adamları beni bırakmıyordu. Ben yine de çabalıyordum. Tamir dizlerinin üstüne doğrulduğunda Tamir'in adamlarının elini ısırdım. Koşup beline bir tekme attım yere düşmesini sağladım. Gidip Ateş'in iplerini çözmeye çalıştım. Ama Tamir'in adamları yanıma geldi. Adamlardan birine yumruk atıp diğerine diz attım. Silahımı çıkarıp ayağa kalkan Tamir'in ayağına bir el sıktım. Tamir'in adamlarına da sıktım. Zaten iki kişiydiler. Taci de yanıma geldi. O Ateş'in iplerini çmzerken ben de öbürlerine silah doğrulttum.
"Taci sen de mi ihanet ediyorsun!"
"Tamir baba sen belki patronumsun ama o kardeşim!"
"Kardeşimiz!" Arkamızdan Alya'nın sesi geldi. Çete en sonunda gelebilmişti.
"Yıllardır koynumda yılan beslemişim."
"Sen hiç bir zaman önemsemedin ki!" Dedi sandalyeden sendeleyerek kalkan Ateş.
"Önemsemem gerekmiyordu. Siz kimsiniz ki önemsiyim. Siz sadece benim emrime uyan köpeklersiniz!" Lan köpek ne demek!!
"Ney sen şimdi bize köpek mi dedin!" Dedi Alya. Çıkışmakta haklıydı. Tamir'in adamlarını Sinan ve Taci tutuyordu. Zaten ayaklarına birer el ateş etmiştim.
"Evet diyorum hatta itlerimsiniz!"
"Sen kime it diyorsun he! Sen kendini ne sanıyosun?" Diyip Alya Tamir'e kafa attı. Oh iyi oldu!
"Hahahha ben kendimi ne mi sanıyorum. Söyliyim ben sizin patronunuzum."
"Dun!" Dedi Narin.
"Ne demek bu?"
"Demek oluyor ki artık patronumuz değilsin!" Dedi Ateş.
"Hmm...cesaretine hayran kaldım. Zaten artık benim emrimde olamazsınız. Ölüler emre itât edemez!" Evet senin emrine itât etmiyeceğiz! Bi dakika ne?
"Ne demek istiyorsun sen?" Diyen Taci'ye hepimiz katıldık.
"İşte bunu!" Diyen Tamir'in ardından etrafımızı saran silahlı 10 kişi çıkıverdi. Biz de silahlarımızı çıkardık.
"Neyse sizinle çocuklar ilgilenir!" Diyip Tamir burdan uzaklaşmaya başladı. Adamlardan birinin üstüne yürüdüm.
"Yaklaşma yoksa vururum."
"Sedef! Gel buraya." Ateş'i tınlamadım. Adama doğru hâlâ yürüyordum. İçimden deli bir cesaret çıkıverdi. Adamın tam önünde durdum. Sonra acazım çıktığı kadar bağrındım.
"Burda bomba var kaçınnnnnn!" Amacım onların dikkatini dağıtmaktı ve başarmıştım. Önümde ki adama yumruklar,tekmeler savurdum. Çete de yaptığımı anlayınca onlarda adamlara girişti. Adamları etkisiz hâle getirmiştik. Geriye iki kişi kalmıştı. Birisi kolumdan tutup geriye çekti. Silahımı aldı.
"Durunn! Yoksa kız ölür." Nasıl nasıl şimdi rehin mi oldum? Hayır bula bula beni mi buldun rehin olarak. Hem sen kimsin ki beni rehin alıyorsun he. Pislik cahil adam! Adama içimden saydırıyordum belki ama hareket de edemiyordum. Sonuçta kafama dayanmış bir silah var. En ufak hareketimde beni vurabilir. Hayır korkmuyorum niye korkim ki sadece ufak bir tırsma yani. O kadar. ~Hade kızım bizi yeme bal gibi korkuyorsun!~ sus beynimde ki Sedef!
"Sedef'i bırak!" Ateş'e katılıyordum. Beni bırakması gerekirdi.
"Hade vur kolaysa!" Alyacığım canım benim acaba NE KADAR ZOR OLABİLİR! Tetiği çekse bitti ya.
"Kesin tantanayı ve silahlarınızı yere bırakın! Yoksa kız ölür." Abe peni niiieeeğ üldiriyosun ki. Çete silahlarını yere koydu.
"Tamam şimdi Sedef'i bırak." Aynen bırak.
"Dizlerinizin üstüne çökün!"
"Ee yok ebenin...çeyizi!" Ee yani cidden Alya haklı ne demek dizlerinizin üstüne çökün!
"Çökün dedim!" Çete dizinin üstüne çöktü. Bu böyle olmazdı. Elleriyle kendilerini teslim ediyorlardı. Bişi yapmalıydım. Ama ne? Tabi ya!
"Ahh!" Adamın elini ısırıp çeteye doğru koştum. Ateş bana koşup bir anda beni çevirdi ve sesizliği iki silah sesi bozdu. Umarım düşündüğüm şey olmamıştır. Ateş'in yüzüne baktım. Acı içinde olduğunu belli eden surat ifadesi vardı.
"Ateş!" Dedim fısıldıyarak. Ateş'in beni tutan elleri gevşedi. Yavaş yavaş yere düştü.
"Ateş!" Hayır hayır! Artık göz yaşlarımı tutamıyordum. Şelale gibi akmıştı göz yaşlarım gözümden.
"Ateş!" Diyip çete yanımıza geldi. Hayır Ateş'e bir şey olmayacaktı. Tam ablansı arayacakken biri telefonumu aldı.
"Alya ne yapıyorsun?" Dedim ağladığım için kesik kesik çıkan sesimle.
"Sedef ablans arayamassın!" Ne demek arayamam ya!
"Ne!"
"Sedef sen o işi bana bırak bizim gittiğimiz hastane ayrı." Şimdi hastane seçecek vakit değildi. Şimdi zaten vakit kaybedecek zaman yoktu. Sadece başımı salladım. Sonra gözüm Ateş'e iki el silah sıkan adama takıldı. Bize bakıyordu.
"Sen!" Adamın önüne koştum durdum.
"Sen ne hakla onu yaralarsın ha! Sana kim izin verdi Ateş'in canını yakman için." Diyip adamın özel bölgesine diz attım adam iki büklüm oldu. Silah tuttuğu eline de tekme attım. Silah yere düştü tekmeleyip uzaklaştırdım. İki büklüm olan adamın omzuna tekme attım ve yere düzlemsine düştü. Onun karnına oturup Ateş'e yaptıklarının sinirini çıkarmaya başladım. Bi sağdan bi soldan yumruklarımı savurup duruyordum.
"Seni öldürücem! Sen onun canını yaktın senin de canını ben alacam." Diyip adamı yumrukluyordum arada saçlarından tutup kafasını yere vuruyordum.
"Sedef tamam!" Diyip omzumu tutan Taci'yi ittim.
"Bırak canını alacam onun!"
"Sedef sen bize bırak onu."
"Hayır Taci o Ateş'e zarar verdi ben alacam canını." Diyip yumruklamaya devam ettim. Taki o sesi duyasaya kadar.
"S...sedef!" Kısık ama duyulabilecek tonda arkamdan gelen sesin sahibine baktım. Yani Ateş'e.
"Ateş!" Dedim kısık sesle ve onun yanına koştum. Elini tuttum.
"Ateş sen iyi olacaksın merak etme." Dedim.
"Ah be deli kız n...ne yapıyordun sen?" Dedi zor şekilde.
"Ateş kendini zorlama sonra konuşucağız. Önce şu kurşunlardan kurtulda." Yavaş yavaş elini kaldırıp yüzüme koydu. Yüzümdeki elini tutum.
"Deli yürekli kadınım benim." Dedi tebesüm ederek. Evet deli yü- ney ney! Kadınımı dedi o bana mı dedi. Bi dakika şimdi bana kadınım mı dedi! İçimde kelebekler uçuşmaya başlamıştı.
"Sen az önce kadınım mı dedin?" Güldü.
"Evet." Elimi tuttu.
"Sedef seni s...seviyorum!" Diyip elimi öptü. Yok bu kadar heycan bana fazla gelmişti. Bu sefer göz yaşlarım mutluluktan akıyordu. Gülümseyip.
"Ben de seni seviyorum!" Dedim tam ona sarılmaya çalışacakken. Nerde olduğumuz aklıma geldi. Dönüp bizim çeteye baktım. Narin ile Sinan kollarını birleştirmişler ikisi kafasını yan eğmiş gülümseyerek bize bakıyorlardı. Alya ise ne zaman getirdiğini ya da nerden bulduğunu bilmediğim çekirdeğini sanki sinema izlermiş gibi oturmuş çıtliyordu. Taci de bizim videomuzu çekiyordu. İyi aklına gelmişti. Bu anı çekmek güzel olur. Sonra Ateş'e döndüm. Bana gülümseyerek bakıyordu. Eleri titremeye başladı ve gözleri kapandı.
"A...Ateş!" Dedim korkuk sesimle. Evet çok kan kaybetmişti.
"Alya sen aradın mı sizin gittiğiniz hastanenin ambulansını?"
"Evet nerdeyse gelir. Ha geliyo işte." Görevliler sedyeyi getirip üstüne Ateş'i koydular. Ateş'in yanında ben de gittim. Ambulansla hasteneye gelince Ateş direk amiliyata alındı. Bizim çetede biraz sonra geldi. Ateş'e birşey olmiyacaktı. Ben Ateş'e güveniyordum. Ama içimde ki korkuya da engel olamıyordum. Ameliyathane kapısının önünde bi sağ bi sola mekik dokuyordum. Alya duvara yaslanmış kolları kinitli kapıya bakıyordu. Taci koltukların birinde oturmuş karşıya gözünü bile kırpmadan bakıyordu. Sinan bize çay getirmek için kantine gitmişti. Narin ise elleri yüzünde ağlıyordu. İçimden öyle bi off çektim ki sanki içimde ki üzüntüyü boşaltmıştım.
"Alın belki içesiniz yok ama Ateş için ayakta durmamız gerek için lütfen." Diyen Sinan elinde ki çayları teker teker herkese dağıttı. Sıra bana geldiğinde Sinan;
"Sedef üzülme tamam mı o Ateş biliyorsun onu kimse yıkamaz. Hele de senin burda onu beklediğini bildiği için ona asla birşey olmaz." Başkmı salladım. Çayı alıp yudum yudum içtim. Amiliyathanenin kapısı açıldı. Doktorun önüne gelip meraklı gözlerle ona baktık.
"Bakın hastanız buraya geldiğinde çok kan kaybetmişti."
"Şuan iyi ama değil mi?" Dedim ümitli ümitli.
"Hastanız...o kadar güçlü ki o kadar kan kaybına rağmen şuan çok iyi." İçimden gelen mutluluk hissi göz damlalarıma dönüşmüştü. Hemen Narin'e sarıldım. Biz sarılmış mutluluktan ağlarken Ateş'i de amiliyathaneden çıkardılar.
"Doktor bey onu görebilir miyiz?"
"Olur ama teker teker girin." Doktor yanımızdan ayrıldı.
"Sedef bence önce sen gir. Öncelik senin hakkın!" Dedi omzuma dokanıp yumşak sesi ile Taci. Mutluluktan boğazım düğüm olmuştu. Konuşamıyordum. Konuşmak yerine başımı salladım. Ateş'in yanına girdiğim o an tek düşündüğüm Ateş'in hâlâ yaşıyor olduğu ve benim yanımda olduğuydu. Rengi solmuştu. Uyuyordu. Yavaşça elini tuttum.
"Ateş!" Dedim hıçkırıklarımı bastırmaya çalışan sesimle.
"Beni bırakıp gitmeyeceğine inanıyordum. Ve benim inancımı boşa çıkarmadın. Sen olmasaydın belki de şuan burda ben olacaktım. Ama sana kızan tarafımda var. Beni kurtarmak isterken ya..." hiç söylemek istemiyordum o kelimeyi.
"Sen ölseydin. Benim de öleceğimi biliyordun." Dedim hıçkırıklarımı tutamayarak.
"Neyse olan oldu. Şimdi önümüze bakalım. Daha bizi bekleyen güzel günler var. Hemen uyan ve iyileş. Ben her daim yanındayım!" Elini öptüm ve odadan çıktım. Temiz hava almak için bahçeye indim. İçime havada ki bütün oksijenleri çekermiş gibi derin bir nefes aldım. Gözlerimi yumdum. Hava hafif hafif esiyordu. Yüme çarpan esinti içimi ferahlatıyordu. Bu güzel ânımı bozan çalan telefon oldu. Arayan Taci idi.
"Efendim Taci?"
"Sedef koş koş Ateş uyandı." Ateş uyandı lafını duyar duymaz çita gibi herkese çarpa çarpa hızlıca yukarıya Ateş'in odasına gittim. Kapıyı öyle hızlı açmıştım ki herkes bana şaşkın şaşkın bakıyordu. Doktor bana son kez bakıp Ateş'e döndü.
"Dediğim gibi o ilaçları kullanmanız şart." Diyip hemşire ve doktor odadan çıktı. Ateş bana bakıyordu. Yavaşça ona yaklaştım. Elimi tuttu.
"Sana katılıyorum daha bizi bekleyen güzel günler var." Dedi yorgun sesi ile.
"Beni duyuyordun yani!" Başını salladı. Elimi yavaşça dudaklarına götürüp öptü.
"Seni asla bırakmam çılgınım benim." Dediğinde ona gülümsedim.
"Bırakma zaten. Hem bıraksanda ben bırakmam." İkiniz de birbirinize gülümsüyorduk. Evet bu ânı bozmak istemiyordum ama Ateş'in dinlenmesi gerekiyordu.
"Neyse Ateş sen dinlen. Biz hepimiz burdayız."
"Olur dinlenirim ama elini bırakmak istemiyorum. Burda dur!" Gülümseyip başımı salladım. Sonra yorgun oldukları belli olan gözlerini kapattı. Onu uyurken izlemeyi seviyordum. Çünkü uyurken o asabi surat gidiyor yerine masum bir surat geliyordu. Uyurken sanırım suratına içinde ki masum çocuk gelip yerleşiyordu. Onu izlerken içim geçmişti. Gözlerimi tekrar açtığımda bütün çete koltuklara oturmuş uyuyordu. Tabi bu gün zor bir gündü e haliyle herkes yorgun düşmüştü. Otururken uyuduğum için hem sırtım tutulmuştu hem de boynum ağrıyordu.
"Sedef ne oldu bir şey mi oldu?" Diyen Taci'nin sesi ile Sinan da uyanmıştı. "Hayır bir şey yok. Ama Taci herkes yorgun düşmüş hadi evlerinize gidip dinlenin."
"Sedef siz gidin ben kalırım."
"Taci biliyorsun Ateş'i bırakmayacağımı." Bir Ateş'e bir bana bir de kenetli elimize bakıp başını salladı.
"O zaman bir şey olursa ya da ihtiyaçlık bir şey olursa bizi ara tamam mı hem yarın burda oluruz biz." Başımı salladım. Taci ve Sinan kızları uyandırıp gittiler. Ateş hâlâ uyuyordu. Yavaşça elimi çektim. Oturduğum sandalyenin sırt kısmına yastık koyup tekrar Ateş'in elini tuttum. Geriye yaslanıp birazcık kestirdim. Gözlerimi açtığımda Ateş uyanmış bana bakıyordu.
"Aa sen uyandın mı!" Dedim esneyerek.
"Evet iyi ki uyanmışım yoksa bu manzarayı kaçırırdım." Kaşımın tekini kaldırdım.
"Ne manzarası?"
"Deli dolu çılgın sevgilimin masum halleri." Tek takıldığım nokta sevgilim demesiydi. Gülümsedim. Aklıma Ateş'in hiç birşey yemediği geldi.
"Aaa! Sen hiç birşey yemedin."
"Sorun değil Sedef aç değilim."
"Ne demek aç değilim olmaz. Senin birşeyler yemen lazım."
"Sedef bu saatte kantin açık olmaz zaten boşver."
"Saat kaç ki?" Diyip saate baktım. Saat 00.34 tü. Bu saatte açık bir yer bulamazdım. Üzgün üzgün Ateş'in yüzüne baktım.
"Ya boşver Sedef hem aç değilim ben."
"Tabi yeme beni açsındır se-" Aaa! Tabi ya Salih usta. O geceleri yemek yapardı gündüzleri yetiştiremem diye. Salih ustanın bir lokantası vardı. Hepsini kendi hazırlardı. Hemen telefondan numarasını buldum.
"Alo Salih usta!"
"Efendim civcivim. Hayırdır ne oldu bu saatte?"
"Ya bana acil senin o güzel yemeklerinden lazım."
"Hmm tamam gel al paket yapim."
"Olur. Hazırlaya dur sen geliyorum ben."
"Tamam ama ne paketliyim ne istersin?"
"En taze yemeklerinden olsun mümkünse. Ve sakın unutma bizim özel içeceklerden de olsun."
"Peki kaç kişilik olsun civcivim?"
"Hmm 2 kişilik olsun." Ne yapim ben de açtım ala ala.
"Tamam hemen hazırlıyorum." Diyip telefonu kapattık.
"Sedef yuh! Bu saate milleti neden rahatsız ediyosun. Hem sen gidemezsin Taci'yi ara."
"Bi kere rahatsız etmedim. Onu ben çok iyi tanırım ve onun bu saatte yemek hazırladığını biliyordum. Hem ben niye gidemiyor muşum?"
"Sedef gidemezsin dedim Taci'yi ara!"
"Ya off!" Diyip Taci'yi aradım. Lokantanın adresini verdim.
"Oldu mu!"
"Oldu hem de çok güzel oldu." Gözlerimi devirdim.
"Sedef nerden bildiniz benim kötü durumda olduğu mu daha önemlisi bizi nasıl buldunuz?"
"Ya şimdi-bütün herşeyi anlatır- işte böyle."
"Hmm senin sayende hayattayım desene."
"Yoo bence senin sayen de ben hayattayım." Birbirimize gülümsedik.
"Seni seviyorum...aşkım." aşkım...aşkım içimde kelebekler uçuşuyordu.
"Ben de seni aşkım." Gülümsedi. Biz birbirimize dalmış bakarken mesaj sesi rahatsız etti. Mesaj Taci'dendi. Gelip yemekleri almamı istiyordu. Aşağı inip yemekleri alıp tekrar çıktım.
"İşte yemeklerde geldii." Poşetten yemek paketlerini çıkardım. Salih usta tavuk çorbası,tavuk,nohutlu pirinç pilavı,salata,2 şer etli pide,sebze yemeği ve bizim seçtiğimiz meyvelerden oluşan içecekten 4 tane göndermişti. Bu içeceklerin meyvesini biz seçmiştik yani Zehra,Melek,Fatma,İpek ve ben. Yani bu bize özel bir içecekti. Ateş'in yemeğini yemek sehpasına koyup Ateş'in önüne getirdim.
"Ben bunları sevmem." Diyen Ateş'e kaşlarımı çattım. Sonra aklıma bir ara Ateş'in kahvaltıda yaptıkları geldi.   Ve yine aynısını yapıyordu.
"Ateş sev sevme yiyeceksin." Tam ağzını açmıştı ama kesin karalarımı görünce susup eline kaşığı aldı. İstemeye istemeye yemeğe başladı. Yemek bittiğinde sıra içeklere gelince içeceklerin neden özel olduğunu anlattım. Ateş de beğene beğene içeceği içti. Saate baktım 01:46 idi.
"Hadi uyu saat 1 olmuş."
"Uykum yok."
"Ben onu bunu bilmem hadi!"
"Uyurum ama bir şartla hadi bana ninni söyle." Ninni mi?
"Peki bir tane biliyorum küçükken annem hep söylerdi en çok sevdiğim ninni bu."
"Hmm tamam hadi." Ateş'e yaklaştım.
Derin bir nefes aldım. Elimi Ateş'in saçlarına koyup başladım.

KARA İNTİKAM AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin