Yağmurlu bir gündü. Kâmran köşkün alt katında akrabalardan birkaç kadınla tuvalet konuşuyordu.
Ben bir köşede dilimi çıkarmış, gözlerim şaşalamış, bütün dikkatimle yırtık bir bluz kolunu yamamakla meşguldüm. Kendimi tutamadım; kahkahayla gülmeye başladım.
- Ne gülüyorsun?
+ Hiç... Aklıma bir şey geldi...
- Ne geldi?
+ Söylemem...
- Haydi nazlanma... Zaten senin ağzında bakla ıslanmaz. Sonunda nasıl olsa söyleyeceksin...
+ Darılma o hâlde... Sen hanımlarla tuvalet konuşurken düşündüm ki, Allah seni yanlış yaratmış. Kız olacakmışsın ama şimdiki yaşta değil. Şöyle on üç on dört sularında...
- Peki sonra?
+ Deminden beri bir karış yeri dikinceye kadar parmağımı delik deşik etmiş olmama rağmen ben de yirmi, yirmi iki yaşlarında bir erkek...
- Ey sonra
+ Sonrası ne olacak, Allah'ın emri Peygamber'in kavliyle seni kendime alırdım...