Sabahın erken saatleriydi, hiç bilmek istemiyordum saatin kaç olduğunu, zaman her zaman benim için hızlı geçerdi,o yüzden pek sevmezdim saatlere bakmayı.üç artı bir evimin de tek eksiği saatlerdi zaten. Asmazdım pek duvarlara, sevmezdim dedim ya neyse.Uyanır uyanmaz daha dün gece topladığım mutfağın kapısından içeri girdim. Yine dağınıktı, anlam veremediğim şey ise evde yalnız yaşamama rağmen nasıl oluyorda bu kadar çok ev dağılıyor, artık bu olaya tuhaf bakmaya başlamıştım. Çünkü sinirlerimi bozan tek şey dağınıklık,kirlilik gibi şeylerdi. Sanırım ben temizlik hastası ve düzen hastası olmaya başlamıştım.Bu hastalığın o kadar çok sinir bozucu bir durum olduğunu size anlatabilirim ki ama yaşayamadan anlamanız biraz zor. Mesela sabahın bilmem kaçı kalkıyorsun yataktan su içmeye mutfağa gidiyorsun bardakların farklı yerlerde olduğunu dün koyduğun yerde olmadığı görüyorsun ve inan ki o an kendini boğazlamak istiyorsun. Sonra dur diyorsun kendi kendine tekrar düzenlemeye falan başlıyorsun, düşün sen bu hastalıkla yıllarca yaşamaya çalışıyorsun. Bi misafirliğe gidiyorsun orda çamaşır sepetinin üstünde kirli olduğu anlaşılan şeyler görüyorsun ve o çamaşır sepetini alıp misafir çocuğunun kafasına geçiresin geliyor, işte böyle bir hisle her gün yaşamaya çalışmak oldukça zor bir durum her neyse. Mutfağı toparlayıp eskisi gibi yaptıktan sonra elinde çift kaşarlı ve sucuklu bir tostla meyvesuyu geçiyorsun televizyon odasında oturmaya. Oturuyorsun tek başına daha doğrusu oturuyorum her sabah olduğu gibi alışılmış bir durum benim yalnızlığım, anlayacağın pek koymuyor bana yalnızlık denen şey. Annem vefat edip, babam ikinci kez evlenip gittiğinden beri kendime yeni bir ev alıp orada yaşamaya çalışıyorum.Biraz yorucu oluyor ,yorucu derken insan yalnızken daha çok yoruluyor, kendinden,sıkılmıyorum sadece her gün kendimi yorgun, bitkin uykusuz hissetmekten yoruluyorum. Bu hep geçicek diye kendimi kandırıp duruyorum, çünkü başka türlü mutlu olucağımı sanmıyorum.Mutlu olmak için önce kendini kandırmak zorundasındır. Küçükken hep büyüklerim kandırırdı beni , şimdilerde ben kendi kendimi kandırır oldum. Neyse işte nerde kalmıştık he, tostumu tek başıma yerken bakışlarım yine bi yere sadece bir tarafa odaklandı. Öylece baktım televiyonun çaprazında duran elinde balonla oturmuş uçurum kenarında çizilen bir tabloya.Ara sıra olurdu bu bana, gözlerim hep dalar ama bazen çok derinlere dalardı gözlerim, bu benim için alışılmış bir durumdu. her neyse gözlerimin derinlere dalmasını önlemek için televizyon kanalını değiştirdim.İzlermiş gibi yaptım televizyonu çünkü umrumda değildi sahte aşk dizileri çekmek için bi yerlerini açan, namusunu hiçe sayan insanlar hiç umrumda değildi. İzlemek istemediğimden televizyonu kapattım.Biraz resim çizmek için tuval ve bir kaç boya fırçalarımı açığa çıkardım. Başladım resmi ilk önce beyaz tuvale çizmeye yıkık dökük bir şehir çizmek istedim ilk önce daha sonra yıkık dökük bir evin penceresinden ayaklarını aşağı doğru sarkmış bir kimsesiz çocuğu andıran resim çizmekdi amacım. İlk şehrin yıkılmış evlerini çizmeye başladım daha sonra tuvalın tam ortasına müstakil evin pencerelerini çizmeye başladım..Çizdim... çizdim... çizdim. Sonra bir baktım ki resim bitmiş arda kalan tek şey boyamak...boyadım boyadım ve bir baktım ki kimsesiz bir çocuk gibiydi şehir. Şehir yalapalanmış, şehir terkedilmiş, şehir yıpranmış, şehir yapayalnızdı tıpkı penceredeki çocuk gibi ...Resimimi bitirdikten sonra odamın mavi duvarlarına astım o resmi. Masmavi bir göğün üstünde yapayalnız kalmış bir çocuk gibiydi odamın görüntüsü... Biraz hüzünlendim yine boş yere, neden neşeli resimler çizemiyorum hiç bir fikrim yok, ama resim çizmeyi küçüklükten beri hep severdim. Tek fark büyüdükçe mutlu aile tabloları gibi mutlu şeyler çizememdi. Mesela intihar süsü giymiş bir ağaç çizebilirim size ama o ağaçta neşeyle sallanan çocuk çizememem biraz hayata küskünlügümün sembolüydü. Büyüdükçe kendimi geliştirmeyi düşünüyorum büyüdükçe küçükken sevdiğim şeylerin on bin katını yapmak istiyorum şimdilerde.. Ve ben büyüdükçe çocuk kalmak istercesine ısrarla hala mavi pamuk şekerleri yiyip mavi balonlar almaktan asla vazgeçmedim..Ben bu kadar kötülüğün ortasında ısrarla hep çocuk kaldım. Ve böyle masum olmaya da devam edicem..Masum olmak demiyelim de hani çocuklar masum diye dedim. Ben çocukluğumu çoktan kaybettim. Sadece kaybetmemiş gibi yaşıyorum.Yeni yerler işgal etmiş gibi seviyorum hergünümü.Güzel tablolar almış gibi çiziyorum her resmimi.Ve pamuk şekerler yemiş gibi doyuruyorum karnımı.Ben hala masum bir çocuk gibi yaşıyorum her günümü. Ben hala kimsesiz bir şehrin ortasında yeniden ayakta durabilen yapayalnız bir çocuk gibi nefes alıyorum.. Ben 5 yaşında bir çocuğun hayata tutunduğu gibi tutunuyorum bu hayata. Bu kadar kötü insanlar içinde ısrarla ...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimsesiz bir çocuk gibi şehir
SaggisticaDokunduğun yerler şimdilerde canımı yakıyor, baktığın yerlerden ateşler yükseliyor...Kimsesiz bir çocuğun hüznü sinmiş üstüme sevgili, ne ben anlatabiliyorum ne de kimsesiz olan çocuklar...Birşeyler söylemem gerek biliyorum ,fakat dudaklarımda ucu k...