"Hermione?"
Genç cadı tuttuğu tüyden mürekkep damlayıp da parşömenini mahvetmesin diye elini masanın herhangi bir yerine götürdükten sonra yanıtladı.
"Efendim, Harry?"
"Ben diğer parşömene geçerken yazdıklarımı kontrol eder misin?"
Hermione tam ödevini bitirir bitirmez komtrol edeceğini söyleyecekti ki Ron'un isyankar sesi onu durdurdu.
"Yapma, dostum, ben daha parşömeni yarılamadım bile!"
Harry "Tembelliği bırak o zaman," diye karşılık verirken Hermione çoktan odağını tekrar ödevine vermişti. Üçüncü parşömeni de bitirdikten sonra sırayla Harry ve Ron'un yazdıklarını kontrol edip düzeltilecek yerleri söyledi ve ödevin kalanını da yapmaları için onları zorladı.
"İmla-Düzeltici kalem kullanma iznimiz olsaydı böyle olmazdı," diye söylendi Ron. Okulda Weasley Büyücü Şakaları'ndan alınmış her türlü şey yasak olduğu için çok mağdurdu.
Hermione ona tamamen kendi başına bir ödev yapmanın verdiği güzel his konusunda nutuk çektikten sonra üçü de yatağa girdi.
***
Draco bir yandan uykuyla yumurtasını yiyor, bir yandan da hala Pansy'yle barışmamış olan Blaise'i dinliyordu.
"Yani bu seferkinin diğer kavgalardan farkını anlayamıyorum," dedi hayli dertli arkadaşı. "o kadar soğuk ki bana karşı. Bunu da geçtim o Theodore Nott'la fazla samimi olmaya başladı ve bana nispet yapmasından bıktım artık."
"Biraz daha çabala," diye bir öneride bulundu Draco. "Pansy'nin insanlara acı çektirmeyi sevdiğini bilirsin. Senin yeterince pişman olduğunu düşünmeden affetmeyecektir."
"Hayır, Pansy'nin gönlünü almaktan sıkıldım. Eğer o Nott ile takılıyorsa belki ben de Grengrass ile takılmalıyım."
Draco omzunu silkti. "İğrenç bir plan ama ne yaparsan yap."
Blaise onu umursamayıp gözlerini Pansy ile Theo'nun üzerinde gezdirmeye devam etti. Draco da yanında oturan Orion'un kafasına vurup biraz daha fazla yemesini söyledi.
"Çocuk değilim seni aptal," Orion karizmasının bozulmasına hayli içerlemiş duruyordu. Bir an biraz daha söylenecek gibi durdu ama sonra mucizevi bir biçimde tüm yüz hatları yumuşadı ve hülyalı gözlerle bir yeri izlemeye başladı. Draco çatık kaşlarla nereye baktığını anlamak için döndüğünde Hermione'nin arkadaşlarıyla konuşarak Büyük Salon'dan çıktığını gördü. Bu kendi yüz ifadesinin de yumuşamasına neden olmuştu.
Oturduğu yerden kalkan Orion dikkatini dağılmasına sebep oldu.
"Nereye?"
"Hermione'yi görmeye gidiyorum."
Draco çatalını bıraktı ve gözlerini devirip o da oturduğu yerden kalktı. "Kendini biraz daha rezil etmemen için ben de geleyim."
Zaten onlarla pek ilgileniyor gibi görünmeyen Blaise'e laf atıp çoktan hızlı adımlarla uzaklaşmaya başlamış kardeşini takip etmeye koyuldu. Tam Orion'u yakalamış, onunla yan yana Büyük Salon'dan çıkıyordu ki yılları küçük bir kız tarafından kesildi.
Kız ürkek bir sesle "Merhaba," dedi. Orion'u tamamen yok saymış, doğrudan Draco'ya bakıyordu. "Beni hatırladın mı?"
Draco eğlenen bir sesle "Hermione'nin kardeşiydin, değil mi?" diye sordu. Küçük kız hemen kızartıp başıyla onayladı.
"Şey, ben... Selam vermek istemiştim sadece."
Hermione'nin ismini duyar duymaz dikkat kesilen Orion yeni yeni kendime gelebildi ve "Hermione'nin kardeşi mi varmış?" dedi. Rose ona ilgisizce şöyle bir bakıp "Önünde duruyor," dedi ve tekrar Draco'ya dönüp "Görüşürüz," dedikten sonra uzaklaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
painkiller // dramione
Fanfictionalternatif ve toz pembe bir evrende geçen dramione hikayesi