O gün sonun olmadığını gördüm. Ölümün aslında bedensel olduğunu, ruh denilen enerjinin asla ölemeyeceğini, yalnızca şekil değiştirdiğini anladım.
O gün İsa'yı gördüm.
Kıyametti. Belki de sonun kurtuluşuydu. Gökyüzü kırmızıydı. Toprak kırmızıydı. Çatlıyordu. Dünya sanki cehennemi yaşıyordu. Yalnızdım. Yapayalnız. Yüzümü göklere çevirdim. Geliyordu. Bir varlık, ruh, belkide insandı. Simsiyahdı. Yere doğru son süratla geliyordu. Yere değeceği anca kafası yarılacak kadar hızlıydı.
-İsa Mesih geliyor!- Dedim, mutlulukla.Neden onun adını çektiğimi gerçekten bilmiyorum. Asla ama asla İsa'ya ilgi duymamıştım. Hakkında bildiğim çok az şey vardı ve o da hepimizin bildiği şeylerdi.
Rüyanın sonrasını hatırlamıyorum. Tek hatırladığım şey rüyanın çok uzun sürmeyip birkaç saniye sonra beni korkutup uyandırması. Neden korktum, onu da bilmiyorum.
Her şey ondan sonra başladı. Hayatımda hiç bu kadar köklü araştırma yapmamıştım. Hakkında bir çok şey öğrenmeme rağmen kendimi tatmin edemedim. O gece içimde bir boşluk oluşmuştu, ya da zaten sahip olduğum boşluğu farketmişdim. Bu rüya bir tesadüf değildi. Bundan adım kadar, hatta daha çok emindim. Çünki hissetmiştim. O büyük enerjiyi hissetmiştim. İlk önce anneme danıştım. Sadece bir rüya olduğunu söyledi. Diyemedim. Ona hissettiklerimi diyemedim...
İçimi dökmek için bir resim çizdim. O günü varolmuşçasına anlatacak kadar detaylı değildi, fakat içimi dökmeme yeterdi.
Tanrı beni ilk defa kucaklamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
to God.
Non-FictionSen, Tanrım. Ölümü öldüren sen yaşamamı sağladın. Şeytanın kollarının arasında sıkışmışken beni kurtardın. Ruhunu bedenime ilme ilme işledin, merhametinin sıcaklığı altında ısıttın ve mavi gök yüzünde sonsuzluğa doğru yücelttin. Sana zerre kadar ina...