0.6

204 24 17
                                    

günlerden çarşamba, saat 16.00

Yağmur saniyeler geçtikçe azalıyordu. Gökyüzünde kalan son damlalar yeryüzüne yavaşça çarpıyordu. Kimi damlalar ağaç dallarının üzerine yapışıp kalıyordu, kimi de kaderine yenik düşüp yok olmaya mahkum kalıyordu. Bilmem, belki de doğanın kanunu aslında buydu.

"Mademoiselle, iyi misiniz?"

Kapı eşiğinden yavaşça başını uzatıp bana endişeli gözlerle bakan Aisa'nın yüzü bir anda asılmıştı. İnsanlara daha fazla yük olmamak adına, gülümsemeliydim.

"İyiyim yahu, sorun yok. Sen bugün erken çıkacaktın hani?"

Gülümsememden sonra yüzü biraz daha gevşemişti. Asık bir suratın yerini tebessüm eden bir surat almıştı.

"Sizi böyle görünce dayanamadım, Mademoiselle. Ama iyiyseniz sanıyorum ki size karşı endişe hissetmeme gerek yok."

"Endişelenmene gerek yok, teşekkür ederim. Sen çıkabilirsin."

"Rica ederim, Madem."

Tamamen yanlıştı. Bir şeyler yanlış ilerliyordu. Son ana kadar Aisa'ya sarılıp bağıra bağıra ağlamak istiyordum. Yapamazdım, yapmamalıydım.

Aisa çıktıktan yaklaşık birkaç dakika sonra kendimi yavaşça dinen yağmurun altında bulmuştum. Yavaşça başımı gökyüzüne çevirip son damlaları yüzümde hissetmek istemiştim. Kim bilir, belki de o damlaları sonsuza kadar tenimde yaşatırdım.

Yağmurun altında, Fransa sokaklarında gezmek ne de iyi geliyordu insana. Ayaklarım sanki kendi başlarına hareket ediyor, beni hiçe sayıyorlardı. Sokaklar bomboştu. Yağmur yağıyor diye kimse evinden bir adım bile atmamıştı. Onlar asla yağmurun cazibesini bilemeyeceklerdi.

Kısa bir yürüyüşün ardından rastgele bir parka denk gelmiştim. Biraz oturup bu temiz havanın bütün enerjisini içime çekmek istiyordum. Şansıma boş bir yer bulup kendimi akışa bıraktığım anda, boğuk ve kaba bir ses bana kulak verdi.

"Yağmur damlaları size de bir şeyler ifade ediyor mu, Mademoiselle Park?"

memory | vroséHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin