VIOLETTA CASTILLO;
Oyunda yer alacaklara, senaryo dağıtılmıştı. Dün geceki ilk işim de, kendi repliklerimi fosforlu kalemle belirtmek oldu. Şimdiyse... Sanırım hayatımı değiştirecek bir oyun için çalışmalara başlayacaktık. Aslında hayatımı değiştirip değiştirmeyeceğini bilmiyordum. Sadece... Öyle hissediyorum, diyebilirim.
"Diego ve León. Yani; Romeo Montegue ve Kont Paris, siz Juliet için savaşacaksınız. Kont, Juliet ile evlenmek isteyecek ama Romeo buna engel olmaya çalışacak. Juliet'in ailesi tarafından uzaklaştırılacak Romeo. Kont da bu fırsattan istifade ederek, Juliet'i elde etmeye çalışacak. Tabii sonuç; başarısızlık. Juliet, Romeo'dan uzak duramayacağını anlayınca, rahip ile bir oyun oynayacak ve zehir içip intihar ettiği bildirilecek. Romeo geri döndüğünde Juliet'in gerçekten öldüğünü sanıp, kendisi gerçek zehri içecek ve ölecek. Bunu duyan Juliet'te aşkı için intihar edecek." Antonio'nun upuzun açıklamasını bir kez daha dinledikten sonra gözlerimi kapattım. Korkuyordum. Ben, hiç bu kadar korktuğumu hatırlamıyordum. İki yakışıklı erkeğin -üstelik birinin kokusu ile sakinleşiyordum- yanında olmam bile bir değişiklik yaratmıyordu. Üstümde, üstümüzde, büyük bir yük vardı. Ya bu oyun başarısızlıkla sonuçlanırsa? Antonio burayı çok severken nasıl kaybederdi? Elimden geleni yapsam da, kaderimizi değiştiremezdim ki. Buranın kaderini, hiç değiştiremezdim...
Antonio, "Hepinize on dakika mola. Sonra başlıyoruz," dedi ve gitti. Aklımda o kadar çok soru vardı ki... Bir örneği; yapabilecek miyiz? Bir başka örneği; yapamazsak ne olacak? Ve bunun gibi bir sürü. Belki kazanırdık ama içimde bir his vardı; bu oyundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmnayacaktı. Hepimizin hayatı sonsuza dek değişecekti.
"Violetta, kahve?" Diego'ya dönüp gülümsedim. Onu görünce durup dururken gülümsemek, ondan bir an olsun ayrılmamak istiyordum. Bu, beni değiştiren hisler karmaşasından başka bir şey değildi. Ona sarılsam hislerim gider miydi? Böyle olabileceğinden emin olsaydım, hemen sarılırdım. Ah, ne düşünüyordum ben? Şu anki bütün düşüncelerim amaçsızlığını koruyordu. Çok saçma. Ben böyle değildim ki.
"İsterim." Kolunu bana uzattı. Dün çok çok az çalışmıştık. O da, çalıştığımız bir sahneyi canlandırmak ister gibiydi. Koluna girdiğimde, "Juliet'e yaraşır bir kahve bulalım o zaman," dedi. Sebepsizce güldüm. Beni mutlu edebiliyordu. Nasıl yapmıştı bilmiyordum ama iki günde yenilemişi beni sanki. Kendimi format atılan bir bilgisayar gibi görüyordum şimdilik.
Kafeteryaya geldik. León ve kız arkadaşı Ludmila, tost yiyorlar ve konuşuyorlardı. León, Diego ve beni görünce duraksadı. Ludmila'ya belli etmemeye çalışss da, dikkati dağılmıştı bir an. Kız arkadaşı ile ilgilenmektense, bizi izlemeyi tercih ediyordu. Durumu fark eden Ludmila, elini León'un eline götürdü. Bir şeyler söylediği dudaklarının hareketinden belliydi. León nihayet bakışlarını bizden kaçırdığında rahat bir nefes aldım. O bize bakarken kapana kıstırılmış gibiydim. Bu da farklı olan şeylerden biriydi.
Boş olan masaya geçtik. Her ne kadar kahve içmek için gelmiş olsam da, meyve suyu istemiştim. Bu Diego'nun da dikkatinden kaçmadı. Konuşmasa da, kafasında tarttığı belliydi.
"Diego, sence başarabilir miyiz? Ben çok korkuyorum. Her şey bize bağlı ve yüzde ellişer ihtimalimiz var. Ya başaracağız ya ca başaramayacağız. Sen ne düşünüyorsun? Kendini diken üstündeymiş gibi hissediyor musun? Antonio'nun hayatı burası. Kaybedersek, ne olur?" Bardağın baskısını inceledim. Diego konuşurken ona bakmak istemiyordum. Birden kalp atışlarım hızlanıyordu.
Kahvesinden bir yudum aldı. "Aslında bakarsan... sen bunları söylemeden önce tedirgin değildim. Kazanacağımıza inancım tamdı. Aferin, beni de korkutmayı başardın." Kendimi suçlu hissetmiştim.