VIOLETTA CASTILLO;
Bir, iki, üç ve dön!
Diego'nun eliyle kenetli olan elim terlemeye başlamıştı. Her hareketimizde kalbim pır-pır ediyordu. Çizgi film müziği gibi dans müziğimizin olması da içimdeki çocuk ruhunu bir anda dışarı çıkmak için savaşıyordu.
Vals... Kolay gibi görünen aslında zor olan bir dansmış. İlk izlediğimde, "Çok kolaymış ya, yaparım ben bunu," demiştim. Ama neymiş? Ön yargılı olmamak gerekiyormuş. Ayrıca bu dans da hiç kolay değilmiş.
"Yoruldum. Biraz sonra devam ederiz." Müzik bitince biraz bekledik ve ayrıldık. Birkaç gündür bu dansı başarabilmek için uğraşıyorduk. Epeyi yol kat etmiş olabilirdik ama bunun muazzam olmasına daha çok vardı. Arada karıştırıyorduk adımları çünkü.
Diego bahçedeki banka oturdu. Ben de su içtikten sonra onun yanına oturdum. Ah şu oyun... Ne hallere sokmuştu beni. Dans eğitimi almamış olmanın cezasını çekiyordum şu an.
"Romeo ve Juliet ilk tanıştıklarında neden dans etmişler, çok merak ediyorum doğrusu! Ne vardı yani birbirlerini uzaktan izleseler? İleride onların hayatlarını canlandıracak insanları da düşünebilirlerdi aşklarını düşüneceklerine." Söylenmem bitince kollarımı göğsümde birleştirdim. Bir sürü dans varken neden Vals? Gayet güzel Cha-cha-cha da yapabilirlerdi yani. En azından o eğlenceliydi.
Diego bir ayağını banka koyup rahat bir pozisyon yarattı kendine. "Neden böyle söylüyorsun? Bence çok hoş. Birbirlerine ilk anda âşık oluyor ve dans ediyorlar. Üstelik imkânsız bir aşk olmasına rağmen hiç vazgeçmiyorlar birbirlerinden. Ve aşkları için ölüyorlar. Şimdiki aşklar öyle değil. Zora geldiği anda terk ediyor kendini 'seviyorum', 'âşığım' diye kandıran taraf. Bana kalırsa; onların bu aşkını oyuna döktüğümüz için çok şanslıyız. Belki gerçek Romeo ya da gerçek Juliet değiliz ama yine de harika ya! Bir dansın zararı yok."
Nasıl her seferinde bilge gibi konuşabiliyordu? Ona hayran olmak istemesem de, birden oluyordum. Haklıydı aslında. Çok bencilce konuşmuştum. Altı üstü bir danstı yani.
"Üzgünüm. Yorulunca düşünemiyorum. Vücudum dinlendiği zamanlarda beynim daha fazla çalışıyor." Ayağa kalkıp balerinler gibi kendi etrafımda döndüm. Rüzgarın saçlarımı uçurmasına izin vermiştim. Bu, rahatlatıcıydı...
"Önemli değil," deyip ayağa kalktı. Elini belime yerleştirip beni kendine çektiğinde donakaldım. Sadece onun gözlerine bakabiliyordum. Yeşil... Arada ela oluyordu ama hiçbir sakıncası yoktu yani. İster mavi, ister yeşil, ister kahverengi... fark etmezdi. Onun gözlerine bakınca her şeyi unutuyor oluşum önemliydi.
"Bayan Violetta. Babanız sizi çağırıyor. Önemliymiş." Benim çağırıldığımı duyunca, rahat bırakmıştı. Ondan uzak kalınca bir parçam eksilmiş gibi hissettim. Sanki ellerimden kayıp gidiyordu ve tutamıyordum.
Hizmetliye sert bakışlarımdan birini yollayıp, "Geliyorum," dedim. Sesim ilk kez bu kadar sert çıkmıştı evdeki çalışanlara karşı.
Kız gittikten sonra Diego'ya döndüm. "Kusura bakma. Önemliymiş. Gitmem gerek. Beni bekler misin?" Çok saçmaydı sorum ama emin olmak için yanıp tutuşuyordum. Belki gülerdi ve gözlerinin kenarları yine kırışırdı...
Ellerini ceplerine yerleştirip, "Tabii ki gidebilirsin. Baban, o. Merak eder. Seni her zaman beklerim," dedi. Bakışlarım ister istemez ona karşı değişik bir hâl almıştı. Bana güven veriyordu. İlk kez bir erkek güven verici konuşmuştu. Babam bile böyoe konuşmazdı oysa ki...