VIOLETTA CASTILLO;
Bir, iki, üç... Hop! Dört, beş, altı... Hop!Sabahın ilk saatlerinde, klasik sabah sporumu yapıyordum. Kızlarla buluştuğumuz zamanlarda bulduğumuz yöntemle yapardım sporlarımı. Diğer türlü çok yoruluyordum. Koşmak özellikle... Ah, onu asla sevmemiştim.
"Bayan Violetta, kahvaltınız hazır. Ne zaman ineceksiniz? Soğumasın."
Yaptığım hareketi tekrarladıktan sonra durdum. Bayan Violetta. Bayan... On dokuz yıldır alışamamıştım şu unvana. Benden yaşlarca büyük bir kadının, bana 'bayan' demesi normal miydi? Hiç sanmıyorum. Kendimi çok yaşlı hissediyordum. Üstelik on dokuzuncu yaş, kadınların ortalama yaş sınırlarının çok çok altındaydı. Yani; ben yaşlı değildim! Olmayacaktım da.
"Olga, lütfen. Defalarca kez konuşmuştuk şu unvan meselesini. Benim size 'bayan' demem gerekiyor; sizin bana değil." Pilates topunu gardırobumun yanında sabitledim. Yine klasik konuşmamız gerçekleşecekti. Tabii bu sefer ben kazanacaktım. Çünkü daha önce söylemediğim bir şeyi fark etmiş, Olga'yı o şekilde vurmayı hedeflemiştim. Öyle yapacaktım. Geç olsa da.
"Bay German, bunu uygun görüyor. Lütfen zorluk çıkarmayın, Bayan Violetta..." Dişlerimi sıktım. Gözlerimi devirmemek ve sesimi yükseltmemek için olağanüstü çaba sarf etmem gerekmişti. Ben, çabuk sinirlenmezdim ki!
"Ben de bu evin sahiplerinden biri değil miyim? Bana 'bayan' dememeni uygun görüyor, ismimle hitap etmeni istiyorum. Eğer aynı tartışmayı bir kez daha yaşarsak, iyi olmayacak sonu. Anladınız mı, Bayan Olga?" Ellerimi belimin iki yanına yerleştirip tek kaşımı kaldırdım. İnatçı davranışlarımdan pes etmiş olacak ki, "Anlaşıldı, Violetta," dedi. Hah, şöyle! Nihayet başarmıştım işte!
Zafer kazanmışçasına dikilip, "Duş alıp geleceğim. Soğumaz herhalde?" dedim. Her sabah böyle bir konuşma faslımız vardı. Şimdi Olga, soğumaz, diyecek ve yemek masasını daha fazla donatacaktı. Bu, babamın hiç sevmediği bir şey olsa da, engelleyemiyorduk. Alışmıştık artık.
"Soğumaz." Bingo! Ben ne demiştim? Şimdi de izin isteyip aşağı inecekti. Romallo ile tartıştıktan sonra masayı eksiksiz hazırlayacak, ayakta babamın, benim, Angie'nin ve annemin masaya doluşmasını bekleyecekti. İyi yanı ise, bunları Romallo ile yapacak olmasıydı. İkisini çok seviyordum.
Monotonlaşan şeyleri tekrarladı, gitti. Neden bilmiyorum ama, odadan çıkıncaya kadar bana arkasını dönmüyordu. İlginç, değil mi? Araştırmış olsam da, bunun nedenini mantıklı bir açıklama çerçevesinde anlayamamıştım. En azından mini elbise giymiyor, diye geçirdim içimden. Eve davet ettiğimiz misafirlere hiç hoş görüntüler sunmazdı bu. Eminim annem ve babam da benimle aynı şeyi düşündüleri için serbest kıyafetler giymesine izin veriyorlardı.
Her neyse...
Duşta işime yarayacak malzemeleri hazırlayıp minik sepetime koydum. Düzenli olmaya bayılıyordum yahu!
∞
Giydiğim elbisenin katlanan pilelerini düzeltip odamdan çıktım.
Saat onu iki geçiyordu. Bunun anlamı şu idi; babamın işe gitmesine yirmi sekiz dakika var. O gittikten sonra istediğimi yapardım. Monotonlaşan yaşantımdan çok uzaklaşarak başarmak istiyordum bunu. Sürekli "Bay German"ın katı kurallarına uyan cici kız olmaktan sıkılmıştım. Dün gece yapılan davette karar vermiştim buna. Oradaki bir grubun ne kadar eğlendiğini görünce... Her ne kadar içlerinden sert yapılı olanı dalgın görünüyor olsa da, eğlenmişti. O bile eğlenebiliyorsa, ben neden eğlenemeyecekmişim?