Cenevre'ye dönüşümden sonra günler günleri, haftalar haftaları kovaladı, ama ben işime koyulacak cesareti bir türlü toplayamadım. Hayal kırıklığına uğrayacak olan iblisin intikamından korksam da zorla üstlendiğim görevin yarattığı tiksintiyi aşmakta zorlanıyordum. Kendimi yine aylarca sürecek bir çalışmaya ve zorlu araştırmalara adamadıkça bir dişi yaratamayacağımı anlamıştım. İngiliz bir filozofun girişimime katkıda bulunabilecek önemli birtakım keşifler yaptığını duymuştum ve bu amaçla İngiltere'ye gitmek için babamdan izin almayı düşünüyordum. Ancak işleri olabildiğince erteledim ve aciliyeti gözümde gittikçe azalan bu konuda ilk adımı atmaktan kaçındım. İçimde gerçekten de bir şeyler değişmişti; o güne kadar bozulmaya yüz tutan sağlığım oldukça toparlanmış, canımı sıkan vaadimi hatırlamadığım zamanlarda moralim iyice yükselmişti. Babam bu değişimi memnuniyetle izliyordu ve tüm dikkatini kederimden arta kalanları gidermeye yöneltmişti. Arada bir kederim beni nöbetler halinde yokluyor, yeni yeni doğmakta olan güneşi karanlığa boğuyordu. Böyle zamanlarda yalnızlığıma sığınıyordum. Gölde küçük bir teknede tek başıma günler geçiriyor, bulutları seyrederek dalgaların sessiz ve kayıtsız çırpınışlarını dinliyordum. Ama taptaze havayla, ışıl ışıl güneşin bana iyi gelmediği neredeyse hiç olmuyordu. Geri döndüğümdeyse dostlarımın selamlarına daha içten bir gülüş, daha neşeli bir ruh haliyle karşılık veriyordum.
İşte bu gezintilerden birinin dönüşünde babam beni yanına çağırdı ve, "Neşeni yeniden kazandığını, kendini toparladığını görmek beni çok memnun ediyor oğlum. Ancak hâlâ mutsuz görünüyor, aramıza katılmaktan kaçıyorsun. Bir süredir bunun nedeni üstüne kafa yoruyordum, sonunda dün aklıma bir fikir geldi. Eğer haklıysam lütfen söyle. Söylememen hem anlamsız olur, hem de bizleri çok üzer," dedi.
Sözleri üzerine tir tir titremeye başladıysam da babam konuşmasını sürdürdü; "İtiraf edeyim ki oğlum, sevgili Elizabeth'imizle senin evliliğini, hem ailevimutluluğumuz hem de yaşlılık günlerimin tesellisi adına daima hasretle beklemişimdir. İkiniz çocukluğunuzdan beri birbirinize bağlıydınız. Birlikte çalışırdınız ve mizacınız, zevkleriniz birbirine çok uyardı. Ne var ki insan kimi zaman çok tecrübesiz olabiliyor. Planıma yardım edeceğini düşündüğüm şeyler, onu tamamen çökertmekten başka işe yaramadı. Sen büyük ihtimalle Elizabeth'i kardeşin gibi görüyor, eş olarak hayal edemiyorsun. Kim bilir belki başka birini sevdin ve Elizabeth'e karşı onur borcun olduğunu düşündüğünden, insanın içini burkan şu mutsuzluğa gömüldün."
"Sevgili babacığım, için rahat olsun," dedim. "Kuzenimi canı gönülden seviyorum. Elizabeth'e duyduğum hayranlık ve sevgiyi, şimdiye kadar hiç kimse için hissetmedim. Geleceğe dair tüm ümidim ve arzum, hayatlarımızı birleştirmemiz üzerine kurulu."
Babam, "Bu sözlerinle beni uzun zamandır olmadığın kadar mutlu ettin, sevgili Victor. Hislerin buysa eğer, yaşadığımız olaylar içimizi karartmış olsa da bil ki çok memnun olacağız. Senin de içini kararttığını gördüğüm sıkıntıyı dağıtabilmeyi çok isterim. O nedenle evliliğin hemen resmiyete dökülmesine bir itirazın olup olmayacağını söyle bana. Birçok talihsizliğe uğradık ve yaşadığımız son olaylar da alışkın olduğumuz huzuru alıp götürdü. Ama sen henüz gençsin ve erken evliliğin, senin gibi yetenekli birinin geleceğe dair mevki ve başarı planlarına zarar vereceğini zannetmiyorum. Ancak mutluluğu sana zorla dayattığımı ya da herhangi bir ertelemenin beni ciddi şekilde üzeceğini sanma sakın. Sözlerimin samimiyetine inan ve çok rica ederim bana güvenerek içten bir yanıt ver," dedi.
Babamı sessizce dinledikten sonra bir süre cevap veremeden öylece bekledim. Aynı anda birçok düşünceyi zihnimde tarttım ve bir sonuca varmaya çalıştım, ama heyhat! Elizabeth'imle hemen evlenme düşüncesi bana korku ve dehşetten başka bir şey ifade etmiyordu. Henüz yerine getiremediğim bir vaatte bulunmuştum ve sözümden dönmeye cesaretim yoktu. Döndüğüm takdirdeyse hem benim hem de sevgili ailemin başına binbir türlü bela açılacaktı. Omzuma bindirilmiş, ağırlığıyla bana boyun eğdiren bu ölümcül yükle nasıl olur da bir şenliğe katılırdım? önce vaadimi yerine getirmeliydim. Ancak canavar, eşini alıp gittikten sonra huzur umduğum bu birlikteliğin tadına varabilirdim. Aklımı kurcalayan bir şey daha vardı; girişimim için ya İngiltere'ye gitmek ya da o ülkenin bilgi ve keşifleriyle üstlendiğim iş açısından büyük önem taşıyan filozoflarıyla uzun yazışmalara girmek zorundaydım. Yazışarak bilgi edinmek Çok zaman alan ve yeterince tatmin sağlamayan bir yöntemdi, üstelik o nahoş işi babamın evinde, sevdiklerimin yakınında gerçekleştirme fikri bende üstesinden gelinemez bir tiksinti uyandırıyordu. Biliyordum ki çalışmalarım sırasında binbir
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Frankenstein
Short StoryMary Shelley, gördüğü bir kâbustan esinlenerek yazdığı Frankenstein ya da Modem Prometheus yapıtıyla bir yarışmaya katıldı. Modem bilimkurgunun ilk eseri sayılan bu kitapla, yazarlık yaşamı başlamış oldu. Yazar, o yazı, "çocukluktan çıkıp hayata adı...