2

814 66 28
                                    

-Multimedya: Berke-

Hocanın beni dürtmesiyle kendime gelip, düşüncelerimden arındım.

"Kendini ne zaman tanıtmayı düşünüyorsun?" dedi, 40'larında olduğunu tahmin ettiğim, minyon tipli hoca. Yanımda oturan Miray'a baktığımda önümüzde oturan esmer çocukla kıkırdayarak konuştuğunu gördüm. Hangi ara bu kadar yakın olabilmişti, bu aptal kız. Hoca bu sefer sinirli bir ses tonuyla;

"Sana bir soru sordum, yeni kız." deyince düşüncelerimden sıyrılabilmiştim. Ayağa kalktığımda birkaç göz bana döndü, bunu umursamayarak kendimi kısa ve öz bir şekilde tanıttım. Hoca Miray'a bir bakış attığında, Miray anlamış olacak ki, ayağa kalkıp kendini tanıtmaya başladı. Oturuken hoca bize memnun olmuş bir ifadeyle bakınca tekrar işimize döndük. Yani Miray önündeki çocukla konuşmaya başladı, ben ise etraftaki bakışlardan sinir olup kafamı sıraya gömdüm. Hocanın bana seslenmesiyle kafamı sıradan kaldırdım ama müthiş bir şey oldu. Zil çaldı. Kurtarıcı zil diye ben buna derim. Hemen buradan kurtulmak adına Miray'ın kolundan tuttuğum gibi sınıftan dışarı sürüklemeye başladım. Miray neşeyle şakıdığında kulaklarımı koridordaki kızların fısıldaşmalarından çekip, Miray'a odaklandım;

"Hadi kantine inelim." Sadece başımı sallamakla yetinip merdivenlerden inmeye başladım. Bunlar hangi akla hizmet, kantini okulun en alt katına yapmışlardı ki, birde kolej olacak. Kantine -sonunda- ulaştığımızda boş yer aramaya başladım. O sırada kantindeki en köşe masalarda bardaki çocuğun bir kızla karşılıklı oturduklarını gördüm. Hangi aklı yerinde olan bir kız, bu çocuğun yanında oturur ki. Psikopat kelimesi bile bu çocuğa az gelir. Tamam çocuğu tanımıyorum ama aklıma, bize barda arkadaşlarıyla birlikte yaptıkları gelince hala sinirlerim bozuluyor, onu bir kaşık suda boğmak istiyorum. Ama öyle bir vücudu var ki, bir kaşık suda boğmak ne kelime, itsem sendelemez bile. Gözlerimi o sinir bozucu yüzünden çevireceğim sırada kimsede görmediğim renkteki mavi gözler, gözlerimi buldu. Gözlerinin donukluğu ve dudaklarındaki gülümseme, alaylı bir hale büründüğünde kendimi gözlerimi devirmekten alıkoyamadım. Miray'a döndüğüm sırada zil çaldı. Allah aşkına bu okulda tenefüsler kaç saniye (!). Miray bana alayla karışık;

"Bu sıralar fazla dalıyorsun. Bir dalga gelirse boğulursun." dediğinde Miray'ın ne zamandan beri bu kadar iğrenç bir espri anlayışı olduğunu düşünmeyi sonraya erteleyip Miray'a;

"Çabuk ol. Derse ilk günden geç girersek hocada bize girer." diyerek bu iğrenç esprili anlaşmamıza bir tane daha ekledim. İyice beni kendine benzetti. Merdivenlerden çıkarken bir kız grubu bize laf attı.

"Birisi şu kızlara artık makyaj malzemesi üretimine geçildiğinin haberini verebilir mi? Hem benim hem de sizin göz zevkiniz için söylüyorum. Şu dudaklara bakınca kendi dolgun dudaklarımla gurur duyuyorum." diyerek arkadaşlarına bakıp kıkırdamaya başladı. Kızın cırlayarak konuşmasıyla kulaklarımı kapatma isteğiyle dolup taştım. İlk önce kızları alayla süzdükten sonra konuşmaya başladım.

"İlk olarak, yüzüme bir şey sürme gereği duymuyorum, farketmişsindir. Ama hala laf atacak pürüz buluyorsan, bu senin pürüzlü beyninden kaynaklanır ve ikinci olarak, rujunu burnuna kadar sürersen tabii ki dodokloron dolgon olor." diyince kızın kızarmadan morarmaya geçiş yapan suratı, yüzümdeki zafer sırıtışını biraz daha genişletti. Miray'a baktığımda aynı şeylerin onun içinde geçerli olduğunu gördüm. Arkamızı dönüp sınıfa gireceğimiz sırada bardaki çocuğun bana sırıtarak baktığını gördüm. Neden bana baktığını ilk önce anlayamasamda, yanımdan geçerken kulağıma fısıldadığı cümle anlamamı sağladı.

SONBAHAR YAPRAKLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin