4

348 30 17
                                    

Merhaba arkadaşlar. Biliyoruz bu bölüm biraz geç geldi. Ama sürekli aksilikler bizi bulunca paylaşamadık. Biraz kısa bir bölüm oldu ama ne kadar hızlı beğeni gelirse hemen yeni bölüm gelecek. Sözümüz söz.  

"Şşh sakin ol güzelim. Benim, Savaş. Şimdi ağzını açacağım ve bağırmayacaksın, anlaştık mı?" Deyince kafamı hızla aşağı yukarı salladım. Elini biraz daha bekletsede, çektiği anda uzun zamandır kapalı tuttuğum gözlerimi şaşkınlık içerisinde kırpıştırarak açıp, bağırmaya başladım. 
"Burada ne işin var senin? Bildiğim kadarıyla burası kızlar tuvaleti ve sen bir erkeksin. Yanlış mıyım? Birde ağzımı kapatıyorsun, ya nefessiz kalıp ölsey-" Yine ağzımı kapatınca, daha sıralayacak olduğum soruları yutmak zorunda kaldım.
"Tahmin etmiştim zaten," diyip ağzımı tutan elini gevşeterek yarım bıraktığı sözlerine devam etti. "Senin lavaboya girdiğini gördüm ve korkutmak istedim. Şuan ki haline bakacak olursak amacıma ulaşmış oldum. Ağzınıda kapattım çünkü bağıracağını biliyordum. Birde okulda sapık damgası yiyemem." Son cümlesine doğru ağzımı tutmayı bırakmıştı. Bu kadar rahat davranması sinirime dokunmaya başlamıştı. En sonunda konuşmayı akıl ederek sözlerime başladım gözlerimi kısarak.
"Çocuk gibi davranmayı bırakmalısın artık." Diye gevelediğimde, teneffüsün bitişini haber veren öğrenci zili çaldı. Zaten Miray'a 'gelirim' demiştim ama Savaş sayesinde teneffüs planlarım suya düşmüştü. Sinirle ona bir bakış atıp lavabonun kapısını hızla açarak kendimi dışarı attım. Sınıfa çıkmadan önce kantine kısaca bir bakış atarak gözlerimi gezdirdim. Belki beni bekleyebilirdi. Sonunda kantinde olmadığına kanaat getirdiğimde merdivenlere yöneldim. İlk defa bu merdivenleri kimseyle kavga etmeden veya biriyle karşılaşmadan çıkmam beni şaşırtmıştı doğrusu. Sınıfın olduğu kata geldiğimde, sınıf kapısının kapalı olduğunu görerek sıkıntıyla iç geçirdim. Şimdi al başına belayı. Kapıyı tıklatıp içeriden komut gelmesini bekledim. Beklediğim cevap gelmediğinde, kapıyı usulca açarak içeri süzüldüm. Tüm bakışlar bana yöneldiğinde yerimde rahatsızca kıpırdandım. 
"Özür dilerim hocam." Diye mırıldanarak sessizce sırama yöneldim. 
"Tabii Derin, yerine geçebilirsin." Diyen hocanın iğneleyici sözleri karşısında yüzümü buruşturmakla kaldım. Yerime oturmadan önce arka sırama kısa bir bakış attım. Sonunda elinde kalemiyle, dünyanın en önemli işini yapıyormuş gibi tüm dikkatini kağıda veren Berke'den gözlerimi ayırdığımda, Miray'ın bana gözlerini kısarak baktığını gördüm. Bakışlarımı takip eden gözleri Berke'de durduğunda muzip bir ifadeyle bana döndü. Bu çocukluğuna sadece gözlerimi devirip, yerime oturmakla yetindim. Tahtaya baktığımda dersin tarih olduğunu gördüm. İlk 5 dakika dersi dinlemeye çalışsamda, bir süre sonra hocanın söyledikleri kulağıma ninni olarak gelmeye başladı. Başımı sıraya koyduğumda, gözlerim bana ihanet etmeyerek yavaşça kapandı...

----

Aniden yüzüme gelen su ile sıçrayarak ayağa kalktım. Aynı zamanda ıslanan kıyafetlerimi vücudumdan uzaklaştırmaya çalışıyordum. Kafamı kaldırıp suyu döken kişinin Miray olduğunu gördüğümde sinirle gözlerimi yumdum.
"Miray sen ne yapmaya çalışıyorsun?" Dediğimde korkutucu görünüyor olmalıyım ki geriye doğru bir adım attı. Sessizce;
"Sadece tüm gün boyunca uyudun ve çıkış zili çaldı." Diye mırıldandı. Şaşkınlıkla kol saatime baktığımda tüm gün boyunca uyuduğum gerçeği yüzüme bir tokat gibi inmişti. Uykumun ağır olduğunu biliyordum ama tüm gün uyuyacak kadar değil. Ben çantama uzanırken, o da montunu askılıktan alıyordu. Fazlasıyla ıslak olan okul formama bir bakış atıp gözlerimle montunu işaret ederek;
"Sanırım onu benim giymem gerekiyor." Dedim. Montunu bana hiçbir şey demeden uzattığı an kaptığım gibi üzerime geçirdim. Okul kapısından çıkarken Berke ve Poyraz'ı kendi arabaları sandığım arabalara yaslı bir biçimde gödüm. Berke sigara içerken, Poyraz ise bir şeyler anlatıyordu heyecanlı heyecanlı. İkiside sanki orada olduğumuzu anlamışlar gibi kafalarını bize çevirdiler. Berke umursamayarak kafasını çevirdiğinde, Poyraz onun aksine bize sıcak diyebileceğim bir gülümseme yolladı. Gözleriyle beni işaret ederek Miray'a;
"Hiç uyandıramazsın sanıyordum. İstediğiniz yere bırakalım isterseniz." Dedi.
"Benim evim bu civarda, yürüyebilirim ama isterseniz Derin'i siz alın. Onu bu haliyle bırakmak istemiyorum." Miray'ın tek nefeste, benim adıma verdiği cevapla birlikte hemen itirazlarımı sıralamaya başladım. 
"Hiç gerek yok. Hem zaten okulun yakınında bir taksi durağı var."
Poyraz fazla irdelemeyerek kısaca omuz silkti. Bakışlarım Berkeye kaydığında onunda bana baktığını görünce yüzsüzlük yaparak gözlerimi inatla ayırmadım gözlerinden. Ama onun bakışları gözlerimden ayrılarak muzip bir ışıltıyla vücudumu süzmeye başladı. Rahatsızca yerimde kıpırdanırken, onu daha fazla umursamamaya çalışarak Miray'a kısaca sarılarak veda ettim. Bugün şanslı günümde olmalıyım ki taksi durağında boş taksiler vardı. Burası işlek bir cadde olduğu için umudum yoktu ama yanılmıştım. Taksiye hemen bindiğim sırada telefonumda çalmaya başladı. Taksiciye evi tarif ettikten sonra çalan telefonumu hızlıca açtığımda kulaklarım annemin telaşlı sesiyle dolup taştı.
"Derin şirkette ciddi bir sorun çıktı. Sorunu halletmemiz için İzmir'e gitmemiz gerekiyor. Siz Mirayla haberleşirsiniz. Seni seviyoruz."
Annemle konuşmamı bitirdiğimde yolu izlemeye başladım. Hızlı gittiğimiz için silikleşen ağaçlar, arabalar, evler gözümün önünden geçerken gözlerimi kırpıştırmadan edemedim. Bizim eve çok yakın bir yerdeydik. Evimiz şehirin merkezinde değilde, şehirin bir diğer ucunda yer alıyordu. Kötü bir semt değildi, daha doğrusu şuan değildi. Annemler para konusunda takıntılı insanlar olmalarına rağmen asla sınıf ayrımcılığı yapmazlardı. Bu semt taşındığımızdan beri evrim geçirmişti. Önceden düzensiz evler, kırık çöp konteynırları, kirli parklar vardı. Babam burayı bir proje içine alarak değerlendirmişti. Şimdi ise rengarenk boyanmış iki katlı dubleks evler, geri dönüşümlü kutular, hayvanlar için yapılan yemek ve su kutuları ile tam bir cennete dönmüştü. İyi bir proje ile harikalar yaratmışlardı. Annemlerin kolej için ısrarı ise tamamen benim geleceğim içindi. İyi bir mesleğim olması için ellerinden geleni yapıyorlardı. Bende onlara hak veriyordum ama kolej ortamı beni hem bayıyor, hem geriyordu. Sonunda geldiğimizi haber veren taksiciye içten bir teşekkür ederek, taksimetreye gizliden bir bakış atıp parayı ödedim. Taksiden indiğimde evin kapısına doğru ilerledim. Kapıyı açıp içeri girdiğimde etrafta beni şimdiden huzursuz eden bir sessizlik hakimdi. Anahtarı portmantoya atarak, üzerimi değiştirmek için odama çıktım. Hemen bir duş almam gerektiğini hatırlayarak, kıyafetlerimi alıp annemlerin odasına girdim. Annemlerin banyosu daha büyüktü. Evde olmadıkları sürece orası benim banyomdu. Havluları hazırlayıp hemen kabine girdim. Tam saçımı şampuanlayacağım sırada lamba sönüp tekrar açıldı. Aynı şey tekrarladığında bu sefer tamamen kapanmıştı. Sadece ampulun patladığını düşünerek, kendimi rahatlatmaya çalıştım. Dışarı adımımı attığımda her yerin karanlık olması, şansıma lanet okumama neden olmuştu. Telefonuma uzanıp, fener uygulamasını açtım. Bedenimi saran havluya sıkıca sarılarak odama geçip, üzerime hazırladığım pijama takımımı giydim. Telefonumun rehberine girdiğimde, annemin meşgul olacağını hatırlayarak eledim. Teker teker aşağıya inip menüyü bitirdiğimde, son kararla Miray'ın numarasına dokunarak telefonu kulağıma dayayıp, aramamı cevaplamasını bekledim. Miray telefonu;
"Efendim." Diyerek açtığı anda moralinin bozuk olduğunu anladım. 
"Miray buraya gelmen gerekiyor. Evde yalnızım ve elektrikler gitti." Diyerek durumu kısa ve hızlıca özetledim.
"Derin çok üzgünüm ama babamla daha yeni büyük bir kavga ettik. Hem sakin ol, elektrik arızası hemen giderilecektir." Dediğinde içimi bir burukluk kapladı. En yakın arkadaş olmamıza rağmen, böyle durumlarda yanımda olmaması beni üzüyordu. 
"Neyse ya, önemli değil. Haklısın birazdan gelir elektrikler." Diyerek bir şey söylemesine izin vermeden telefonu yüzüne kapattım. Karanlığa alışmış gözlerimle kapıyı arayarak, orada olduğunu umduğum tarafa yöneldim. Bir şeye takılmama umuduyla yavaşça yürürken kollarımı önüme uzatmıştım. Sonunda ellerim tahta kapımızla buluştuğunda kapıyı kendime doğru çektiğim sırada, az önce açtığım fener uygulamasını yere doğru tuttum. Bir kaç adım attıktan sonra telefonuma şarjın azaldığına dair bir bildirim geldi ama umursamadım. İki adım daha attığımda telefonumdan duyduğum kapanma melodisiyle gözlerimi şaşkınlıkla telefonuma çevirdim. Tahminime göre merdivenlere geldiğimi zannederek bir adım daha attım ama ayağım merdiven yerine boşluğa gelince, ne olduğunu anlayamadan bedenim sertçe zeminle buluştu. Sonrası benim için karanlık bir boşluktu...

SONBAHAR YAPRAKLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin