16

444 31 20
                                    

-taeyong-

yıllar önceydi. daha lise sıralarında ev geçindirme derdi olan bir çocuktum. derslerimin iyi olmasının yanı sıra bir o kadar da kötü yaşantım vardı.

annem ölmüştü ve babamla tek başıma kalmıştım. geceleri annemin özleminden kendisini içkiye vurur sarhoş olur evi dağıtırdı. daha bu küçük yaşımda bedenimi zor taşırken onca yük binmişti omuzlarıma.

ev sahibi kirayı istiyordu. faturalar desen çekmeceyi doldurmuş ödenmeyi bekliyordu. bir an önce paraya kolay yoldan ulaşmalıydım.

önümdeki gazeteden işlere bakarken aklıma arkadaşımın dediği iş gelmişti. tek yapacağım şey bir kutuyu bir yerden alıp bir yere götürmekti ve oldukça iyi parasının olduğundan bahsediyordu. bu önümde yazılı olan işlerden daha fazla kazanacağım ap açık ortadaydı ve taşımacılığın kötü olacağını hiç düşünmemiştim.

ertesi gün okula gittiğimde arkadaşımla konuşup halletmiştim. çıkışta beraber o yere gidip çalışmaya başlayacağımı söylemişti. bu kadar çabuk olmasından işkillensem de belli etmemiştim.

son zil çaldığında kitaplarımı çantama yerleştirip okulun bahçesine inmiştim, basketbol potasının yanına giderek üst sınıfta okuyan arkadaşımı bekliyordum. kısa beklentimin ardından geldiğinde birlikte ilerlemeye başlamıştık.

yaklaşık yirmi dakika yürüyüşümüzün ardından bir deponun önüne gelmiştik. etrafıma bakarak ilerliyordum ve her yer depoydu. içimde garip bir his vardı ve korkuyordum.

açılan kapının ardından iki iri yarı beden çıktığında bir adım geriye sendelemiştim. kısa boyumu ve ince bedenimi süzmüşlerdi. bakışlarımı onlara bile çıkartamıyorken "olur bu" dediklerini duyduğum an bakışımı gözlerine çıkartmıştım. her gidiş gelişimde para alacaktım ve bu benim için en iyi fırsattı.

ilk işimi hemen elime tuttuşturmuşlardı.
büyük kare bir şeydi ve kahverengi kağıtla etrafı sarılmıştı. kolumun altına alıp bana uzattığı kağıdı elime aldım. götüreceğim adres yazıyordu ve sanırım bulabilirdim.

elimdeki kağıt ile birlikte tabelâlara bakarak ilerlemeye başladım. yol gittikçe ıssızlaşıyordu ve bedenim iyice korkuya kapılıyordu. daha çok korkmama sebep olan şey bana doğru birisinin ilerlemesiydi.

bakışlarını üzerimde gezdirip gülümsemişti ama bu gülümseme normal bir gülümseme değildi. iyice yaklaştığında önümde durmuştu ve nereye doğru hareket etsem aynı şekilde o da ediyordu.

ellerini belime götürdüğünde adrenalin ile bilincimi kaybetmiş biçimdeydim. yerde gözüme çarpan parıldamaya baktım. ardından eğilip aldığım sırada ellerini bedenimde iyice yayan beden bir şeyler söylüyordu. kalçama giden elleri ile birlikte ne kadar  ittirmeye çalışsam o da bana öyle yaklaşıyordu. elimdeki cam parçasını rastgele bir yere sertçe saplamıştım. geriye doğru çekilirken yüzüme sıçrayan kan ile adama baktım.

cam parçası boynundaki büyük atardamarı kesmişti ve etraf kan içindeydi. bana verdikleri büyük kare olan şey ve cam parçasını boynundan aldım. ellerim kan revan içindeydi. küçük yaşımda birisini öldürdüğüme inanamıyordum.

arkama bakmadan koşarak eve gittim eğer birisi görürse kim bilir kaç yıl yatardım içerde ve bunu istemiyordum. daha küçüktüm, hayallerim vardı. öğretmen olup insanlara iyi bir şeyler öğretmek istiyordum, böyle kan içinde kalmayı değil. 

gözlerimden akan yaşlar ile birlikte eve girdim. hâlâ yaşadığım şoku üzerimden atamamışken odama doğru ilerleyip masamın üzerindeki fotoğrafı elime aldım. annemi hayal kırıklığına uğratmıştım. yakınlarda duyduğum polis siren sesi korkumu git gide artmasına sebep oluyordu.

o sırada evin içine hızla giren babam direkt odama gelmişti. beni böyle görmesi ile birlikte hiç tereddüt etmeden kollarını bedenime dolamıştı. o an kendimi bırakıp hıçkırarak ağlamıştım.

gece olduğunda yıkanmış ve üzerimi değiştirmiştim. babam koredeki dayımla konuşup bana doğru dönmüştü. gitmek istemiyordum, burda babamın yanında kalmak istiyordum ama bana en iyisinin bu olduğunu yakında kendisinin de geleceğini söyleyip duruyordu. sabaha biletim vardı ve hayatım değişecekti.




school, jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin