Media: Bethany Evans
《 ℋ 》
Bu gece çok güzel olduğunu düşünüyorum
Ve sadece bu gece değil
Görünüşün
Kaybetmemi isteyişin, kaybetmek istiyorum
Senin için ruhumu kaybederim
Sana sahiptim, seni kaybettim
Şimdi yalnızım
Sana sahiptim, seni kaybettim
Şimdi yalnızım
Sen benim kalbimsin,
Kimse alın yazım olmayacak
Kal kalbimde, kal
Başka kim yaşar benim kalbimde
Bulmak çok zor
İyi hissettiğinde
Sımsıkı sarman gereken birini...
Kendi içime baktım ve biliyorum ki ölüyorum, tek ihtiyacım sensin
Sana sahiptim, seni kaybettim
Şimdi yalnızım
Sana sahiptim, seni kaybettim
Şimdi yalnızım
Sen benim kalbimsin,
Kimse alın yazım olmayacak
Kal kalbimde, kal
Başka kim yaşar benim kalbimde...《 ℋ 》
Nihayet tehlike katına geldiğimde, dışarıda kapının ilerisine oturmuş içki içen 4'lüyü görünce duraksadım. Harry'nin olmaması sanırım uslandığını gösteriyordu.
Yavaşça arkalarından yürüdüm ve ağzını yaya yaya gülen Trevor'un kafasına hafifçe vurdum. Beni görmeleriyle daha da sırıtan ağızları, sinirlerimi bozuyordu. Ellerindeki içkileri teker teker topladım ve ellerine cebime sıkıştırdığım toplu okul rehberlik kağıdından verdim. Acaba Mrs. Gance'in ergenlik ve yapılan yanlışlar adlı sıkıcı konuşmasını dinlerken de böyle gülebilecekler miydi?
"Evans, bunu bize yapamazsın!"
Ufak bir kahkaha attım ve orta parmağımı gösterdim. Hareketimle sessizce küfür ettiler ve sinirle sınıflarına girdiler.
Bok yapamam ;)
Odama doğru ilerledim ve kapıyı kilitledim. Masama oturduğumda yine okul kayıt işlemleri ve daha bir sürü sıkıcı iş beni bekliyordu. Bütün bir yıl bu işkenceyi çekmek elbette mantıklı değildi ama iyi öğrenciler için çalışmak bana mutluluk veriyordu. Arada ufak istisnalar kaideyi bozamazdı sonuçta. Değil mi?
Akşama kadar oturduğum koltukta artık izler oluşmuştu. Saatlerdir gözlerimi kağıtlardan ayırmadığımdan göz pınarlarım yanıyordu. Sanırım daha ilk günden fazla mesai bedenimi çok yormuştu ama üç gün sonraki yarışmalar için bu düzenlemelerle ilgilenmek şarttı.
Tüm bu telefon görüşmeleri, imzalanan kağıtlar ve alınan notlarla birlikte kafam kazan gibi dolmuş; taşmayı bekliyordu. Karıncalanan ellerimi ovuşturdum ve çekmecemin gizli gözünden sigara paketimi çıkardım. Bırakalı iki yıl olmasına rağmen arada kendime ufak kaçamaklar yapıyordum. Saçma gelebilir ama ciğerlerimi bu zehirle doldurmak, yorgunluğumu hafifleten nadir şeylerdendi.
Sigarayı yakmamla içime derin bir nefes çektim. Sanki uzun süredir oksijensiz kalmış gibiydim. Gözlerimi kapadım ve sigaramdan bir nefes daha aldım. Kapalı gözlerimin önünde aniden beliren yeşil harelerle rahatsızca yerimde kıpırdandım.
Kokusu da aynı sigara gibiydi. Nefes aldığımı hissediyordum.
Yavaşça yutkundum. Direği sızlayan burnum, kokusunu istiyordu. Neden böyle garip tepkiler verdiğimi bilmiyordum. Neden içimde böyle garip bir ateşin dolaştığını da. Yanmak cazip gelebilirdi ama ben arkama bakmadan kaçmak, sonsuz bir karanlığın ardında saklanmak istiyordum.
Yine boktan düşünmeye başladın Beth.
Telefonumdan gelen titreşim sesiyle düşüncelerim toz bulutu misali dağıldı. Bu düşünceler beni boğuyor, aynı zaman da derin bir bilinmezliğe sürüklüyordu. Masaya doğru uzandım ve telefonumu kavradım. Ana ekranda beliren isimle kaşlarım hafifçe çatıldı.
+046 XX XX XX
Yarın akşam 8 de seni alırım.
OwenSanırım şu sıralar gözlerden uzak, yakışıklı bir öğretmenle randevu bünyeme iyi gelebilirdi. Işıl ışıl, gök mavisi gözleri hatırlayınca bedenim kasıldı. Heyecan, soluk borumdan kalbime ılık ılık aktı. Parmak uçlarıma kadar sinirlerimin bir bir çekildiğini hissettim.
Uyuşuk bedenimi yavaşça koltuktan kaldırdım ve çantamı aldım. Telefonumu içine atmadan Owen'a onaylayıcı birkaç kelime gönderdim. Tembel adımlarla odadan çıktım ve kapıyı kilitledim. Boş okulda tek duyumsayabildiğim kısık topuk tıkırtılarım ve zihnime doluşan anılarla fısıldadığım melodiydi.
Bir hayli alıngan kalbimin içi karman çorman, düşüncelerim başına buyruk, vücudum işlerin ve yoğunluğun arasında ezilmiş...
Ruhsal olarak çökmeme ufak bir adım kalmıştı. Arabamın kapısını açtım ve uykulu bakışlarımın netlik kazanması için gözlerimi birkaç defa kırpıştırdım. Şuan tek dileğim sıcacık yatağıma bir an önce varmaktı.
Yatmadan hemen önce içeceğim yeşil çayın kokusunu burnumda hisseder gibi oldum, gülümsedim. Özlemimin artmasıyla boş yollardaki hızımı artırdım.
Eve varmam ise bir saatimi almıştı. Kafa dinlemeyi seven bir kadın olduğum için şehirden uzak, küçük mabedimi kurmuştum. Sevimli sayılabilecek bir arkadaşım, minimalist düzenlenmiş odam ve beni asla yalnız bırakmayan küçük bir oğlum vardı.
Kapıyı anahtarımla açtım ve karanlık koridorda bakışlarımı gezdirdim. Yavaş adımlarla içeri doğru ilerledim ve kapıyı ardımdan kapadım. Sessiz olmaya çalışıyordum. Aynı zamanda ev arkadaşım olan Olivia'yla aram limoniyken, birde onu uyandırarak kavga etmek istemezdim.
Topuklularımı kapının girişine rastgele bıraktım. Yavaş adımlarla merdivenleri çıktım ve odama girdim. Üzerimdekileri bir çırpıda çıkardım ve pencereyi açtım. Zaten sıcak olan havadan dolayı sütyenle dursam da, geceleri terlememi engelleyemiyordum. Sütyenimi de çıkarmaya yeltendim ama son anda bu düşüncemden vazgeçtim. Birde sabaha hasta olarak uyanmak istemezdim. Bedenimi büyük bir yorgunlukla yatağa attım ve anında mayışan vücudumu dinlendirmek adına gözlerimi kapadım. Loş, ılık odada nefes seslerim yankılanıyordu.
Ve uyku üzerime tüm ağırlığını bıraktı.
***
Bölüm sonu 🖤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FIRE / H.S
Fanfictionyanıyorum, yanıyoruz.. oh, tanrım ateşlerin içinden yürüyoruz. • "Gözlerime iyi bak Beth, sana hak ettiğin sonu getirecekler." yavaş ve sessiz adımlarla üzerime yürürken, kısa bir titreme sardı vücudumu. Kokusu hafiften burnuma sızmış, başımın dönm...