chapter two

64 5 2
                                    

Kapıdan çıktığı anda soğuk hava yüzüne çarpmıştı. Kış insanı olduğu için soğuk havayı seviyordu bu yüzden yüzünde bir tebessüm oldu. Ellerini cebine koyup sokakta yürümeye başladı. Gelen rüzgar saçlarını savururken görmesini engellemeye başlamıştı. Yürümeyi bırakıp bileğindeki toka ile saçlarını topladı. Topladıktan sonra yolunda ilerlemeye devam etti. Butik pastaneye sonunda ulaştığında çantasındaki anahtarı aramaya başladı. Bulduğunda hızlı hareketlerle kapıyı açtı ve içeri girdi. İçerisi biraz da olsa sıcaktı. Çalışanlar için olan arkadaki odaya gitti ve üstündeki montu çıkarıp, çantasını astı. Tokayı çıkardı ve aynada kendine baktı. Blair Waldorf'un saçlarının güzel olmaması gibi bir şey olamazdı. Aynada son kez kendine baktıktan sonra önlüğünü giyip içeri geçti. Isıtıcıları açıp pastanenin ısınmasını sağladı. Güneşlikleri açtı ve camdan dışarı baktı. İnsanlar bir koşuşturma içindeydi. Herkes sabahın erken saatlerinde işlerine gitmek zorundaydı. Sıkıntıyla ofladı. 24 yıllık hayatında insanların çalışmak zorunda kaldıklarını öğreneli 2 ay olmuştu. O asildi, soylu bir ailenin tek kızıydı. Ta ki ailesini kaybedene kadar. Ailesini düşününce gözleri doldu ve kafasını dağıtmak için yerleri paspaslaması gerektiğini düşünerek paspası almaya gitti. Paspası ilk önce temizledi ve ardından yerleri silmeye başladı. Kapının açıldığında çalan zillerin sesini duyunca bakmadan "Üzgünüm efendim, daha açmadık." dedi. Tanıdığı kahkaha sesi ile kapının oraya baktı. Pastanenin sahibi Barney gelmişti. Barney "Çalışanımın saatleri bilmesi ne güzel." dedi ve boş masalardan birine oturdu. Blair ona gülümseyip "Seni buraya bu saatte getiren şey ne Barney?" diye sordu. Barney "Kendi iş yerime erken gelmem daha iyi değil mi?" dedi ve güldü. Blair "Doktorunun dinlenmen gerektiğini söylediğini hatırlıyorum."dedi ve paspası kenara koyup eline bir bez aldı. Masaları silerken Barney huysuz bir sesle "Doktormuş! Ben gayet de sağlıklıyım." dedi ve göğsünü kabarttı. Blair kahkaha atıp "Geçen hafta şeker komasına girip hastaneye kaldırılan da bendim çünkü. Doğru." dedi ve kahkaha atmaya devam etti. Barney ayağa kalkıp tezgahın arkasına geçti "Küçük hanım sınırınızı mı aşıyorsunuz sanki?" dedi ve kendine kahve hazırlamaya başladı. Blair göz devirip "Barney seni düşünüyorum. İyiliğin iç-" sözüne devam edecekken Barney'nin kahve makinesinin önünde gördü ve "Hey, sana kahve yasak!" dedi ve tezgahın oraya gidip kahve makinesini kapattı. Barney açtı,Blair kapattı. Bu bir süre devam ettikten sonra Blair dayanamayıp "Barney, lütfen huysuzluğu bırakıp oturur musun?" sorudan çok rica etmişti. Barney onu kırmamak için yerine geçti. Blair masaların tozunu aldıktan sonra karşısına oturdu ve "Bak anlıyorum bir anda yıllarını verdiğin iş yerinden uzaklaştın, çok sevdiğin şeyler yasaklandı. Ama sağlıklı bir yaşam istiyorsan bunları yapmalısın." dedi ve Barney'ye gülümsedi. Barney de gülümseyip "Haklısın,haklısın. Birdenbire bırakmak çok zor." dedi ve kafasını eğdi. Tam o sırada kapı tekrar açılıp "Baba!"diye bir ses geldi. Blair kafasını ses e çevirdiğinde Barney'nin kızı Hurricane'ni gördü. Barney sessizce "İşte şimdi yandık." dedi ve Hurricane'e dönüp "Kızım!" diyerek gülümsedi. Hurricane "Hiç şirinlik yapma.Blair bize izin verir misin lütfen?" dedi ve Blair "Tabii ki." diyerek arka odaya geçti. Evden çıktığından beri telefonuna bakmamıştı. Telefonunu eline alıp bildirimlere baktı. Richard'dan binlerce gelen mesajları okumaya başladı. Richard öz amcasıydı. Ve Blair'ın mirasına gözünü dikmişti. Blair yaşadığı müddet mirastan Blair dışında kimse yararlanamayacaktı. Richard'ın tehdit dolu mesajlarını silip şarkı açtı ve dinlemeye başladı. Onun için hayat nasıl bu kadar zorlaşmıştı? Ya da neden zorlaşmıştı? Hayatında hiç çalışmayan bir insan olarak 2 aydır burada çalışıyordu. İlk başta fazla zorlanmıştı ama eğer hayatını düzgün geçirmek istiyorsa çalışmak zorundaydı. Şarkının etkisiyle gözleri hafiften kapanırken adının seslenmesiyle yerinde zıpladı. Hızlıca yerinden kalktı ve kapıdan çıktı. Dar holden geçince dış kapıya yürüdü. Barney  yüzünü asmış bir şekilde kapının yanında dururken Hurricane içten bir şekilde gülümseyip "Tatlım birine ihtiyacın olunca Eric'i arayabilirsin, biz gidiyoruz. Kendine iyi bak!" dedi ve kapıyı açtı "Baba, hadi." diyerek Barney'e döndü Barney "Bir dakika bekle." diyerek Blair'a iyice yaklaştı ve kulağına "Arada kaçıp gelicem belli etme tamam mı?" dedi ve güldü. Blair Hurricane meraklanmasın diye kahkahasından tuttu ve "İyi günler efendim, lütfen kendinize dikkat ediniz." aşırı bir kibarlıkla onları uğurladıktan sonra tezgaha geçti ve taze kahve yaptı. Alarm çalınca kapıdaki "kapalı" yazısının arkasını çevirerek "açık" yaptı.  Kahveyi hazırlamış, hazırda bekleyen kurabiyeleri fırına atmıştı. Artık güne hazırdı. Kapının zili çalınca kocaman gülümseyerek gelen müşteriyi selamladı.

           "İyi akşamlar efendim kendinize iyi bakın." dedi ve para üstü ile fişini karşısındaki hanımefendiye uzattı. Kadın ona gülümseyip teşekkür etti ve dükkandan çıktı. Blair derin bir nefes aldı ve kendi kendine mırıldandı "Bugün de bitti..." tezgahın arkasına geçip olan bulaşığa baktı ve iç çekip musluğu açtı. Yavaşça bulaşıkları yıkarken kendi kendine şarkı mırıldanıyordu.  Söylediği şarkıyı farkedince aklına ailesi gelmişti. Gözleri dolarken gülümsedi ve şarkıyı daha sesli bir şekilde söylemeye başladı. Gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı bile. Bulaşıkları yıkayıp ellerini kuruladıktan sonra bir peçete alıp gözlerini sildi.  Derin bir nefes alıp tezgahı sildi ve önündeki önlüğü çıkardı. Arka odaya geçip önlüğünü astı. Montunu giyip çantasını aldı ve odadan çıktı. Tüm ışıkları kapatıp dışarı çıktı. Kapıyı kitledi ve anahtarı çantasına attı.  Kaldırımdan yürümeye başladı. Birden koca bir el ağzını kapatmış onu ıssız bir sokağa çekmişti. Blair ne olduğunu anlamamıştı bile. Çırpınmaya çalışırken kulağına o kişi "Merhaba, ölmek için güzel bir gün değil mi?" diye fısıldamıştı.  Aşırı korku ile dolmuştu ama  soğuk kanlı olması gerekiyordu. Gözlerini kapatıp nefes almaya çalıştı ve sol dirseği ile onu tutan adamın göğsüne vurdu ve adam anlık acıyla Blair'ı bırakmıştı. Blair adamın suratına bakmaya çalıştı. Suratını gördüğü an kaçmak için sokağın başına koşmak için hareket yaptı. Tam hız devam ederken önünü başka bir adam kesmişti. Blair içinden küfür savurup geri geri ilerledi. O geri ilerledikçe diğer adam onun üstüne gidiyordu. Sert bir bedene çarpınca "Kahretsin!" dedi ve kafasını yukarı kaldırdı. Daha demin onu tutan adamdı. Chuck hızla Blair'ın ellerini tutmuştu. Blair tam çığlık  atacaktı ki Nate ağzını eli ile kapatıp "Bağırırsan canın daha çok acır küçük hanım." dedi ve buz gibi bakışlarını ona yönlendirdi. Arkadan "Blair sen misin?"sesi gelince Nate fısıldayarak "Tek bir kelime edersen onu da öldürürüm." dedi ve Blair'ı serbest bırakması için Chuck'a baktı. Chuck bırakıp hızla onu kendine çekip sarıldı. Ve ayrıldı. Blair titrek bir sesle "Evet benim." dedi ve gelen kişiye baktı. Barney'di. Onu görünce gözleri dolmuştu. Barney onlara yaklaşıp "İyi bak bu sefer tutturdum, geçen gün başkasını sen zannetmiştim." dedi ve kahkaha attı. Ardından "Kim bunlar?" diye sordu. Blair  ikisine baktı. Nate'in bakışları o kadar korkutucuydu ki kekeleyerek "O-okuldan arkadaşlarım,  Barney."dedi. Nate onun böyle bir yalan söylemesine şaşırmıştı. Ama belli etmedi. Barney "Öyle mi? Hadi gelin dükkanda kahve içelim." dedi. Bu sefer Chuck konuştu "Üzgünüm beyefendi ama sınıf arkadaşlarımız bizi bekliyor. Başka bir gün yapsak onu?" o kadar kibar konuşmuştu ki Blair daha demin onun ellerini sertçe tutanın o olduğuna inanamadı. Nate Blair'e baktı ve fısıldayarak "Ya yolla ya da ölsün." dedi. Blair daha da gerildi ve Barney'e "Barney hadi git sen,hava soğuk. Hurricane'ni ararım yoksa."dedi ve gülümsemeye çalıştı. Barney "Tamam,tamam. Hadi size iyi eğlenceler." dedi ve yavaş adımlarla sokaktan çıktı. Blair derin bir nefes verdi. Ardından sert bir şekilde kolundan tutulunca asıl tehlikeyi tekrar hatırlamıştı. Kendi kendine düşünmeye başladı. Bunlar kimdi? Bildiği kadar ona bulaşacak ailesinin düşmanı yoktu, kimseyi sinirlendirecek bir şey de yapmamıştı. Ardından beyninde şimşek çakmıştı. Richard Waldorf. O kadar sinir yüklenmişti ki kendini o anlık kuvvetle Nate'den kurtarmıştı. Nate şaşırırken Chuck onu tutmaya çalıştı. Blair kendini korumak için Chuck'ın karnına tekme attı. Chuck acıyla karnını tutarken Blair  Nate'e dönüp parmağını uzattı "Sen! Seni Richard beni öldürmen için tuttu değil mi!" sinirle solumuştu kelimeleri. Nate kızın bu kadar çabuk olayı kavraması  canını sıkmıştı. Nate onu kendine çekip önceden tutuğundan daha sert bir şekilde kollarını tuttu. Blair çırpınmaya başladı. O çırpındıkça Nate parmaklarını daha da sert bir şekilde batırıyordu. Blair böyle olmayacağını anladığında birden durup ona bakmaya başladı. Yüzünün her bir bölümünün hafızasına kazıdı. Chuck'ın acısı yeni geçerken Nate'e "Ben arabayı getiriyorum. Burda bekle." dedi ve sokağın çıkışına doğru yürümeye başladı. Blair aklında kaçma planları yapmaya başladı. Aslında şu an korkudan çok sinir vardı üstünde. Sokağın girişine siyah bir araba geldiğinde Nate Blair'ı ittirerek arabaya yöneltti. Blair dirense de Nate'in gücü fazlasıyla onun gücünden kuvvetliydi. Chuck arabadan inip arka kapıyı açtı Nate Blair'ı fırlatırcasına arabanın içine otutturdu ve sonrasında kendisi de yanına oturdu. Blair arabanın içine oturunca kendini kurtarmak için tekrar çırpındı, Nate "Rahat dur." dedi parmaklarını bastırarak. Chuck hızla şoför koltuğuna oturdu ve arabayı çalıştırdı. Blair korkuyla Chuck'ın onları nereye götüreceğini düşünmeye başladı.

Evet biliyorum fazla geç geldi ama inanın çok zor bir seneydi ve anca kafamı çalıştırıp yazabildim.  Sizleri seviyorumm

MURDERERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin