🐽 3.4

874 81 45
                                    

Mezuniyet balosunun olduğu mekan, deniz kenarında oldukça popüler ve güzel bir yerdi. Tam kızlarla mekana geldiğimiz sırada Arın mesaj atmıştı, nerede olduğumu soruyordu. Kızlar heyecanlı heyecanlı kavalyelerini ararlarken ben de etrafıma bakındım. Ve ileride, telefonuna bakan siyahlar içindeki Arın'ı gördüm. Tabii ki tek renk benim elbisemle uyumlu rengi olan bordo mendildi. Ve bu beni özel hissettirdi. Uygulamaya girip soluna bakması gerektiğini söylerken bayılmamak için zor tutuyordum kendimi.

Arın birden kafasını sola döndürdü ve ben de ellerimi iki yana açarak gülümsedim. Önce ağzı açık bir şekilde ben süzdü, sonra sağ elini kalbine götürüp vurulmuş taklidi yaparak iki adım geriye sendeledi ve ben kahkaha attım. O da gülerek bana adımlamaya başladı.

Keşke şuan yer yarılsa mesela.

Bayılırsam daha komik olur çünkü.

Yanıma geldi ve elimden tutarak beni kendi etrafımda döndürdü. Bunu yaparken kısık bir şekilde ıslık çalıyordu ve bu durum hiç yardımcı olmuyordu bana. Böyle tepkiler vermesi beni daha çok utandırıyordu. Çünkü alışık değildim.

Karşınızda Arın Usluer varsa yapacağı hiçbir şeye alışık olmuyordunuz.

"Kes şunu!" diye utanarak kızmaya çalıştım ona. Durdu ve birkaç saniye gözlerimin içine baktı. Ardından bir Arın Usluer'den duymayacağınız o soru döküldü dudaklarının arasından: "Sana sarılabilir miyim?"

Neredeyse gözlerim doluyordu. Hiçbir şey söylemeden kollarımı iki yana açtım ve bana sarılmasını bekledim. Sımsıkı sarıldı ve o an, bırakmamasını diledim.

Dediği gibi, zaman geçtikçe gerginliğim azalıyordu artık. Benden ayrıldı ve elimden tuttuktan sonra birlikte içeriye girdik. Salon çok genişti. Beyaz, turkuaz ve altın sarısı renkleriyle dizayn edilmişti her yer. Masalar, sandalyeler, fotoğraf çekileceğimiz ve kep fırlatacağımız sahne... Her şey kusursuz görünüyordu.

Bizimkilerin yanına gittiğimizde kızlar "Oooo" şeklinde sesler çıkardılar. Onlara kaş göz işareti yaparak susturmaya çalıştıysam da Bora "Sonunda be!" diye nara attı. Ona kötü kötü bakarak "Biraz daha bağırsana Bora, komada yatan komşumuz duymadı." dedim. Arın yanımda kahkaha attığında herkesin benim durumuma güldüğünü fark ettim.

"Yalnız en az Barbara Palvin ve Dylan Sprouse kadar yakışıyorsunuz, bilginiz olsun." diyen Bersu'ya utanarak gülümsedim. Aslında şuan bütün arkadaşlarım -Ceren başta olmak üzere- duygusallaşan bir anne edasıyla süzüyorlardı beni. Evet, hiç abartmıyorum. Hepsinin gözlerinde duygu yoğunluğu vardı bize bakarken.

İyi arkadaşlar biriktirdim, hepsi ailem oldu...

"Bizi şipleyenler ortaya çıkmaya başladı bile." diyerek kulağıma fısıldadı Arın ve beni düşüncelerimden çıkardı. 

"Hep birlikte beni utandırmaya yemin ettiniz herhalde siz?" diye sordum ona gülümseyerek.

"Hayır ama gerçekleri söylemeye yemin etmiş olabiliriz." dedikten sonra göz kırptı. Ne zaman ne söyleyeceğini gerçekten iyi biliyordu. 

Ardından fotoğraf çekimine geçtik. Önce kızlarla hep birlikte çekildik.  Sonra tek tek arkadaşlarımızla çekildik. Ben Ceren ile başladım tabii ki. Kızların hepsiyle çekildikten sonra Bora ile de çekildim. Ardından sevgili kavalyem, Arın ile çekildik. Her ne kadar nasıl durmam gerektiğinde kararsız kalsam da samimi durmayı başarmıştım. Arın'ın eli belimdeydi ve benim elim de onun omzunda duruyordu. İki fotoğraf çekilmiştik. Birincisinde ikimiz de kameraya bakarak gülümsüyorduk. İkincisinde Arın'ın gözleri bendeydi ve yine gülümsüyordu. Sonra Arın, ben, Ceren ve Bora olarak çekildik. Bir ara Bora bana "Arın'ı da adam yaptın ya, sana helal olsun kanka." demişti. Kendimle yine gurur duydum. Hepimizin çekim kombinasyonları bittikten sonra büyük yuvarlak masalardan birine oturmuştuk. 

"Bu okulla ilgili özleyeceğin ilk şey ne olurdu?" diye sorduğunda Arın, düşünceli bir şekilde ona döndüm.  

"Sanırım antiArın projem. Çok ciddi bir projeydi, kahraman yaptım kendimi." dedim ve güldüm. O da gülmüştü.

"Senin ne olurdu peki?"

"Liseyi dolu dolu yaşadığım için her anı özlerim aslında ama belki sana gerçekçi gelmese de hayatımın dönüm noktası olduğuna inandığım son iki - üç ay başta gelir sanırım. Büyüdüğümü anladığım zamanlardı." 

"Seninle gurur duyuyorum." diye mırıldandığımda bana içten bir gülümsemeyle baktı.

Gecenin geri kalanı masadaki muhabbetlere odaklanmakla, Ceren ve Bora'nın ayakkabılarıyla ve yiyeceklerle geçmişti. En son kep fırlatma töreni yapıldı ve öğrenciler dans etmeye başladıklarında Arın'ın da beni dansa kaldıracağını düşünmüştüm. Ancak bana dönüp hiç beklemediğim o cümleyi fısıldadı: "Hadi gidelim."

Kaşlarımı çattım ve ona 'Sen çıldırdın mı?" bakışı attım. "Nereye gideceğiz?"

"Sahile tabii ki." dedi ve ayağa kalktı. Sanırım içten içe biliyordu o nereye gitmek isterse onunla geleceğimi. Dolayısıyla kalkıp tuttuğu elimden beni götürmesine izin verdim. Mekandan çıktık ve serin havada karşıdan karşıya geçtik. Bir müddet kaldırımı takip ederken "Sen çıldırmışsın." diye fısıldamadan edemedim.

"Birlikte çıldıralım bu gece." dedikten sonra beni birkaç basamaklık demir merdivenden aşağı indirdi ve sahilin olduğu kısma iniş yaptık. 

"Ayakkabılarımızı çıkarmamız lazım."

Dediğini yapıp ayakkabılarımı çıkardım ve onun ayakkabılarının yanına koydum. Kimse yoktu sahilde. Yalnızca ikimizdik ve serin kumun üzerinde denize doğru ilerliyorduk. Suyun olduğu kısma gelmeden önce "Hatırlıyor musun, sen uykulu halinle bana mesaj atmıştın bir kere. Zehirli melodileri söylemiştin." dedi adımlarını durdurarak.

Söyleyeceği şeyi anlayarak gülümsedim. "Evet, sen de birlikte söylemeden mezun olamayacağını söyledin." 

"O zaman?" diye sorduğunda şarkıyı mırıldanmaya başladım hemen. Bana katılarak o da söylemeye başladığında kumun üzerinde rastgele hareketlerle dans ediyorduk. Eminim dışarıdan gören biri bizi geri zekalı ilan ederdi. 

Ama burada her şey çok güzeldi. Tıpkı Arın Usluer'in dediği gibi.

"Aklımı boğdu sonrası yoktu,"

"Dönüyor dünya bir yılın doldu."

"Suretin her yer, kapıma komşu,"

"Şimdi hayallerin gece güneşim oldu..."

Beni suyun olduğu yere çektiğinde "Arın ıslanacağız!" diye isyan ettim.

"Sadece ayaklarımızı sokacağız, gel hadi." dedi ve beni kendine doğru çekti. 

"Gel dediğin sürece her yere geleceğimi biliyorsun değil mi?" diye sordum bezgince.

"Benimle birlikte her yere gelmen için büyük bedeller öderim." dedi ve ellerini belime sardı. Ben de kollarımı omuzlarına koydum ve bu sefer slow bir şarkı çalıyormuş gibi dans etmeye başladık. Arın başını çevirip dolunaya baktığında ben de oraya döndüm. Dolunay inanılmaz güzel gözüküyordu. Ardından yavaşlayan hareketleriyle tekrar bana dönüp gözlerimin içine baktı. 

"Çok güzelsin. Her zaman dediğim gibi." dediğinde utançla başımı öne eğdim. Söyleyebileceğim hiçbir şey yokken o devam etti: "Sevdiğim ay ışığında çok güzel gözüküyor." diye fısıldadı. Düşecek gibi olunca ben minik bir çığlık attım ve oda beni daha sıkı tutup sesli bir kahkaha attı.

"Düşersem elbisem mahvolur, ayrıca su buz gibi!" 

"Ben seni tutarken düşemezsin."

Başımı kaldırdım ve meydan okurcasına gözlerine baktım. "Ya sen de düşersen?"

Bana doğru aynı meydan okumayla eğildi. Burunlarımızı birbirine değdirirken "O zaman birlikte düşer birlikte kalkarız." dediğinde pes ettim.

Kalbi kaptırmıştık. 

Ugly ➳ textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin