Zarfın içinden çıkan fotoğraf karşısında tüm vücudum kasılmıştı.Tanrım zarfın içinden çıkan şey benim fotoğrafımdı.Uyurken çekilmiş fotoğrafım.Bir süre boyunca fotoğrafa bakıp durdum.Biri benimle aptalca bir oyun oynuyordu ve ben kafayı o kişiyi bulmakla bozmuştum.
Düşüncelerimi biraz dağıtmak için Dan Brown'ın Da Vinci Şifresi kitabını okumaya başladım.Oldukça sürükleyici ve gizemli bir kitaptı.En azından kafamı dağıtıyordum.Sanırım kitabı okurken uyuya kalmıştım.Her zamanki gibi.Artık dün yaşadıklarımı düşünmek için koca bir gün vardı önümde.Bu iş iyice can sıkıcı bir hal almıştı.
Yatağımdan çıkmaya pek niyetim yoktu ve çıkmadım.Saatin altı buçuk olmasının rahatlığı ile gözlerimi kapattım.Yaşadıklarımı çözmek için kafamda planlar kurmaya başladım.Gözlerimi tekrar açtığımda saat sekizdi.Ders başlamıştı ve ben hala evdeydim.Gerçi umrumda olduğundan değil.
Yataktan kalktım ve siyah dar pantalonumu ve Nirvana baskılı tişörtümü alıp giyinmeye başladım.Ardından banyoya gidip rutin işlerimi hallettim ve çantamı sırtıma atıp hızşı adımlar ile evden çıktım.Anneciğim ve ''babacığım'' fazla yoğun olmalılarki beni uyandıramadılar.Okula doğru yürürken müzik dinlemek için elimi cebime attığımda kulaklığımı evde unuttuğum aklıma geldi.Siktir.
Tam o sırada James arabasıyla yanımda belirdi.Camı açacağı sırada konuşmasını beklemeden arabaya atladım.
-Sanırım sende geç kaldın?diye mırıldandım.
-Hayır aslında bugün okulu ektim.Seni görünce geldim bebeğim.
Yavşamaya başlamıştı bile.Onu umursamayarak:
-Çok düşüncelisin,dedim alay eder gibi.
-Biliyorum bebeğim,dedi.Bir insanın nasıl bu kadar yavşak ve egoist olduğunu hala anlayabilmiş değilim.Resmen ekmek arası ego yemiş bu çocuk.Yakışıklıda değil.Harry Potter'daki cin cüceye benziyor.
Bunları düşünürken istemsiz şekilde sırıtmaya başladım.Okulun önünde arabayı durdurdu ve inmemi bekledi.İnadına inmedim.Anlamış olmalı ki arabadan inip kapımı açtı.Dışarı çıktım ve okula doğru ilerlerken arkama dönüp göz kırptım.
İlk ders bitmişti.Sınıfa girip sırama oturdum.Çantamdan kitaplarımı çıkardığım sırada Percy yanımda belirdi.
-Ah.Selam Percy.
-Selam Lucy.Nasılsın?
-İyiyim sen?
-İyi.Sanırım geç kaldın?
-Sanırım.Biraz.Yani evet,derken isemsizce gülümsemeye başladım.
-Ben seni göremeyeince merak etmiştim yani o yüzden şey...Herneyse ders başlamak üzere ben gideyim.Görüşürüz
-Görüşürüz.
Percy giderken yine düşüncelere daldım.Ona karşı farklı hissediyordum.Farklı derken gerçekten farklı.
Her zamanki gibi Tate'e baktım.Yorgun görünüyordu.Ama yinede seksi duruyordu.Biraz fazla soğuk birisiydi.Soğuk ve gizemli.Beni ona bu kadar bağlayan şeylerde bunlardı zaten.Ulaşılmazı severdim.
-Hey Lucy.Selam,bu Rigsby'di.Tek ve en yakın arkadaşım.
-Selam Rigsby.Gözükmüyorsun uzun zamandır.
-Evet,biraz rahatsızdım.Baksana bugün okul çıkışı alışverişe gidelim mi?Uzun zamandır böyle kaçamaklar yapmıyoruz.
-Çok iyi olur.Benimde almam gereken şeyler var zaten.Hey benimle tuvalete gelir misin?
-Tabi.
Sınıftan çıkıp tuvalete gittik ve makyajımı tazelemeye başladım.Neyi tazelemekten bahsediyorum.Sbaha makyaj yapamadan çıkmıştım evden.
-Hadi Lucy,zil çaldı.
Rigsby beni kolumdan tutup sınıfa doğru çekiştirdi.Hemen çantamdan Burberry'mi çıkarıp sıktım.Tate'in yanından geçerken sırf kokumu alsın diye gizlice tekrar sıktım(Evet evet biliyorum zavallıyım.)ve sırama oturdum.Rigsby görmüş olmalı ki kaçamak bir gülüş attı.Karşılık olarak göz kırptım.
Sonunda lanet olası dersler bitmişti.Sınıftan çıkarken cebimdeki camel'imden bir tane çıkarıp yaktım.Rigsby gözlerini pörtleterek bana baktı ve çemkireye başladı:
-Okulun içinde sigara içmek yasak Lucy.Kafayı mı yedin sen?
-O zamn git ve birine şikayet et,dedim umursamaz bir tavırla.
Çıkış kapısına yaklaşırken kapının yanında kimya hocasını gördüm.Yanından geçerken içime çektiğim sigara dumanını yüzüne üfledim ve daha kim olduğumu göremeden öğrencilerin arasına karışıp okuldan çıktım.
-Sen cidden kafayı yemişsin Lucy,dedi fakat o da benimle gülüyordu.Arabasına bindik ve Woodland Hills Mall'a gitmek için yola çıktık.Önce Forever 21'e girdik.Burası pek benlik bir yer değilidi ama Rigsby kendine göre bir şeyler bulmakta zorlanmıyordu.Daha sonra Macy*s,Wet Seal ve Loft'tan birşeyler baktık.Yorulduğumuzda Subway'e gidip yemek yedik.O kadar çok yorulmuştuk ki ayağımı hissetmiyordum.
-Rigsby,beni eve sen bırakacaksın,dedim gülerek.Ağzındaki yemeği bitirip:
-Tabiki,diyerek gülümsemeye başladı.Yemeklerimizi bitirip toparlandık ve arabaya bindik.Beni eve bırakacaktı ama yürümeyi istediğimi söyleyerek bir blok önce indim.Hava kararmıştı.Tam evimin olduğu sokağa girdiğimde sağ tarafımda bir gölge gördüm.İlk başta kendi gölgem olduğunu sanıp aldırış etmedim.
Bir kaç adım sonra onun benim gölgem olmadığını anladım benden bağımsız hareket ediyordu.Birşey görme ihtimaline karşın yavaşça arkamı döndüm.Tabiki hiçbirşey yoktu.Her zamanki gibi.Ama orada olduğunu biliyordum.Hissediyordum.Ağaçlara doğru ilerledikçe nefes alışveriş sesleri duymaya başladım.Çaprazımdaki ağacın arkasında olduğundan emindim ve oraya doğru ilerledim.Sola dönerek karşıma çıktı.
Siktir.Siktir.Siktir.Hayır,olamaz.Bu bir kabus olmalı...
Gözlerim kararırken son gördüğüm şey bana endişeyle bakan kahverengi gözlerdi.
