Merhaba güzel çocuk, bu sana son çocuk deyişim olacak. Çünkü artık çocuk değiliz. Çünkü o salıncak artık boş.
Seni biliyorum mesela beni tümüyle tanıyan çocuğun sen olduğunu biliyorum, sesini biliyorum mesela kuşların bile kıskandığı sesi tanıyorum, en farklı tonunu biliyorum, ağlarken ki en ince tonunu, gülüşünün tınısı biliyorum oğlum ben senin. Şimdi çıkıpta biri diyemez ki sen görmedin ki bu çocuğu nasıl seviyorsun?
Seviyorum işte.Ellerimle yüzünün ayrıntılarını ezberlediğim o küçük çocuğu seviyorum ben hala. Sen benden geçmedin, sen bende takılı kalan en güzel şarkısın çocuk. Çocuk dediğime bakma sen, alışkanlık olmuş. Sen bu yüreğe dokunmuş o küçük ama kocaman çocuksun hala. Ondandır çocuk deyişlerim.
Beşinci ayım bu.
Gözlerim gökyüzünün en güzel tonuna şahit olalı beş ay oldu ama ben hala çıkamadım karşına. Uzaktan da olsa izlemedim seni. Gözlerim daha denk gelmedi sana. Kalbim yıllar öncesinden rastlamışken.
Korkuyorum, bu haylaz kalbim seni biliyor ya şey diyor gözlerime; Nasıl dayanacaksın? Sahi? Nasıl olacak o iş? Seni gördüğüm an ne yapacağım ben, desem sana ben Meva, senin evin. Ne diyeceksin ki sen bana? Hatırlamadığın insana ne diyebilirsin ki sahi? Nasıl olurda bir insan ilk evini unutur ki? Sahi çocuk çıksam karşına anımsar mısın beni? İnsan ilk evini unutmaz değil mi? Sen de hatırlarsın demi?
Annem olayı tüm detaylarıyla anlattığında 12 yaşında bir kız çocuğu nasıl korkabilirse onun tonlarca üstünde korkmuştum, sanki bir tane fil o cüssesini umursamadan kapaklanıp ağlamıştı hüngür hüngür ve uzun süre kalkmamıştı. Onun ağırlığına nasıl dayanabilmişim bilmiyorum.
İnanmak istememiştim o kazayı geçirdiğine, günlerce yoğun bakımda yatmış olmanın acısı kalbimin bütün sokaklarına öyle bir yayılmıştı ki.
Bir virüs gibi.
Basit bir kaza değilmiş atlattığın, o kazadan çıkabilmen bile büyük bir mucizeymiş. Bir yerlerde yaşayıp nefes alabildiğini bilmem bile yetmişti o yüzden, sesini duymasam ne olurdu ki sanki. O zamana kadar duyabildiklerime sayardım ve saydım.
Gittiniz ondan sonra da zaten mahalleden, şehirden... Hastaneden çıktıktan sonra üzerinden çokta geçmeden götürdüler seni Ayvalık'ta yaşayan anneannenin yanına.
Son buluştuğumuz günün son gün olduğunu bilseydim eğer, uzun uzun sarılırdım çocukluk yanıma, bir sürü konuşmasını isterdim. Ben hiç konuşmazdım mesela. Hep seni dinlerdim, dinlerdim, dinlerdim... Sesinin daha çok hafızam da yer etmesi için elimden geleni yapardım.
Bu süre zarfı için de, yanımda kim vardı biliyor musun? Yanımda değil tabi, bir telefon uzağımda. Hani çocukken birlikte zaman geçirdiğimizde, seni deli gibi kıskandığım, saklambaç oynadığımızda yanımızda saklanmasını istemediğim kuzenin Burak, komik olan da ne biliyor musun? Seni o çocuk yaşta erkek kuzeninden kıskanıyordum, seninle benden daha fazla vakit geçirmesi o kadar çok canımı sıkıyordu ki. O zamanlar oyunlarımıza dahil etmek istemediğim kişi kazadan sonra seninle ilgili her türlü haberi detaylarıyla bana ulaştıran kişi olmuştu. Bir nevi elim kolum olmuştu. Kendiyle ilgili her hatırayı sana nasıl geri kazandırdıysa, benimle olanları da kazandıracağına söz verdi bana.
Gözlerim iyileştikten sonra, göndermek istedi fotoğraflarını. Bu isteği bile kalbimi deli divane etmişti. Yıllarımın hasretini bir fotoğraf dindirebilir miydi sahi?
Elbette, kor gibi yanan yüreğime büyük bir itfaiye hortumuyla su dökülür gibi bir şey olurdu.
Ama benim istediğim, senin beni bütün hatıralarımla hatırlayıp seni öyle görebilmekti. Eksik puzzle parçalarını birleştirip öyle çıkmak istiyordum karşına.
O yüzden söz verdim kendime, sana kendimi hatırlatıp çıkacağım karşına. O zaman her şey daha anlamlı olacak.'ben Meva evin💭
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oyunbozan
Short Story"Mavi," dediğinde Meva'nın kıkırdayışı kalbinin teklemesine sebep oldu. "Mavi, benim sana salıncak kurduğum gökyüzünün rengi." Bu cümle Meva'yı daha mutlu ettiğinde yüzünü Miraç'a dönmüştü bile. Gözlerinin gözlerine denk gelmesine ne hacetti, kalbi...