♡ 35 ♡

3.1K 338 918
                                    

Louis dönüp dolaşıp aynı yere gelmişti. Yine sadece iç çamaşırıyla yatağına uzanmış elindeki dart okunu çevirdiği o boktan dönemlerden birindeydi. Üstelik bu sefer toparlanma ümidi falan da yoktu.

Duvarındaki dart tahtasının yerinde Harry'nin fotoğrafları olduğu için, okları tahtaya atıp stres atma işini de yerine getiremiyordu. Sadece elinde onları çevirip duruyor, bir yandan da duvarındaki polaroid fotoğraflara bakıyordu.

Ona pazartesi günü kavuşmuş, çarşamba günü de araları bozulmuştu. Harry en çok aşık olduğu ama en çabuk kaybettiği insan olarak tarihe geçmiş olabilirdi. Çarşamba günü sabahki tartışmalarından sonra Louis öğle yemeği için yemekhaneye bile gitmemişti, çünkü onunla karşılaşmaktan korkuyordu. Harry'nin onu görmezden gelmesi, Harry'den kaçmaktan daha kötü bir seçenek gibi görünüyordu.

Perşembe günü zaten dersi yoktu, sonraki gün de evden çıkıp okula gitmemişti. Telefonunu da pek eline almamaya çalışıyordu çünkü gelip gidip Harry ile eski mesajlaşmalarını okumanın pek faydası olmuyordu.

Odasının kapısı açılınca başını yavaşça çevirdi. Lottie bir elinde tabakla hiç izin bile almadan içeri dalarken Louis umursamazca tekrar duvarına döndü. Hareketlerini görenler milyon dolarlık şirketleri batmış ya da yirmi yıllık eşi tarafından aldatılmış sanırdı.

"Yemek getirdim sana, yine kahvaltıya gelmedin." dedi Lottie elindeki tabağı onun komodinine bırakırken. "Evdeki herkesten kaçmak sorunu ortadan kaldırmayacak, biliyorsun değil mi?"

Louis lanetli çarşamba gününde hazır Harry ile kavga etmişken bir de morali daha da çok bozulsun diye evdekilere okul değiştirdiğini açıklamıştı. Babasının öfke dolu nutukları ve annesinin uzun soluklu triplerinden yalnızca odasında saklanabiliyordu, bu yüzden yemek yemeye bile odasından çıkmıyordu. Lottie ona yemek getirip götürmekten sıkılana kadar da bu böyle devam edecekti.

"Harry'yle konuştun mu?" diye sordu Lottie, böylece sonunda Louis'nin ilgisini çekebildi. Abisi yavaşça doğrulup ona döndü. "Hayır."

"Hala mesaj atmadın mı? İnsan özür diler, affedilmek için biraz şirinlikler yapardı. Salak."

"Sensin salak. Benimle konuşmak istemediğini söyledi. Ona mesaj atmaya devam etmemin şirin hiçbir yanı yok, eğer o konuşmak istemiyorsa yaptığım şey tacize girer."

Lottie bıkkınca "Ee, ne yapacaksın peki, kaçmaya devam mı?" dedi. Çalışma masasının önündeki sandalyeye oturmuştu bile. "Yalan söylemişsin, verdiğin sözü tutmamışsın ve özür bile dilemiyorsun. Bu onu daha çok kırar. Pazartesi günü git adam gibi özür dile."

Louis ona gittikçe açılan gözlerle bakıp "Bugün cumartesi!" diye bağırdı o an gelen farkındalıkla. "Nasıl unuttum!" Elindeki dart oklarını bırakıp aceleyle ayağa kalktı ve dolabının karşısına geçti. Eline geçen ilk tişört ve pantolonu giyerken kız kardeşinin şaşkın bakışlarının farkında bile değildi.

"Bugün cumartesi ama birbirinizle konuşmuyorsunuz ve hava buz gibi. Cidden Harry'nin kafeye geleceğini düşünüyor olamazsın."

Louis "Olsun." dedi zıplaya zıplaya pantolonunu giyerken. "Ama bu benim beklememe engel değil."

"Senin ciddi ciddi aşık olduğuna inanamıyorum..." diye mırıldandı Lottie. Kimse evde yokken aşağı kata inmeye üşendiği için susuzluktan ölen abisinin dışarı çıkmak için hazırlandığına inanamıyordu.

Louis onun şaşkın bakışları arasında giyinip kendini odadan dışarıya attı. Ne Lottie'nin "Telefonunu unuttun!" diye bağırmasını, ne de annesinin "Gel de konuşalım artık." diye seslenmesini umursadı, sadece askılıktan kapüşonlu hırkasını da alarak evden dışarı çıktı ve kapıyı kapattı.

HOMECOMINGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin