/1. bölüm/

106 28 57
                                    

Merhaba yepyeni kurgumla karşınızdayım umarım severek okursunuz.

Iyi okumalar 🧡

●●●
"Baba, sence gelecekte burası nasıl bir yer olacak?" demiştim meraklı gözlerimi ona dikerek. "Hiçbir şey oğlum."demişti babam."Sen bugüne odaklan."
Aynı soruyu anneme sormuştum . "Çok şey değişecek." demişti bana. "Ancak sadece hayal edebiliriz." Ondan bir örnek vermesini istemiştim, kadınlara verilecek olan haklardan bahsetmişti. O zaman çok küçüktüm, anlamamıştım.

Sonra zamanla bunu unuttum. Merak dahi etmemeye başladım. Galiba babam gibi olmuştum. Sonunda kendimi tamamen bugüne odaklanmaya ikna ettim. Gelecekte her ne olacaksa, gelecekte olacaktı.

Durmadan çalıştım, güçlendim.
Sonunda adı işitildiğinde korkudan bacakların titremesine neden olan bir şövalye olmayı başardım.
1347 yıllarında Moğollar daha önce hiç olmadığı kadar güçlenerek Avrupa kapılarına dayandıklarında bütün gücümüzle onları kışkırttık.

Ertesi gün Moğol ordusunun tepeye büyük mancınıklar kurduğunu fark ettik. Akıllarından ne geçiyordu kestirmek zordu fakat sonrasında bunu olabildiğince acı ve korkunç bir şekilde öğrendik.

Bir gün savunduğumuz kulenin penceresinden içeri bir beden düştü. Kokuşmuş, ölü bir beden. Vebalı bir beden.

Başta savunduğumuz kuledeki askerlere, sonra onların yakınlarına geçti. Daha sonra da onların yakınlarına...

Hastalığın önüne geçilemedi, kısa sürede Avrupa'nın yarısına bulaştı. Veba doktorları Avrupa'nın dört bir yanında boy gösterdi. Gaga şeklinde bir maske takıyorlardı. Gaganın ucunu çeşitli ot ve kokularla doldurup vebalı nefesleri akıllarınca süzgeçten geçiriyorlardı.
Zengin aileler tarafından kiralanıyorlardı çünkü çoğu kiliseye bağlı değildi.

Verdikleri reçeteler ise işleri iyileştirmiyordu. Genellikle 'Bugün 6 dakika fazladan dinlen' veya 'Bugün olabildiğine az nefes almaya çalış' gibi saçma reçeteler yazıyorlardı fakat çoğu aile bunu fark etmiyor ve hastaların ölümleri konusunda doktorları değil de gökteki tanrıları suçluyorlardı.

Tabi adı henüz konulmamış olan bu şeytani hastalık beni de vurmuştu. Genç sayılabilecek yaştaydım ve şu anda doksan yaşındaki bir adamın bedenine hapsolmuş gibi hissediyorum. Kaçamıyorum sıkışıp kaldım ve önceden efsane şövalye diye anılan ben, artık halk arasında umutsuz vakayım. Ölümüm beklenen bir şey ve kimseyi şaşırtmayacak.

Ben, Arthur Le Cherllion un tek oğlu Thomas Dorian Chaolie Le Cherllion, şu anda bitkin ve çaresiz bir şekilde
ölümü bekliyorum.

Doktorumla annem bir şeyler konuşuyor. Duyamıyorum. Halbuki hemen yanımdalar. Nefesim boğazımda tıkanıyor ve bir anda öksürük tutuyor. Zaten üzerimde bir ağırlık var bu yüzden öksürmek, güçsüz bedenim için bir işkence gibi.

Annemin ağlamaya başladığını gördüm. Omuzları sarsılıyordu. Garip, oğlu ölüyordu. Garip, ben ölüyordum.

Beyaz ışık görmeyi umdum. Birdenbire bir uyku çoktu yorgun gözlerime, bu öylesine güzel ve reddedilmesi imkansız bir davetti ki; uyursam bütün her şey geçecek ve sonunda bacaklarıma dolanan prangalardan kurtulup uçabileceğim...

Teslim olurcasına kendimi uykuların en tatlısı olan ölümün kollarına bıraktım.

Sesler kesildi. Gözlerimi açtım. Hâlâ yataktaydım ama ne doktorum ne de annem buradaydı. Ayrıca gayet rahat nefes alabiliyordum. Hızla hasret kaldığım o derin nefesleri yarın yokmuş gibi ciğerlerime doldurdum.

'Abanoz'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin