Sabah uyandım, sanki herşey çok normalmiş gibi yataktan kalkıp mutfağa ilerledim. Kahve yapmak için su koydum ve kahveyi aramaya başladım. O sırada telefonumun çaldığını duydum ve koşarak odaya gittim. Çantamdan telefonumu çıkardım ve Barış'ın aradığını gördüm. Açtım, "Uyandın mı bakalım minik kaçak" dedi gülerek. "Uyandım, uyandım da, kahve nerde ya!" diyerek cevap verdim. "Kahve nerde olabilir Selen bi düşün bakayım." dedi, sinirlendim. "Offf iyi tamam bulurum ben!" dedim ve telefonu kapattım. Birden bire telefonumun ekranında onlarca cevapsız arama fark ettim. Babam. 19 kere beni aramıştı ve ben ilk defa onun aramalarına cevap vermemiştim. Korkmuyordum, korkmamamın sebebini bilmiyordum ama korkmuyordum. Telefonumu da alıp mutfağa geri döndüm. Kahveyi buldum, ve kendime kahve yaptım. Oturup gökyüzünü izleyerek kahve içtim. Ne kadar güzelmiş gökyüzü, bulutlar... Sanki yıllardır gökyüzünden alıkoyulmuş bir kuş gibiymişim de, bir kurtuluşu bulmuşum gibi. Gökyüzünün mavisi ilk defa huzur veriyordu. Bir kaç saat sonra Barış geldi, "İstersen hazırlan, gezelim biraz." dedi. Tabii ki reddetmedim! Ben yıllardır evde hapistim.. Altıma kot pantolon, üstüme düz beyaz askılı giydim. Tesadüfen Barış'ın üstünde de düz beyaz tişört ve kot pantolon vardı. Tıpkı çift gibi gözüküyorduk! Bunları düşünürken Barış'ın "Hadi ama artık gerçekten bir saattir giyiniyor olamazsın!" diye bağırmasıyla kalkıp odadan çıktım. Birlikte sahile indik, yaklaşık 15 dakika sonra Barış içecek bir şeyler almaya gideceğini, beklememi söyledi. Kafamla onayladım. Barış kalkıp bir kaç adım ilerledikten sonra arkasına dönüp bana baktı. Geriye, yanıma döndü ve kolumdan tutup beni kaldırdı. "Saçmalama, seni burda tek başına bırakamam. Baban denilen o it şuan hayvam gibi seni dışarda arıyordur adamlarıyla." dedi ve beni peşinden sürükledi. Bir kaç adım sonra motorsikletinin yanına geldik ve ben, "Saçmalama! Korkarım ben!" dedim. Barış gülerek, "Saçmalama minik kaçak! Hiç bir şey olmayacak, yavaş gideceğim." dedi ve kaskı bana uzattı. "Sen kask takmayacak mısın?" diye sorduğumda, bana bir şey olmaz der gibi bir bakış attı ve bindi. Arkasına bindim, biraz ilerledikten sonra markete indik ve içecek bir şeyler alıp sahile geri döndük. İçeceklerimizi içerken sohbet etmeye başladık ve hava esmeye başladı. Benim de sebepsizce en ufak esiltide bile burnum kıpkırmızı olur, Barış kendindeki kot ceketi çıkartıp omzuma geçirdi. "Saçmalamasana!" dedim ve "Yine sen saçmalıyorsun minik kaçak, burnun kıpkırmızı!" dedi. Benim cevap vermeme yind izin vermeden konu değiştirdi. Saat gecenin 12'sinde sahile doğru arka arkaya 3 siyah arabanın geldiğini gördük. En arkadaki araba tanıdık gelince gözümü kısarak baktım, bu... Bu babamın arabasıydı! Barış hemen ayağa kalktı, arkasından yavaşça bende kalktım. Barış kolumdan tutup beni arkasına geçirdi. Arabalar durdu ve en arkadaki arabadan babam indi. Adamları arkasından koşarak bize doğru yaklaştılar. Babam hemen koşarak bize doğru geldi ve Barış duruşunu dikleştirdi. Babam, "Kızım! Selen'im!!" dedi. Ben o an hiç bir şey duyamıyordum. Barış, "Hoop! Ne kızı ne Selen'i! Sen bu kızı yıllarca döv döv burda Selen'im de! Oldu başka ne istersin!" diye bağırdıktan sonra babamın dediği şeyler kulağımda yankılandı.. Gerçekten başım dönüyordu ve en son gördüğüm şey babamın ve adamlarının sert bakışlarıydı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Minik Kaçak
Romanzi rosa / ChickLitSelam, ben Selen Yolcuoğlu. Sizce bir insan bir hırsıza güvenir mi? Güvenir. Benim tek güvendiğim bir hırsızdı. Bir hırsız, sadece eşya değil, kalbimi de çaldı. Nasıl mı?..