Beyaz bir tişört ve dizlerini kapatmayan beyaz bir şort giyen sekiz yaşında bir oğlan, yer yer boyası dökülmüş kırmızı bir duvarın önüne çömeldi. Kahverengi tüyleri olan köpeğin çok sevimli olduğunu düşünmüş ve ona dokunmak istemişti. Koyu mavi balıkçı şapkasını çıkartıp köpeğin kafasına koydu ve sırtındaki tüylere avcunun içiyle dokundu. ''Çok sevimli.''
''Gerçekten ne de sevimli görünüyor, ucubeye bakın!'' Duymaktan nefret ettiği sesti bu. Elini hareket ettiremedi. Yine başlıyordu.
Arkasını dönmeden önce gözlerini kapattı ve bir mucize olmasını diledi.
''Ne istiyorsun Shen?'' Ayağa kalkarken sakince sordu.
''Shen mi? Senden büyük değil miyim ben Yibo... Saygı eğitimi mi vermeliyim yoksa sana?'' Yibo'dan biraz daha uzun olan oğlan kollarını göğsünde kavuşturdu ve sağ kaşını kaldırdı. Yanındaki diğer iki oğlan ona katılarak gülüyor ve abartılı şekilde eğleniyor gibi görünüyorlardı. Hepsinin saçları tamamen tıraş edilmişti. Büyük tişörtler ve boğazlı spor ayakkabılar giyiyorlardı. Üçü de birbirinin aynısıydı.
''Sana saygı göstermek zorunda değilim, seni seviyor değilim ve senden korkmuyorum.''
''Didimize de bakın... Beni sevmiyormuş. Oldukça dokunaklı.'' Yüksek sesle güldüler. Tavırları tamamen alaycı ve rahatsız ediciydi.
Yibo ne yapabileceğini bilmiyordu. Korkuyordu, deli gibi korkuyordu ve burada sesini duyabilecek kimse de yoktu. Yumruklarını sıktı. Kahkahaları kesilen oğlanlar üzerine yürümeye başladığında tırnakları avcunun içini acıtıyordu. Çete lideri olan Shen ellerini göğsüne kabaca vurdu ve yere düşmesini sağladı. Ardından karnında, sırtında ve her yerinde acı verici tekmeleri hissederken dişlerini sıkarak bitmesini bekledi. İlk kez olmuyordu.
''Ne yapıyorsunuz siz? Geri çekilin!''
Tanımadığı bir sesti bu, kulağındaki sancılı uğultular arasından ayrışan. Fark etmezdi. Birinin yardımına ihtiyacı vardı.
''Geri çekilin dedim!'' Koşarak yanlarına gelen oğlan yeniden bağırdı.
''Sen de kimsin? Seni de mi gebertelim istiyorsun?''
Oğlanların ikisi Yibo'nun canını yakmaya devam ederken diğeri kırmızı kadifeden bir tulumu olan oğlanın üzerine yürüdü, onu ittirdi. Sadece yere düşmesini amaçlıyorlardı fakat oğlanın kafası arkasındaki duvara oldukça sert bir şekilde çarpmıştı. Dengesini sağlamak için hiçbir şey yapamamıştı bile.
''Öldü mü?'' korkuyu iliklerine kadar hissederlerken içlerinden birisi kafasından kan sızan oğlanı ayağının ucuyla dürttü. "Hey!" Kıpırtısız uzanan oğlana birkaç defa seslendiler.
Yibo'nun varlığını tamamen unutmuşlardı, içlerini bürüyen büyük bir korkuyla oradan uzaklaştılar.
Yibo yerden kalktı, çok fazla canı yanıyordu yine de bedenini onun için gelen yabancının yanına sürükledi.
Gözlerini yavaş yavaş aralayan çocuğun başını tuttu, kan durmuş muydu bilmiyordu fakat avuçları kana bulanmıştı; sıvı, sıcaktı.
Bu durum bir çocuk için kabuslara sürükleyecek kadar korkunçtu. İdrak edebilmesi zaman alacaktı.
O an yalnızca, aralanan gözlere bakarak, ''Yaşıyorsun!'' dedi.
Saniyeler sonra kırmızı tulumu olan çocuk ona bağırdı, dehşet içindeki suratını ve korkuyla titreyen gözlerini görebildi.
''Geri çekil, arkanda bir hayalet var!''
Yibo'yu omuzlarında tutup yere itekledi ve bedenini üzerine kapattı.
![](https://img.wattpad.com/cover/224998121-288-k692061.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
wires -yizhan
Fanfictiongece üç sularında nasıl öldürüldüm ve bir oğlanın kollarında yeniden dirildim