2. bölüm

55 1 0
                                    

Çantamı aldığım gibi çıktım. Hem tontişim bekler beni. Patch, Jace, Gale, Agustus ve daha nice yakışıklımı da unutmamak lazım tabii. Daha gidip onlarla buluşacağım.

Normalde servisle kitapçıma giderdim ama bu sefer canım yürümek istedi.

Taktım kulaklıkları yürüyorum bir de hafiften yaz yağmuru atıştırıyor. Islak toprak kokusunu içime çekiyorum.. Derkeen, hayatın asla filmlere benzemeyeceği gerçeğini yüzüme, tekerlerinde kalan çamurlu suyu da kotuma vuran araba.. Saol ya kuğulluğumun içine ettiğin için.

Suçlu arabanın çoktan terk etmiş olduğu boş yola agresif bakışlarımı atarak yürümeye devam ettim. Yağmur devam ediyordu ancak burası Mersin. Hava (hele ki yazın) her daim sıcaktır. Sıcak demişken şöyle erimiş kaşar peyniriyle, mısırıyla (şahsen mısır vazgeçilmezim.), bol sosuyla bir pizza hiç fena olmazdı.. Gidince söylerim Barış dedemle yeriz.

..

-Adaa, benimkini karışık söyle.

-Tamaam. Kola da ister misin?

-Kola da neymiş kız ayran söyle bana. Hatta sen de içme o asitli şeyi. Hem fare zehri varmış onun içinde.

-Dedişim bişey olmaz. Bak Çinlilere millet böcek yiyor, gayet de yaşamaya devam ediyorlar.

-Böcek de ye o zaman kuzum.

Aklımdan hazırla getir yiyeyim demek geçti ama yapar getirir yedirir filan maazallah. Biliyorum başıma gelecekleri. Geçen gün de kadınların da erkeklerin çalıştığı her işte çalışabileceği konusunda iddialaşmıştım. Bana badana yaptırdı! Ağzımın payını aldım anlayacağınız.

Telefonda dominosun numarasını tuşlarken ''acıktım da ben acaba kafam orda mı diye sormak istedim'' şakasını yapıp yapmamak konusunda kararsızdım. Ama telefonu yüzüme kapatma ihtimallerine karşı pizzamı riske atamadım.

İki ayran iki de karışık pizza söyledikten sonra yeni gelen kitapları düzenlemeye koyuldum. Şu yeni kitap kokusunu sevmeyen yoktur herhalde. Tabii bu sırada ay sonunda benim kitaplığımda yerlerini bulacak olanları da içimden belirliyordum.

..

Cevapsız soruları dinlerken depresyona girmeme ramak kalmıştı. Depresyon havama uygun olarak eve gidince pijamalarımı çektim ve Fanaa'yı izlemeye başladım. Bu benim iki ayda bir yaptığım bir şey depresyona girmem için bir sebep yokken kendimi bu hale getiriyorum. Böylece bu nadir günler dışında mutlu bir insan oluyorum. Bu da benim kendimi dengeleme yöntemim.

Neyse şokellama gömüş ağlamaya hazırlanıyorken kapı çaldı.

Kapıyı açmamla bir adet orangutanın içeriye dalması bir oldu. Şaşkın şaşkın bakışıyorken aslında hiç de fena olmayan fizik ve yakışıklı bi yüze sahip benim yaşlarımda bir insan olduğunu anladım tabii. Sonra da üzerimdeki pijama demeye bin şahit isteyen benden bir kaç beden büyük haşamamsı şeye, elimdeki sümüklü peçeteye, şokellalı tişörtüme bakmaya başladım.

Dün neden gelmedin a çocuk ?!?

Kendimi süzdüğümü görünce gülmemeye çalıştığını fark ettim. Lanet girsin! Ve girdiği yerden çıkmasın mümkünse gözüme de görünmesin ! Kara bahtım kör talihiim.

-Ben aslında yanlış geldim yani sanırım. Burada Sibel adında biri yaşıyor mu ?

Tabi ya ne sandın Sibeli arıyo seni mi arıyacaktı salak Ada ? Sahi Sibel kim la ?

- Sibel'i ne yapacağına göre değişir.

Bana doğru yaklaştı.

-Sibel'i ne yapmamu isterdin ?

Suratındaki o şeytani gülümsemeyi gördüm. Çünkü bende de aynından var. Al müsait bi yerine.. Tövbe ya neler düşündüttürüyo bana.

-Sibel'i boşver de doğru ev olup olmadığından emin olmadığın bir yere dan diye dalmanın açıklamasını isterdim.

-Dedim ya karıştırdım diye !

-Bu şu an salonumuzda olmanı açıklamıyor !

-Sen de kapının deliğinden bakıp öyle açsaydın.

-Her neyse. Burada öyle biri yok. Gidebilirsin.

Kapıyı açık tutarak elimle işaret ettim. O da arkasını döndüğü gibi gitti. Aman zaten meraklıydım ! Sibeline de sana da başlıycam bi depresyona bile giremiyoruz adam gibi..

Görünmez.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin