"So you say I'm complicated
That I must be outta my mind
But you had me underrated"Gecenin karanlığında, günahlarımdan kaçarken kafamda bu şarkı çalıyordu. Kalbim sanki göğsümden dışarı fırlayacaktı. "50 metre sonra sola dön!" Off... Kafamda Confident da çalsa kulağımda Doğu'nun sesi çınlıyor. Gözümün önüne gelip duran saçlarımı bir yandan toplamaya çalışırken öte yandan da dediği köşeden dönüyorum. "Alya hadi kızım acele et!!" köşeyi döndükten 100 metre sonra minibüsü görüyorum, kapısı açık, Doğu bir eliyle gel işareti yapıyor diğer eli direksiyonda hazır bir şekilde bekliyor. Hemen aracın içine dalıyorum. Aniden gaza basıyor ve ben geriye doğru irkilirken tutunacak yer arıyorum.
***
"Engin abi ben derdimi anlatamıyorum galiba...Baloda yalnız değildim. Adamın peşinde başkaları da vardı!!!"
"Ben anlamam Alya, o adamı sorgulamanı ve bildiği her şeyi öğrenmeni söylemiştim! Önüne çıkan engeller beni hiç alakadar etmiyor. Engel çıkıyorsa yok et!"
Sorgulama, bilgi... vs.vs. Polis olduğumu falan sanmayın. Babamın borçlarını kapatmak için uğraşıyorum. Zamanında sadakatini kanıtlayamayıp kaçtığı için yanan ben oldum. Sinirle kapıyı çarparak çıkıyorum toplantı odasından. Arkamda bıraktığım, hakkımda çıkan konuşmaları nasılsa Doğu'dan öğrenirim. 12.kattaki ofisimin yolunu tutuyorum. Asansör kalabalık, kalabalığın arasından sıvışarak asansörün en köşesine sığınıyorum. 7.katta kapı açılıyor, içeriye giren kişide yaka kartı var ama burada bulunduğum 5 sene içerisinde bu suratı bu binada görmediğime yemin edebilirim ama yüzü yine de tanıdık. Göz göze geliyorum o kişiyle. Gözler kitlenince belli belirsiz bir şaşkınlık seziyorum. Bir dakika... Balodaki çocuk bu?? Giriş kat düğmesine basıyor. Ofisin yolunu tuttum mu demiştim az önce?? NO WAY!!
Sabırla asansörün üst katlara bıraktığı yolcuları bekliyorum. Aşağı iniyoruz, onun haricinde 3 kişi daha var. Çift olduğunu düşündüğüm kendi aralarında sohbet eden ikili ve bir de 50'li yaşlarda bir kadın. Bizim çocuk uzun boylu kumral. Kaç yaşlarında olduğunu kestiremiyorum çünkü sakalları beni yanıltıyor. Asansörden iniyoruz. Biraz oyalanıyorum ki araya takip mesafesi koyabileyim.
Gideceği yere yürüyerek gidiyor oluşu benim için büyük bir şans. yaklaşık 20 dakikalık bir yürüyüşün sonunda telefonla konuşmaya başlıyor. Duyabilmek için çok uzağım! Bir an duraksıyor, arkasını dönme ihtimaliyle panikle biraz ilerideki otobüs durağına birkaç saniyeliğine oturup telefonumu kulağıma dayıyor ve bir konuşma yapıyormuşçasına gülüyorum. Ayağa kalktığımda onu göremiyorum. Sadece birkaç saniye Allah kahretsin!!! Yürümeye devam ediyorum biraz ilerlediğimde bir güç bir anda sağ kolumu tutup çekiyor ve kendimi ara sokakta duvara yaslanmış halde buluyorum.
"İyisin ama yeterli değil... Aslında çok da iyi olduğunu söyleyemem... Çok dikkat çekiyorsun."
"Kimsin sen?"
"Bu soruyu senin cevaplaman gerekmiyor mu? Beni takip eden sensin."
"Şirkette ne arıyordun? Dün akşamki Baloda da gördüm seni, kimsin, ne işin var burada?"
"Tamam şöyle yapıyoruz o zaman küçük hanım... Ben seni alıyorum, buradan götürüyorum, tanışman gereken kişilerle tanıştırıyorum ne dersin?" dedi beni duvara daha da yaslayarak.
"1, sen beni hiçbir yere götürmüyorsun. 2, sosyal mesafeyi korursak iyi olur sıçmayayım ağzına."
"Aaa... Ağzımız da bozuk sanki biraz ha?" Küstahlığını daha fazla kaldırabileceğimi hiç sanmıyorum. Bacak arasında bir tekme atıyorum ve kıvranışından faydalanarak pozisyon değiştirip dirseğimi boğazına dayayarak botumdan hızlıca çıkardığım çakıyı sol kaburgasına dürtüyorum. Şaşkınca suratıma bakıyor.
"Bu zamana kadar hamle yapmayışımı acizliğimden sanma sakın! Ve şimdi şöyle yapıyoruz o zaman küçük bey... Ben seni alıyorum ve şirkete götürüyorum sen de her şeyi dökülüyorsun ne dersin?"
"Alya dur. Tamam anladım yeteneklisin, çeviksin en iyisi sensin eyvallah." "Adımı nereden biliyorsun?"
"Alya Tekin, 24, Aslen Antalyalı... Daha sayayım mı ? Alya öğreneceğin çok şey var. İlki de senin düşmanın olmadığım. Şimdi sakin ol ve konuşalım."
Yankı... Adı buymuş. Bu ismin bana çağrıştırdıklarını bir kenara bırakıp karşımdaki adamı dinliyorum. Arabayla bir yere götürüyor beni. "Lafta beni bir yere götürmene izin vermeyecektim. Araban varmış bir de dakikalarca arkandan yürüttün beni!" Sitemlerime rağmen sadece gülümsüyor ve yola odaklanıyor.
"Baloda takip ettiğin adamın ölmesi gerek Alya. Bildiklerini kimse öğrenmeden ölmesi gerek. Değişik -ve şahsen detaylarını çok da bilmediğim- bir makine planlıyor. Kimseler öğrenmeden ortadan kaldırılması gerek. Ve senin çalışmak zorunda olduğun şirket bu planların peşinde."
"Neden?"
"Niyetinin ne yönde olduğunu bilmiyoruz ama araştırmalarımıza göre Engin o adamla ortakmış ve yıllar önce ortaklık bozulmuş. Makineyi elde etmek istediğini düşünüyoruz."
"Engin Abi'nin kötü bir niyeti olduğunu sanmıyorum.Bir dakika ya!! Ben neden elin adamına inanıp kendi adamlarıma sırtımı döneyim?"
"Alya, baban neden kaçtı? Neden seni onların eline attı?"
"Babamı karıştırma ne alakası var şimdi?". Arabayı sonunda bir köşeye park ediyor ama hızla yürüyüşünden anladığım kadarıyla gelmemiz gereken yere henüz ulaşmadık. Yaklaşık 10 dakikalık dolambaçlı bir yürüyüşün ardından yeni bir binaya giriyoruz. Aslına bakarsanız beni eski püskü bir depoya götürüp bana işkence yapmasını falan bekliyordum. Bilmiyorum yani... İnsanlara güvenmiyorum ama kim bilir dışarıdan buzdolabı gibi gözüken bu sert çocuğun alaycı ama bir yandan da ılımlı tavrı bende bir yenilik başlatır belki de. Yıllardır tanıyormuşum hissi çık aklımdan!!
"Alya... Göreceğin manzaraya karşı aşırı tepki verme lütfen. Almamız gereken bir takım önlemler var." demesiyle beraber sol elimde bir soğukluk hissediyorum, ben şaşkınlıktan daha nefes bile alamadan ellerim kelepçeleniyor ve ilk kattaki kapıdan içeri ittiriliyorum. Büyük odada sandalyede bağlı üstü başı kirlenmiş birisi var. Adam kafasını kaldırınca nutkum tutuluyor tepki veremiyorum.
"Kızım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORKUSUZ
Teen FictionYokluğun vurduğu ruhun barınmaya çalıştığı bu vücut... Değişim.. Vücudum parçalanıyor, kemiklerim kırılıyor... İliklerime kadar işleyen soğuk... Hayır hayır soğuk değil bu, gözlerinden aldığım o duygu.. O duygu beni üşüten.