Ji Min'in anlatımından;
Sabah uyandığımda yorgun hissediyordum. Yattığım yerden doğrulduğumda yarı çıplak olduğumu ve yatağın fazlasıyla dağınık olduğunu gördüm. Gördüklerimle birlikte yüzümü buruşturdum. Min Seo ve ben hata yapmıştık. En önemlisi de bunun aramızdaki arkadaşlığı bitirebilecek kadar ağır olmasıydı. Korktuğum şeylerden biri de buydu.
Onu fazlasıyla seviyordum. Ya da öyle zannediyordum. Emin olamıyordum. Daha önce de birine böyle hisler beslemiştim ama sonu hüsranla bitmişti. Tekrar aynı şeyleri yaşamak istemiyorum. Bu konuda fazlasıyla acı çekmiştim zaten.
Telefonum gözüme çarptığında daldığım düşüncelerden kurtulup saate baktım. 07.05'ti. O sırada aşağı kattan kapı kapanma sesi duydum. Aşağı koşar adımlarla indim. Bu Min Seo olmalıydı. Neden bilmiyorum ama onun gitmesini istemiyordum. Yarı çıplak olmam dışında hiç bir sorun yoktu. Kapıyı açmamla onun zar zor yürüdüğünü gördüm.
Canı yanıyordu. Sanki onunki değilde benim canım yanıyormuş gibi hissediyordum. Naptım ben? Gerçekten aptaldım neden dün gece karşılık verdim ki. Bunları düşünürken Min Seo arabasına binip uzaklaştı.
Kapıyı kapatıp odama çıktım. Onun için ne yapacağımı düşünüyordum. Bu sırada dağılan yatağı topluyordum. Uzunca düşündüm. Keşke dün yaptığımız şey ikimizin isteğiyle olsaydı. Üstelik korunmamıştım. Ya... ya hamile kalırsa ? Eğer öyle bir şey olursa benim yüzümden fazla acı çeker. Bu durumda yapacağım tek şey hamile kalmaması için dua etmek.
Jae Hwa'nın anlatımından;
Jung Kook'un kucağındaydım ve belimi kollarıyla sarmıştı. Daha fazla dayanamayıp aniden kalktım. Jung Kook yeni yeni uyanıyordu. ŞAKA GİBİ ! Şu halimize bak. Jung Kook yattığı yerden doğruldu ama hala uykuluydu. Bir gözü açık bana bakıyordu, saçları da dağılmıştı.
Bu onu tatlı yapsa da yeni tanıştığı biriyle bu yakınlıkta neydi ? Tamam belki sarhoştuk ama bu kadarı da fazlaydı.
"Dün gece ne yaşandı da sabah uyandığımda ben senin kucağındaydım senin de kolların belimdeydi ?" dedim.
"Hatırlamıyorum ama yanlış bir şey olmadığına eminim."
"Umarım öyledir. Bu arada saat 08.00. 09.00'da şirkette olmam gerekiyor. Seninde öyle." dedim. Biraz kızmıştım. O da bunu anlamıştı sanırım.
"Pekala, o zaman şirkette görüşürüz. Gitsem iyi olacak." dedi. Kafamı tamam anlamında salladım. Onu kapıdan geçirdim ve hemen salonu toplamaya başladım. Umarım şirkete yetişebilirdim.
Kendime hızlıca mısır gevreği hazırladım. Hazırlanırken bir taraftan da tıkınıyordum. Yaklaşık 40 dk sonra hem evi toparlamıştım hem de tamamen hazırdım. Hızlıca arabama bindim. Hazırlanırken oldukça dalgındım. Şirkete giderken de öyleydim.
Şirkete vardığımda odama gitmeden önce Min Seo'yu görmek istedim. Nasıl olduğunu merak ediyordum. Onu en son Ji Min götürmüştü. Kapısını çaldım ve içeri girdim.
"Günnaaaydın Min Seo'yah!" dedim gülümseyerek. Fakat Min Seo ağlamak üzereydi. Masasının önünde öylece durmuş tek bir noktaya bakıyordu. Masadaki ilaç poşetine. İlaç poşeti mi ?
"Omo ! Noldu sana böyle ?" diyip sarıldım ona. Sarılmamla birlikte içinde tuttuğu göz yaşlarını serbest bıraktı. Ona daha sıkı sarıldım. Gözüm poşetlere kaydı. İçinden bir kutu ilaç masada duruyordu. Kutunun üzerinde yazanları okumamla şok yaşadım. Ertesi gün hapı mı ? Yok artık. En son Ji Min'leydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
special soul
Fanfiction"Bu meyveler sadece özel ruhların mezarlarında yetişir. Bizler buna inanırız..."