1.2

45 8 2
                                    

"shuhua, tahmin ettiğimden de güzelsin. sen çok güzelsin. fazlasıyla. inanamıyorum."

gülümseyerek karşımdaki kıza bakıyordum. sahildeki günden sonra yaklaşık üç hafta geçmişti. durmadan neden ortadan kaybolduğumu sorup durmuştu. durmadan yalan söylemiştim. büyük ihtimalle jimin'e saldırırdı. bunu yapardı. ve ben bunu istemiyordum.

her şeye bir son verecektim zaten. shuhua şimdi hiçbir şeyi bilmemeliydi. ben sessiz usulca bitirecektim yaşadığım her şeyi. işin sonucunda kim kazanır kim kaybederdi bilmiyordum. ama bitecekti işte.

kendini gösterdiği o haftalarda durmadan buluşmuştuk. yüz yüze tanıdıkça daha çok sevmiştim, sevdikçe iyileşmiş gibi hissetmiştim. shuhua bunu fark etmişti. shuhua, artık sevgilimdi. shuhua, çok güzeldi.

çok güzel yüzü vardı, elleri, gözleri. hatta sanat eseri gibi kalbi.
kalbi, nasıl kabul etmişti acısı bir saniye durmayan beni?

tam karşımda duruyordu, gözleri bana bakıyordu. o inanılmaz gözleri. herkesi etkileyen gözleri.

ben yakışıyor muyum yanına shuhua?
yetiyor muyuz biz bu dünyaya?
fazla değil misin sen bana?
söylesene, yeter mi sevgimiz bizi yaşatmaya?

"soojin,"

derin bir nefes alarak ellerini saçlarıma getirmişti. saçlarıma sürtünen elleri yanağıma değmişti.

"şu günlerin hayalini kurarken o kadar imkansız diyordum ki kendime. senin beni güzel bulman, benimle konuşman, ya da ne bileyim. şey işte."

gülerek tek kaşımı kaldırıp başımı eğerek ona bakmıştım. utanmıştı ve yüzünü eğmişti. inanılmaz bir kızdı. eğer böyle güzel olmaya devam ederse kafayı yemem an meselesiydi. ben kendime iyi gelemezken ona iyi gelmeye çalışmıştım. ona olan sevgim kalbimin kan pompalamak olan görevini değiştirmişti.

"seni sevmemden mi bahsediyorsun? ne varmış seni sevmemde?"

elimle çenesinden tutup yüzünü yüzüme çevirmiştim. yanakları kızarmıştı. yine gülümseyerek yanaklarına öpücük kondurmuştum. ellerimle yanaklarını tutup dudaklarını büzüştürmüştüm.

"benim seni öptükçe öpesim geliyor shuhua."

büzüşen dudaklarına öpücük bırakıp geri çekilmiştim. elleri belime yerleşmişti. bende ellerimi yanaklarından çekip boynuna sardım. gülümseyerek gözlerimin içine bakıyordu. ben zaten hep gülümsüyordum. shuhua beni gülümsetiyordu.

"seni çok seviyorum. bunu biliyorsun, değil mi seo soojin? daima seveceğimi falan da biliyorsundur, değil mi?"

başımı salladım. shuhua başıma gelmiş en güzel şeydi. yanağımı öpüp ayaklandı ve elimden tutup beni de kaldırdı. rotası direkt mutfaktı. bana durmadan bir şeyler yedirmeye çalışıyordu. o yemek yapmaya başlarken ben tezgaha oturmuş onu izliyordum.

kollarımı önümde birleştirmiştim. acı bir gülümseme sarmıştı yüzümü. yapacaklarımdan habersizdi. beni seviyordu ve ben de onu seviyordum. ona bunu yaşatmak istemiyordum, ben de yaşamak istemiyordum. ama olmayan şey olmuyordu. umarım beni affedebilirdi. gerçi o affetse, ben affetmezdim ona yaşatacaklarım yüzünden.

"güzel çiçek?"

kaşlarımı çatarak başımı iki yana sallamış ve kendime gelmiştim.

"iyi misin? sana seslenip duruyorum. yemek hazır."

tezgahtan inmemle elimi tutmuş ve oturana kadar bırakmamıştı. yediklerimi kusmamam için hafif şeyler yapıyordu.

yemekleri yedikten sonra bulaşıkları makineye dizmeme yardım etmişti. sonra onun dizlerine yatmıştım ve film izlemiştik. gerilim filmi olduğundan gerildikçe saçlarımla oynamıştı. bu da beni mayıştırmıştı. filmin yarısında uyuya kalmıştım. uyandığımda bana söylenen bir shuhua vardı karşımda. elleri açık ve uzun saçlarına gidiyor ve durmadan geriye ittiriyordu. filmden korktuğunu kızaran yüzünden anlamıştım.

yine boş durmamış bana hafif şeyler yapmıştı. onları yerken birlikte üniversite sınavına çalışmıştık. çok güzel hayalleri vardı. beni de katıyordu hayallerine. belli etmeden üzülüyordum. çünkü bunların hepsi başına yıkılacaktı.

"aslında üniversite için busan neden olmasın? bir ev tutarız. sen okumak istediğin güzel sanatlar üniversitesine gidersin. aslında sayısalcı da olabilirsin."

dudaklarını bükerek önündeki sözel sorulara baktı. sözel mahvediyordu onu.

"sayısalda benden iyi olmadığın kesin. ama sözel için aynı şeyi diyemeyeceğim. sanırım bu soruya yardım etmen gerek."

başımı iki yana sallayarak sevgilimi inceledim. sevgilim. ne tuhaftı. onu hak edecek hiçbir şey yapmamıştım. ama bana gelmişti. ne güzeldi. ona aşık olmadan duramıyordum resmen.

elindeki kalemle saçlarını topuz yapmış, dinlendirici gözlüğünü burun kemiğine otutturmuş anlattığım soruyu dinliyordu. anlamadığını biliyordum. mimikleri onu ele veriyordu. gülmeden edemedim.

şimdi ise gecenin bir yarısı, yatakta uzanmış birbirimizi izliyorduk. kabus gördüğüm için onu da uyandırmıştım. hâlâ canım yanıyordu, ve shuhua bunu bildiği için onunda canı yanıyordu. bundan nefret ediyordum.

hiçbir derdim son bulmamıştı. başımda hâlâ babam vardı, jimin'in zorbalıkları bitmiyordu. babamın olayından sonra okula gittiğimde üzerime sıcak kahvesini dökmüştü. canım yanmıştı. kendimi tuvalete kilitleyip derslerce ağlamıştım. hem fiziksel yaralarım vardı, hem zihinsel. sancılarım çoktu, bunların sonu yoktu.

shuhua bana çok iyi geliyordu. ama ona sorunlarımı yansıtmadığım için hiçbir şey bilmiyor, ve hiçbir şey yapmıyordu. babamı bilmiyordu. bilse karşısına dikilir, hesap sorar hatta sinirlenirse yumruk atardı. ama babam boş durmazdı ya. shuhua'ya bir şey olsun istemiyordum. jimin'le kavga ettiklerini söylemişti. benim içindi. ya jimin onunla da uğraşmaya başlasaydı?

shuhua hiçbir şey yapmasın, sadece bana iyi gelsin istiyordum. iyi geliyordu zaten. ama acılarım pek dinmiyordu. shuhua'ya olan sevgim bile bana ağır geliyor, beni başlı başına çıkmaza sokuyordu.

sonunda ağlamam kesildiğinde ve yavaş yavaş kendime geldiğimde belimden beni kendisine doğru çekmiş ve alnımı öpmüştü. sonra saçlarımı. ellerimi tutup avuç içlerimi. göz altlarımı.

"seni kırıldığın her yerinden öpmek istiyorum soojin."

elim yanağına düşen saçına gitti. tutamı diğerlerinin yanına bırakmış ve elimin tersiyle yanağını okşamıştım. yüzümü iyice yüzüne yaklaştırıp dudaklarımı dudaklarına, burnumu burnuna sürtüp gözlerimi kapattım.

"seni o kadar seviyorum ki sevgilim."

gözlerimi açmış, ve sevgilimin dudaklarını benimkilere son kez hapsetmiştim. o sırada sol gözümden süzülen yaşı ikimiz de fark etmiştik.

"sol gözden akan yaşın sebebinin üzüntü olduğunu biliyorum güzel çiçek."

beautiful flowerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin