Ben bir erkeğim. Hangi canlı olursanız olun erkekler hep dişilerin peşinden koşar. Yeri geldiğinde savaşır bile kendi türüyle. Oysa benim yaşadıklarım bunun tam tersini gösteriyordu. Avlanan bendim. Ve bir av olarak avcımın kim olduğunu bile bilmiyordum. Belki kız bile değildir. Sapık bir erkek benimle oyun oynuyordur. Hiçbir şeyden emin değildim. Emin olduğum tek şey erkek ya da kız fark etmez biri benimle oynuyordu. Hafta sonu olduğu için tüm alarmları kapatmış ve kendimi sınırsız uykunun kollarına bırakmıştım. Bütün gün uyuma fikri hafta içleri yaşadığım programlı ve katı günlerden intikamımı alıyordu sanki. Bunun verdiği huzur ile uyurken telefonun titrediğini duydum. Normalde umursamazdım ama artık bir sapığım olduğuna göre umursayabilirdim. Hızla telefonu alıp, yorganın içine soktum. Gözlerimi zar zor açıp, baktığımda ondan mesaj geldiğini gördüm: “Hadi kalk! Bugün benimle tanışacaksın”. Bunu okuyunca tüm uykum gitmişti. Hemen kalkıp, duşa girdim. Ayıldığımda karnımın zil çaldığını fark ettim. Aceleyle birkaç şey tıkandım ve ona mesaj attım: “Hazırım.”. Birkaç dakikaya kalmaz mesaj geldi. “O zaman hemen kulüp binalarına git ve Satranç Kulübüne uğra. İçeri girerken Photoshop kullanmasını biliyorum de. Bunları yaparsan benimle tanışacaksın. Fazla bekletme beni aşkım” yazıyordu. Kafam karışmıştı ama yapacak bir işim olmadığı için onun dediklerini yapmaya karar verdim. Kulüp binası üç katlı bir binaydı. İçeri girdiğinizde sizi kocaman bir alan karşılıyordu. Burada onlarca masa ve yüzlerce öğrenci vardı. Grup çalışmaları için ayrılmış özel bir yerdi. Dört duvarda da kapılar vardı. Her bir kapı bir kulübe açılıyordu. O kulübü aramaya başladım. Neredeyse tüm kapıları dolaştıktan sonra en sonunda üçüncü katta kulübü vurdum. Heyecanlamıştım. Kalbimin atışlarını birileri duyar korkusuyla istemsiz olarak sağ elimi sol göğsüme götürdüm. Saçmaydı ama rahatlatıyordu beni. Sonra da kapıyı çalıp, içeriye girdim. Kare şeklinde bir odaydı burası. Yüksek camları odayı tamamen aydınlatıyordu. Ortada iki kırmızı kanepe vardı. Duvarda bir beyaz tahtada bir şeyler karalanmıştı. Odada ben hariç altı kişi vardı. Üçü geçen sefer sınıfta gördüğüm sarışın, kızıl ve siyah saçlı kızlardı. Diğer üçü ise erkekti. Birisi gözlüklü, diğeri kel ve sonuncu da saçı jöleli biriydi. Hepsi bana bakıyordu. Kekeleyerek, “Photoshop biliyorum” dedim. “Harika! Sonunda biri geldi” dedi gözlüklü olan. “Kimsenin gelmeyeceğini düşünmüştüm” dedi kızıl saçlı kız. Kel olan hemen ayağa kalkıp, “Hoşgeldin! Ben Kemal.” dedi. “Sinan ben” diyene kadar diğerleri kendini hemen tanıttı. Kızıl olanın ismi Kübra’ydı. Sarışının ismi Sanem ve siyah saçlı olanın ise Sibel'di. Jöleli olan çocuğun ismi Harun, gözlüklü olanın da Görkem’di. İsimler aynı anda söylediği için aklımda tutmakta zorlanıyordum. Nihayet ben de kendimi tanıttım. Kemal hemen, “Kulüp olarak Photoshop bile birine ihtiyacımız vardı. Biz de ilan verdik ama kimse geri dönüş yapmadı. Zaten gördüğün gibi çok az kişiyiz. Sayende bir kişi daha fazlalaştık” diye kahkaha attı. Herkes yalandan da gülmüştü. Ben de öyle. Herkesi dikkatlice süzdüm. Sapığım hangisi olabilir diye baktım ama hiçbiri çaktırmıyordu. “Size yardımcı olmaya hazırım” dedim ilgiyi üzerimden atmak için. Herkes güler yüzlüydü. Ama içlerinden biri ağır bir sahtekardı. Bunu garip bir şekilde hissedebiliyordum. Kanepelere oturup, saatlerce konuşmaya başladık. Daha doğrusu onlar konuştu. Ben ise dinledim. Yıllık planlardan, toplantı zamanlarına kadar her şeyden konuştular. Ben de bu arada herkesi dikkatlice izliyordum. Sonra çaktırmadan telefondan ona mesaj attım ama kimsenin telefonunu titremedi. Ve yine kimse bir şey çaktırmamıştı. Toplantı bitince beklenmedik bir saldırı yaptım. “Numaralarınızı alabilir miyim?” dedim. Böylelikle herkes numarasını söylemek zorunda kalacaktı. Birebir olmadığımız içinde yalan söylemesi mümkün değildi. Sapığın numarasını çoktan ezberlemiştim. Sırayla herkes numarasını verdi. Ve anında da planım suya düştü. Kimsenin numarası uyuşmuyordu. Hayal kırıklığına uğramış bir şekilde kalakalmışken kulübü grupça terk ettik. Herkes kendini yoluna ayrılmıştı. Sapığım gruptan biri miydi yoksa biri beni eğlenmek için saçma sapan bir şekilde yönlendiriyor muydu? Bu soruların cevabını ararken ondan mesaj geldi. “Elini sıkmak ve sıcaklığını hissetmek harikaydı. Bu arada iyi denemeydi ama ben o kadar aptal değilim”. Demek ki gruptan biriydi. Yoksa oda içinde olanları bilemezdi. “Peki yüzde yüz kız mısın?” diye mesaj attım. “Kemal, Görkem ya da Harun değilim ben” diye cevapladı. “Peki sence kimin ben? Sanem? Sibel? Kübra?” dedi devamında. Hemen cevapladım: “Hepsi de olabilirsin. Bilemem”. Bir dakika sonra yine mesaj geldi: “Peki en çok kimi beğendin?”. Soruyu beş kez okudum tuzak var mı diye ama yoktu. Dürüstlükle cevap verdim: “Sanem’i daha çok beğendim”. “Demek öyle. O zaman onunla biraz vakit geçirmelisin. Merak etme her şeyi ayarlarım ben” dedi bunun üzerine. Ne demek istediğini anlayamadım ama cevap da vermedim. Ertesi gün Kemal beni aradı. Rektörlükten alınması gereken belgeler ve eski satranç takımları varmış. Sanem'e eşlik edip edemeyeceğimi sordu. Ben de düşünmeden evet dedim. Telefon görüşmesinden bir saat sonra Sanem ile kantinde buluşmaya karar verdik. Kantine gittiğimde Sanem'i tek başına şemsiyesiyle gökyüzüne bakarken gördüm. Çok dalgın bir hali vardı. Ama yüzünden de masumiyet ve saflık akıyordu. Beyaz teni yağmurlu havada bile parlıyordu. Beni görünce koşa koşa yanıma geldi ve elimi tuttu. Kalbim tekrardan güm güm atmaya başladı. Elinin sıcaklığı tenime akıyordu. Ve bu inanılmaz derece yabancı bir duyguydu bana. “Hadi gidelim” diyerek beni şemsiyenin altına soktu. Acaba sapığım o muydu? Eğer o ise çoktan aşık olmuştum ona. “O sen misin?” dedim nedensiz yere. Sanem durdu. Şaşkın şaşkın bana baktı. “Sen misin derken?” dedi. O bile olsa şu an çaktırmıyordu. “Hiçbir şey” diye gülümsedim. O da güldü şefkatle. “Sinan. Seni nedense uzundur tanıyormuş gibiyim. Ve bu beni rahatlatıyor” dedi kafasını eğerek. Kızarmıştı. Ben de öyle. “Öyle mi” diyerek yüzümü sakladım. Odama döndüğümde kalbim hala heyecanlıydı. Yatağımda sırt üstü yatmış Sanem'in tuttuğu elimi hava kaldırıp, inceliyordum. Delirmiş gibiydim. Gülesim geliyordu sürekli. Sonra telefonuma mesaj geldi. “Sanem ile vakit geçirmek nasıldı?” yazıyordu. Yollayan sapığımdı. “Sevdim onu. Sen o isen çok şanslıyım demektir” dedim. “Çok acele etme. Daha diğerleriyle tanışmadın tam olarak. Hepsiyle tanışınca belki kim olduğuma karar verirsin” dedi. Güldüm ve cevap vermedim. On dakika sonra yine mesaj geldi. Ama bu kez ondan gelmemişti. Başka biriydi. Bunun da profil fotoğrafı siyahtı ve numarası kayıtlı değildi. Yolladığı mesajda, “Sinan. Tehlikedesin. Ona inanma ve sakın güvenme” diyordu. Heyecanla, “Kimden bahsediyorsun ve kimsin” dedim. “Bir dostum ben. Aynı zamanda dün katıldığım kulüpten biriyim. Onun seninle oynadığını öğrendim ve sana yardımcı olmak istiyorum” demişti yolladığı mesajda. “Benimle dalga mı geçiyorsun? Aynı kişi misiniz siz” dedim sinirlenerek. “İnan aynı kişi değiliz” dedi o da. “O zaman onun kim olduğunu söyle” dedim. “Söyleyemem. Benim onu bildiğimi bilmemesi lazım. Yoksa tüm planlarım suya düşer” dedi. “Ne planından bahsediyorsun” diye cevapladım. “Elbette onun yaptıklarını deşifre etme planı” dedi. Kafam karışmıştı. Bu iki yabancı aynı kişi miydi yoksa farklı kişiler miydi? “Bana güvenmek zorunda değilsin çünkü işler çirkinleştiğinde benden yardım isteyeceksin” dedi. “Nasıl?” dedim. “Sana oyundan çıkış yapmaman için bilet yollamadı mı?” diye sordu. Kafam iyice karışmıştı. Hayır diye cevapladım. Neyden bahsettiğini tam anlamamıştım. “Birazdan yollar merak etme” dedi. Kafam karışık halde ikinci bilinmeyen biriyle sohbet ederken ilk sapığımdan mesaj gelmişti. “Sinan bunu yapmak istemezdim ama bu oyunu sürdürmek zorundayız. Beni silme diye ufak bir önlem almak zorundayım. İleride beni anlayacaksın” diyordu ve mesajında bir fotoğraf vardı. Fotoğrafa bakınca nefesim kesildi. Yıllardır sakladığım sır şu an telefonumda duruyordu. Fotoğrafta babam bir cafede bir kadını öpüyordu. Ve o kadın annem değildi. Babamın gizli sevgilisiydi. Bunu yıllardır biliyordum ama annemin öğrenmesi sonucu kahrolacağını bildiğim için ona söylememiş ve sır olarak saklamaya karar vermiştim. Ama telefon sapığım bu sırrı biliyor ve üstelik kanıtı da elinde tutuyordu. Bu eğlenceli bir oyun değildi. Birisi hayatımla oynuyordu. Öfkeyle “Kimsin sen ve bunu nereden buldun?” dedim. Hatta o numarayı aradım ama açan olmadı. Az sonra da mesaj geldi. “Kızdığını biliyorum ama bunu yapmak zorundaydım. Eğer benimle konuşmayı kesersen bunu annene yollarım.” dedi. Hemen ikinci bilinmeyene mesaj attım. “Sırrımı biliyor” dedim. O da “Hiç şaşırmadım. İnan o çok tehlikeli biri. Dikkatli oynamazsan yanarsın. Sana yardım edeceğim” dedi. Ben de “Tamam” diyebildim sadece. Artık gülmüyordum.