Sibel Güneş ile sorgu odasından yapayalnızdım. İlk kez sınıfta gördüğüm bu kız bana sapığın Sanem Kara olduğunu söylüyordu. Annesi babamla aşk yaşıyordu. Sanem bunu biliyor muydu? Bilseydi o da nefretle dolar mıydı? Babasına acıyor muydu? Bütün bunları intikam almak için planlamış olabilir miydi? On yedi yıl önce ne olmuştu? Sibel Güneş doğru mu söylüyordu yoksa gerçek sapık o muydu? Binlerce soruya beynim aynı anda cevap vermeye çalışıyordu. “Sanem mi?” dedim ona bakarak. “Evet, o!” dedi Sibel bana bakarak. Çok inandırıcı geliyordu ama artık kimseye güvenemezdim. “Nereden biliyorsun? Kanıtın var mı? Belki de o sensin?” dedim. Sibel korkmuştu bu kez. “Ben asla böyle şeyler yapmam!” dedi hafiften bağırarak. Kimseye inanamazdım artık. “Sana inanmıyorum” dedim. Ve yanından ayrıldım ama bir yanın ona inanıyordu. Gözüme Sanem’in gülümsemesi belirdi. Komisere de yalan söyledim. Eğer o Sanem ise onunla kendim görüşecektim. Annem kendine geldiğinde bir hafta geçmişti. Beni görünce çok şaşırdı ve ona sarılınca ağlamaya başladı. “Nasılsın anne” dedim. “İyiyim” dedi hem gülerek hem de ağlayarak. “Anne sana bir soru sormam lazım. Biliyorum ama şimdi yeri değil. Ama bilmek zorundayım. Bana kulüp hakkında önemli bir şey söyleyecektin” dedim. Annem kafa salladı. “Çok önemli değildi. Sadece kulüptü arkadaşlarımın çocukları da var diyecektim” dedi. “Peki on yedi yıl önce ne oldu? Sibel Güneş sana bunu demiş. O da kulüpten” dedim. Annemin gülümsemesi birden silinmişti. Ama bakışlarını benden ayırmıyordu. “Hatırlamıyorum. Sibel Güneş kim?” dedi. “Seni yaralayan kişi ve aynı zamanda arkadaşının kızı” dedim. Annemin yüz ifadesi değişmemişti. “Öyle mi? Hatırlamıyorum nedense hiçbir şey. Hatta şu an başım ağrımaya başladı” dedi. Yalan söylüyordu. Bunu anlamak çok zor gelmemişti çünkü yüz ifadeleri oldukça barizdi. Ama üstelemedim. Sakladığı bir şey vardı. Bir hafta sonra annem tamamen iyileşmişti. Sırlarını ona bırakarak, İstanbul’a tekrar geri döndüm. Okuldan baya geri kalmıştım. Hızla notları alarak ve ekstra derslere kalarak telafi etmiştim derslerimi. Her ne kadar aklımın yarısı derslerde de olsa bir aklım hala Sibel’in söylediklerindeydi. Acaba doğru mu söylüyordu? Sapık uzun süre bana mesaj atmamıştı. Belki polislerin onu izlediğini düşünerek iletişime geçmiyordu. Ben de buna pek üzülmemiştim işin açığı. Kendimi daha çok derslere verdim her zaman olduğu gibi. Finallere girmiş ve sapığımın beni rahat bırakması sayesinden iyi notlar almıştım. Okulun ara tatile girmesine çok az kalmıştı. Satranç Kulübüne de gitmez olmuştum. Hatta kimsenin gittiğini de düşünmüyordum. Ne de olsa sapık yüzünden herkesin başı belaya girmişti. Yavaş yavaş eşyalarımı hazırlarken annem aradı. Gerildim nedense. “Efendim?” diye açtım telefonu. “Nasılsın?” dedi o da. “İyiyim sen nasılsın?” diye cevapladım. “İyiyim. Bak ne diyeceğim. Mezunlar derneği buluşma partisi düzenliyormuş 20 Ocakta. Biliyorum siz tatile giriyorsunuz ama birkaç daha kalabilir misin? Bizimle partiye katılırsın.” dedi. Hatırlamıştım. Bir ara afişlerini görmüştüm. Parti okuldan mezunları öğrencileriyle buluşturmayı planlıyordu. “Olur” dedim. Okulda kalma sürem uzamak zorunda kalmıştı. Bu vakitte ne yapsam diye düşünürken sapıktan vakit geldi. “20 Ocak kim olduğumu öğreneceksin sonunda” diyordu. “Partiye sen de katılıyorsun demek ki Sanem?” dedim zarf atarak. “Sanem mi? Benim Sanem mi olduğumu düşünüyorsun?” diye sordu. “Evet” dedim. O da “Hmmm bakalım doğru bilmişsin mi? Ama cevap 20 Ocak’ta” dedi. Madem 20 Ocak’ta buluşacaktık. O zaman onu açığa çıkarmak için plan yaptım. Annem hiçbir şey hatırlamadığı için Sibel ile olan vakası düşmüştü. Okul Kemal’i bir şekilde affetmişti. Her ikisi de serbestti. O nedenle o ikisini aradım ve odamda bir buluşma planladım. Tabii bundan önce odayı tam üç saat boyunca aradım. Herhangi bir dinleme ya da izleme aygıtı olabilirdi. Sapıktan beklenirdi. Ama yoktu. Buluşma saatinde hem Kemal hem de Sibel gelmişti. İkisini de odaya aldıktan sonra, Kemal’e döndüm. “Sen o sapığın kim olduğunu biliyorsun ama söylemiyorsun” dedim. Kemal kafa salladı. Sibel’e döndüm. “Sen de sapığın Sanem olduğunu söylüyorsun” dedim. O da kafa salladı. “Senin de mi sırrını biliyor” dedi Kemal Sibel’e bakarak. Sibel utanarak kafa salladı. Kemal bu kez bana döndü. “Artık umrumda değil. Sinan o kişi Sanem” dedi. “Bunu nasıl biliyorsun peki” dedim. Kemal sinirlendi. “Sırrım ile alakalı. Onu bilen tek kişi Sanem” dedi. “Sırrın ne?” dedim. Kemal daha da sinirlenmişti. Ayağa kalktı. “Söyleyemem. Beni bunun için çağırdıysan gidiyorum” dedi. “Hayır. Bir planım var” dedim. İkisi de bana baktı. Sırrım ile alakalı. Tek bilen Sanem” dedi o da. “Peki ben ikinizin takım halinde çalışan sapık olduğunuzu nereden bileceğim?” dedim hayretle. Sibel ayağa kalktı. Eski halinden eser yoktu. Daha güçlü duruyordu. “Bilemezsin! Ben gidiyorum” dedi. Hemen kolundan tuttum. “Lütfen. Sadece kafam karışık” dedim. Bana acımayla baktı. “O zaman planını dökül” dedi. “Tamam” dedim ve tüm planı onlara anlattım. 20 Ocak günü annemler çoktan gelmiş. Beş yıldızlı bir otelde kendilerine yer ayırtmışlardı. Partiye kelimenin tam manasıyla hazırlardı. Okulun en büyük salonunda düzenliyordu parti. Neredeyse tüm okul ve mezunlar orada gibiydi. Güzel müzikler, şık kıyafetler, leziz yiyecekler havada uçuşuyordu. Herkes gülümsüyordu. Ben hariç elbette. Planım doğru düzgün çalışırsa sapığın Sanem olduğunu kanıtlayacaktım. Tam bunları düşünürken Sanem karşıma çıktı. “Selam Sinan” diye gülümsüyordu. Zümrüt yeşili bir elbise giymişti. Partiye göre biraz kısaydı ama içinde çok güzel duruyordu. Saçlarını toplamış ve at kuyruğu yapmıştı. Küpeleri çember şeklindeydi. “Aaa Sanem? Nasılsın” dedim. Gülmeye devam ederek, “İyiyim. Sen nasılsın? O gün acele ile çıktın. Bir şey olmamıştır umarım. Seni arayacaktım ama sonra unuttum” dedi üzgün bir ifadeyle. “Önemli değildi” diye yalan söyledim. Eğer o sapıksa zaten her şeyi biliyor olmalıydı. O nedenle anlatmamın hiçbir getirisi olmayacaktır. “Benim gitmem lazım” dedim. “Tamam hoşçakal!” dedi yine gülerek. O kadar masum davranıyordu ki sapığın o olduğuna inanmak çok zordu. Partide de boş boş gezerek vakit öldürürken, ondan mesaj geldi. “Çok yakışıklı olmuşsun aşkım!” demişti. “Sen de çok güzel olmuşsun” dedim. “Ama beni görmedin ki?” dedi. “Emin misin?” diye devam ettim. “Sanem ile karşılaştın? O olduğuma çok eminsin. Umarım yanılmazsın!” dedi. “Göreceğiniz. Planın nedir? Bugün ne kötülük yapacaksın?” diye sordum. “Harika olacak!” dedi. Korkmaya başlamıştım. Uzun süre yazıştıktan sonra bir daha geri dönmedi. Üstelik onlarca mesaj atmama rağmen. Aramaya karar verdim ama açmadı. Parti bitmek üzereydi. Annemlerde ortalıkta değildi. Hemen Kemal ile Sibel’i aradım. “Nasıldı?” dedim. “Gördüklerine inanamayacaksın” dedi. Hemen yanlarına gittim. Beni boş bir odada bir laptop ile bekliyorlardı. İkisinin elinde de bir kamera vardı ve laptop’a bağlanmıştı. Planım şöyleydi: Her ikisi de bir kamere alacaklardı. Saatlerini sıfırladıktan sonra Kemal parti öncesi Sanem’in evinde bekleyecekti. O evden çıkar çıkmaz partiye kadar takip edecekti. Partiye vardığında kamera ile sürekli onu çekecekti. Tabii bunun için bir üst kata çıkması gerekiyordu. Oradan takip etmesi daha kolay olurdu. Sibel’de sürekli beni çekecekti. Böylelikle sapıkla ben mesajlaşırken kameralar bizi çekecekti. Aynı anda mesajlaşıyorsak o Sanem’di. Hemen Kemal ile Sibel’in çektiği görüntülere baktım. Sanem mesaj atar atmaz ben telefonuma bakıyordum. Ben mesaj atınca da o okuyordu. Sapık kesinlikle Sanem’di. Ayrıca her iki kamerada hareket halindeydi. Yani Kemal ile Sibel o an bize mesaj atamazdı. “İnanmıyorum. Sanem’miş” diye bağırdım kontrolsüz bir şekilde. Sibel araya girdi. “İzlemeye devam et” dedi. Şaşırarak izlemeye devam ettim. Sanem’in önünden annem, babam, Meltem Kara ve tanımadığım beş kişi daha geçiyordu. Sanem onları görünce gülerek selam veriyordu. Sonra de peşlerinden dışarı çıkıyordu. “Annem ile babam da orada. Onları takip ediyor. Sebebini biliyor musun?” dedi Sibel endişeli bir şekilde. “Hayır, bilmiyorum” dedim. Ama ilginçti. “Peki ne yapacaksın şimdi? Polise mi gideceksin?” dedi Kemal. “Hayır. Önce kendim yüzleşeceğim. Sonra da onu mahvedeceğim” dedim. Görüntüleri bir flash belleğe alarak oradan ayrıldım. Hemen sapığı aradım. Açmadı. Sanem’i aradım ben de. Madem ikisi birdi o zaman onu da arayabilirdim. Ama açmadı yine. İki saat boyunca onu ararken ondan mesaj geldi. “Kim olduğumu merak ediyorsan Otel Gaulle’e gel. Oda numarası 222” diye mesaj attı. Onlarca mesaj attığım onun kim olduğunu bildiğime dair ama geri dönmedi. Ben de mecburen otele gittim. 222 numaralı odayı bulmuştum ki kapı çoktan açıktı. İçeri girdiğimde Sanem beni bekliyordu. “Merhaba aşkım!” diye gülüyordu. Üstünde sadece iç çamaşırları vardı. Elinde iki telefon vardı. Kendimi kaybederek ona doğru koştum ve tokat attım. Kendimi tutamadım ve bir tokat daha attım. Neredeyse onu dövmeye başlayacaktım ama zar zor tuttum kendimi. Sanem yere düşmüştü. Dudağı patlamıştı. “İstediğin kadar vur” dedi. Bana bakıyordu. “Ama önce hikayemi dinlemesin” dedi. “Ne anlatacaksın? Ne denli bir sapık olduğunu mu?” diye bağırdım. “Neşe Mol senin gerçek annen değil hatta baban bile gerçek baban” dedi ciddi bir ses tonuyla. “Ne saçmalıyorsun?” dedim. “On yedi yıl önce ne oldu biliyor musun?” dedi. Hiçbir şey demedim. “On yedi yıl önce Satranç Kulübünün kurucuları Neşe Mol, Hakan Güneş, Meltem Kara ve Onur Kan okul günleri hatırlamak için çılgınca bir sahil partisi düzenlemişti ege kıyılarında. İçebildikleri kadar alkol içmiş ve etrafa bağırarak araba sürmeye çıkmışlardı. Ve yolda “ evine dönen zavallı bir köylüye çarptılar. Köylü ölmemişti. Can çekişiyordu. Paniğe kapılmış halde ne yapacaklarını tartışlarken onu uçurumdan atmaya karar verdiler. Bunu utanmadan yaptılar. Korkuyla evlerinde beklemeye başladılar. Tüm televizyonlar ve gazeteler haber yaptı ama kimse onları aramaya gelmedi. Kurtulmuşlardı. Neşe Mol ise acı çekiyordu. Öldürdükleri adamı araştırdı. Eşi yeni ölmüştü. Ortada sahipsiz bir çocuk kalmıştı. Tahmin et bakalım o kim? Sensin Sinan. Seni evlatlık edindi Neşe vicdanını rahatlatmak için. Zaten kendisinin çocuğu olmuyordu eşini ikna etmesi kolay olmuştu. İşte senin hikayen Sinan” dedi Sanem. Yalan söylüyordu. Bu hikaye gerçek olamazdı. Aklımı okumuş gibi “Ne yazık ki gerçek! Bu da kanıtı” diye önüme deri kaplı bir defter fırlattı. “Annemin günlüğü. Utanmadan buraya yazmış” dedi. “Seni ilk ne zaman gördüm biliyor musun Sinan? Annem birgün beni evden aldı ve bir cafeye götürdü. Milkshake alıp, beni en uzaktaki masaya otutturtu. Kendisi de uzak bir masada başka bir adamla oturdu ve benim onu izlediğimi aldırış etmeden flört etti. O an nefret ile doluyken seni gördüm. Sen de uzaktan onlara bakıyordun. Sen de benim gibi öfkeyliydin. Gözlerinden anlayabiliyordum o nefreti. İşte o zaman ilk kez seni görmüştüm ve aşık olmuştum. Ve karar vermiştim. Annemin foyasını ortaya çıkaracaktım. Günlüklerini buldum. Oraya her şeyi yazıyordu. Senin hikayeni okuyunca onlardan nefret ettim. Sana sevgi besledim Sinan çünkü onlar kötü insanlar. Ama bunlar yetmezmiş gibi daha acı bir gerçeği öğrendim. Benim babam belli değildi. Bu grup, ara sıra buluşur ve grup seks yaparlardı ki hala yapıyorlar. İşte o sapık ayinlerinden birinde hamile kaldım. Annem gerçek babamın kim olduğunu merak etmedi. Hatta bunu tatlı bir oyun olarak gördü.” dedi. Susmuştu. Ben ise nefes alamıyordum. Hipnotize olmuş bir şekilde onu dinliyordum. “Neden direk gelip bana bunları anlatmadın o zaman? Böyle saçma bir oyun oynadın?” dedim. Sanem, “Çünkü sana hayatlar üzerinde oyun oynanmanın nasıl bir şey olduğunu göstermek istedim. Nasıl iğrenç bir şey olduğunu. Onlar bize bunu yaptı Sinan!” dedi bağırarak. “Sana inanmıyorum” dedim ve arkamı dönüp gitmeye kalktım ama Sanem, “Bekle. Daha bitmedi” dedi. “Daha ne var?” dedim öfkeyle. “Odaya bak! Ne kadar büyük! Bu odayı kim kiraladı biliyor musun? Eski Satranç Kulübünün üyeleri” dedi. Oda gerçekten büyüktü. Ortada ise büyük bir kapı vardı. Başka bir odaya açılıyordu. Sanem hızla ayağa kalkarak o kapıyı açtı. Yan odada sekiz çıplak insan vardı. Bunlar onlardı yani az önce gerçek annem ve babam olmadığımı öğrendiğim insanlardı. Sadece onlar değildi. Sanem’in annesi, babası, Sibel ve Kübra’nın ailesi de oradaydı. “Görüyor musun? O sapık ayinlerine hala devam ediyorlar” dedi. Hepsi korkmuştu. Hiçbir şey diyemedim. Sadece annemin yanına gidip, ağzındaki kumaş parçasını çıkardım. Ağlıyordu Neşe. “Söyledikleri doğru mu?” dedim. Ağlayarak, “Açıklayabilirim” dedi ama fırsat vermeden ağzına o bez parçasını tıktım. Demek doğru söylüyordu. Demek gerçek annem ile babam değildi. Gerçek babamın katilleri tarıfından büyütülmüştüm. Babamın ilgisizliği gerçek oğlu olmayışımdan kaynaklanıyordu. Annemin sevgisi ise vicdan azabıydı. Demek ki gerçek babam adi bir şekilde öldürülmüştü. İçim sızlıyordu. Ne yapacaksın şimdi, dedi Sanem ??. Sorularım bitmemişti, Kemal ile Sibel'in sırrı nedir ? Dedim. Sanem gülümsedi. Kemal eş cinsel Sibel'de bebek aldırdı, dedi. Anladım bunlarla tehdit ettin, dedim. Affedemem dedim devamında. Haklısın, dedi. Polise ihbar edelim onlar gerekeni yapar, dedim. Yeterli kanıt yok bir şekilde serbest kalacaklardır, dedi. İnan hepsini öldürmek isterdim dedim nefretle. Bu insanlara artık sevgi beslemiyordum. Sanem yanıma yaklaştı. Gerçekten öldürmek istermisin?? diye sordu. Çok ciddiydi. Evet diye cevapladım. Sanem gülümsedi, O zaman onlaeı böyle rahat bırakalım dedi. Şaşırmıştım. Ama direnmedim de sonuçta karil olacak değildim. Güsran olmuş bir şekilde odadan çıkarken arkama döndüm gelmiyormusun? dedim. Sanem balık görmüş kedi gibi sevinerek hemen paltosunu aldı ve iç çamaşırlarına rağmen üsüne giyeek ve dışarı çıktı benimle. Asansöre binmiştik, yan yana duruyorduk. Gerçekten ölmelerini isterdim dedim bir kez daha. Merak etme ölecekler zaten dedi, Sanem. Şaşırarak ona döndüm, nasıl ? Diye sordum. Sanem gülerek paltosunun cebinden şırınga çıkardı. HIV'lı iğneler az önce AİDS oldular dedi. Buna normalde şaşardım ama artık şaşmıyorum. Ona bakmayı kesip yavaşça ömüme baktım ve yavaşça onun elini tıttum. Sıcacıltı ve içimi ısıtıyordu. Sanem gülmeye başladı ben de gülüyordum. El ele dışarı çıktık okula kadar yürüdük. Artık kiminle evleneceğimi biliyordum. O haklı çıktı, evleneceğim kadın oydu
-SON- -SADİ-