Annelik

203 14 0
                                    

İki Gün Sonra - KKTC

'Hayat asla sahnelenemeyecek bir oyunun sonsuz tekrarından ibaret.' demiş büyük bir bilge. Gerçekten öyle miydi?  Yani içinde sevdiğimiz biriyle olan kurduğumuz tüm hayaller yaşanmadan daima hayal kalmaya mahkum muydu? Yaptığımız yanlış seçimler, uğradığımız haksızlıkların telafisi bu hayatta yok muydu?

 Benim ilk hayal kırıklığım annemdi. Anne olmaya hevesli biri gibi gözüken birine göre annenin ne olduğunu bilmemek çok nahoş bir durum olsa gerek. Ama böyle. Lisede ilk yılımda saçma bir mektupla evi terk eden annemin zaten varlığıyla yokluğu birdi benim için. Veli toplantılarıma hep babam gelirdi. Ödevlerime hep babam yardım ederdi. İlk regl kanamam olduğunda korkudan o kadar çok ağlamıştım ki ikimizin de utanmasına rağmen beni o sakinleştirmişti. Bu düşünce beni gülümsetti.

Ah baba  senden sonraki en sevdiğim adamın arkasından ne işler çeviriyorum bir bilsen... 

" İyi misin?" diye soran Meltem'e baktım. Yanımda tekinsizce otururken bir yandan da bana teskin edici bir tebessümle baktı.

" İyiyim canım, aklıma eski anılar geldi sadece. " O da bunları düşünüyor olacak ki bir an o da gülümsedi.  İkimiz de tekrar konuşmadan önümüze dönüp karşımızdaki bilgilendirici panoları incelemeye devam ettik. Tüp bebek aşamaları tedavisine ilişkin birçok unsurdan, dikkat edilmesi gereken noktalardan bahsediliyordu. Aşılama ve transfer süreçlerinden vs. Panoların birinin başlığındaki  kalın puntolu yazıdan bir an gözlerimi alamadım.

EBEVEYNLİK SORUMLULUKTUR. SORUMLULUK ALMAKTAN KORKMAYIN.  

Annem sorumluluğu en başından babama yıkmaya kararlıydı. Öyle ki bıraktığı mektubu hiç gizleme gereği görmeden ve hiç babamdan önce benim bulacağım ihtimalini bile önemsemeden salondaki yemek masasına bırakıvermişti. Ne yazıyordu sahi?

" Ben zaten en başından beri bu sorumluluğu almak istemedim Nihat. Gençliğimin baharında beni anne olmaya zorlayan sendin. Üzgünüm daha fazla bunu devam ettiremem. Kıyamayıp aldırtmadığın o çocuğa sana duyduğum sevginin yarısını bile besleyemiyorum. Hoşçakal. "  

Oysa sevdiğinden bir parça sevilmez miydi? Sevilmiyormuş. Sonra o gün kendimle birlikte o mektubu da en derinlere gömdüm babama  bile belli etmeden.  Annem bile sevmeye layık bulmuyorsa kimse sevmesindi beni. 

Bu düşüncem, lisenin üçüncü yılında okuldan sonra babamın restoranındaki masalardan birinde elimde  Kimya kitabımın sayfalarından birinde periyodik cetveldeki elementlerin özelliklerini ezbere sesli tekrar ederken önüme düşen uzun boylu bir gölgenin kesmesiyle son bulmuştu. Bu gölgenin genişçe omuzları, o zamanların havalı görünen 0 ense kesim tıraşı kuzguni saçları ve seni içine çeken girdaba bir an bile düşünmeden kapıldığın siyah gözleri vardı. Ve bu gölge , benim doğum günlerimde dileğim olan, hep sevsin dediğim adamdı. 

Bana o gün dediği ve daha sonra sohbetimizin devamını getiren şey ise şuydu:

" Fosfor elementinin kibritlerdeki sürtme yüzeylerde kullanıldığını biliyor muydun?" O gün ona bunu zaten bildiğimi söyleyemedim. Çünkü bir daha benimle konuşmamasından çok korkmuştum sebepsizce. Babam bizi bir kaç saat sonra tanıştırdığında isimlerimizi sormak da hiç aklımıza gelmemişti. 

" Ah, tanıştınız demek. Burcu bak bu bizim aşçıbaşı Hasan amcanın oğlu Çetin. Annesiyle memleketten yeni geldiler.  Artık buradalar. Hasan amcana yeni bir ev bulduk bile. Ee artık üç kişiler.  Olmaz öyle kibrit kutusu kadar evde. Senin okula da kayıt ettirdik mi tamamdır. " Kibrit lafını duyunca ikimiz de güldük. Utangaçça elimi uzatırken 

Aşkta Her Yol Mübah |KISA HİKAYE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin