"Hayır öldürme onu." diye bağırdım cılız çıkan sesimle. Her şeyin tek suçlusu benken bedelini başkalarının ödemesine izin veremezdim. Zavallı deve güçlü yumruklarıyla öyle bir vuruyordu ki her vuruşuyla ortalığı güçlü bir çarpma sesi kaplıyordu. Daha fazla dayanamayarak yanına koşturduğum sırada dövdüğü devin boğazını sıkarak aniden havaya kaldırdı. Gözlerim şaşkınlıkla iri iri açılırken mıhlanmış gibi kalakaldım. O adam onun soyundandı, onun gibi bir devdi... Ve onu öldürmek üzereydi. Benim acilen bir şeyler yapmam lazımdı bu caniliğe seyirci kalamazdım!
"Lütfen yapma buna dayanamam." parmak ucumda yükselerek onun koluna yapıştığım sırada ortalığı kaplayan tüyler ürpertici sesle gözlerimi sıkıca yummuştum. Yere düşen bir bedenin varlığı ve daha sonrasında başka bir düşme sesi daha kulaklarımda yankı bulurken yüzümü buruşturdum. Duyduğum bu ses o zavallı deve ait olamazdı değil mi? Hayır düşündüğüm şeyi yapmış olamazdı!
Öfkeyle alıp verdiği hızlı solukları arasında kolunu ellerim arasından sertçe çekerken beni ölmemiş olduğunu umut ettiğim devin önünde yalnız başıma bırakarak uzaklaştı. Ben ise hala bıraktığı gibiydim olduğum yerden ne hareket edebiliyor ne de gözlerimi aralayıp neler olduğuna bakacak cesareti bulabiliyordum kendimde.
"LİYA!" gür sesiyle ismimi söylediği anda irkilerek gözlerimi aralamıştım. Bir kabus olmasını dilediğim o iğrenç manzara gözlerimin tam önündeydi. Bu sıradan bir insanın görüp görebileceği en kötü şey olabilirdi... Kurtarmak için çabaladığım devin kocaman kafası hemen ayak ucumdayken iri bedeni ise ondan biraz daha uzakta boylu boyunca yatıyordu. Kopan başı ve gövdesinden fışkıran kanlar yerde küçük bir gölet oluşturmayı başarmıştı.
"Beni tekrarlatma ve hemen buraya gel!" bana bağırarak emir verdiğinde bakışlarımı yerde yatan ölü bedenden ayırarak ona çevirmiştim. Her yeri kanlar içinde kalmışken o bunu umursamadan rahat bir tavırla tahtına yayılarak oturmuş beni izliyordu. Gözümde şu an o kadar korkutucu görünüyordu ki arkama bakmadan kaçıp gitmeyi gerçekten de çok fazla istiyordum. Ancak onun yerine emrine itaat ederek tahtının yanına kadar ilerledim.
"Otur Liya!" küçük bir oyuncak bebek gibiydim ve istediği her şeyi yerine getiriyordum... Bana istediklerini yapmamdan başka fırsat vermiyordu ki... Belki de benim de kafamı koparmak için çağırmıştı yanına kadar. Kendi ayaklarımla kendi sonuma getirtmişti beni. Ancak her şeye rağmen emrine itaat ederek onun hemen yanına dizlerim üstüne bıraktım kendimi. Ona karşı hiç bir şansım olmadığının bilincinde kendi yazgısını kabullenmiş bir kurban gibiydim. Ancak öleceksem de yaptıklarının nedenini öğrenmem lazımdı.
"B-bunları neden yapıyorsun cani yaratık? Tek istediğim evime geri dönmekti." kendimi ne kadar sıkarsam sıkayım göz yaşlarım ılık birer yol çizerek akmaya başlamıştı bile. Karşısında o kadar acizdim ki kocaman tahtında oturan devasa cüssesiyle yanında küçücük kalıyordum. Eminim ki beni küçük bir böcek olarak görüyordu, ayağıyla basarak kolayca ezebileceği bir böcektim onun gözünde.
"Sana defalarca kez söyledim... Gidemeyeceğini, neden gitmene izin vermeyeceğimi... Ama sen anlamamakta ısrar ediyorsan benim yapabileceğim bir şey yok." öldürdüğü devin kanı elinden damlayarak zemine düşerken 'şıp şıp' sesi çıkarıyordu. O an kaşlarımı çatarak ona baktım neden hiç rahatsız olmuyordu? Neden bu kadar rahattı? Hiç mi vicdanı yoktu da kendi soyundan birini öldürdüğü için suçluluk duygusu hissetmiyordu?
"Neden benim yerime onu öldürdün? Suçlu bendim oysa ki?!" sesimi ona karşı ilk kez bu kadar yükseltmiştim. İlk kez olanca korkuma rağmen tüm cesaretimle gözlerinin içine bakıyordum. Şu an bu lanet olasıca yere sürüklendiğimden beri ilk defa bu kadar cesurca davranabiliyordum. Kaybedecek bir şeyim yoktu sonuçta beni de öldürecekti.
"Çünkü bazen yaptığın hataların bedelini başkaları öder Liya. Bir daha sakın sözümden dışarı çıkma!" bu sözleri daha fazla kaldıramayan bilincimle hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlarken ellerimle yüzümü kapatmıştım. Güçlü olmak istiyordum ancak bu yaptığı şey... Benim yüzünden masum birisini öldürmesi ve bir şey olmamış gibi davranmasını kabul edemezdim! Ben bu ağırlıkla yaşayamazdım artık.
"Beni de öldür... Öldür ki kurtalayım seneden!" hıçkırıklarım arasında zorla konuşurken aniden bileklerimden tutarak ellerimin yüzümden çekilmesiyle onunla göz göze gelmiştim. Oturduğu tahtından üzerime doğru eğilmişken diğer eliyle çenemden kavrayarak yüzümü yüzüne yaklaştırdı. Elindeki kanın sıcaklığını yüzümde hissederken metalik kokusu midemi bulandırmaya yetmişti.
"Sen benim için bu kadar değerliyken öldürmeyi bırak şaçının tek teline zarar gelmesine izin vermem... Gitmeyi aklından çıkar Liya! " göz yaşlarım birere birere damlayarak elinde ki kanla karışırken çaresizce onun gözlerine bakıyordum. Bir duygu kırıntısı görmeyi başarabilmek için... Ama nafileydi, o duygusuz ve bir o kadar da psikopattı.
"Çünkü senin yerin her zaman benim yanım olarak kalacak minik kraliçem."
BÖLÜM SONU
1.35(22.05.2020)
Evet böyle bir kurgum vardı sizinle paylaşmak istedim canlarım. Ne düşünüyorsunuz devam etmeli miyim sizce? Tanıtım hakkında ki fikirlerinizi paylaşırsanız çok sevinirim , öpüldünüz^^
Devam et diyenler buraya
Etme bunu pek beğenmedim diyenler de buraya
Yorum yapabilirler mi sonucu merak ediyorum 🤣
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vahşiler Kralı
FantasyDevlerin tanımını yapmamı isteseydiniz eğer efsanelerde geçen kaba saba büyük insanlar olduklarını söylerdim size. Kısacası varlıkları yalnızca halk arasında anlatılan efsanelere ve çocuklara okunan masal kitaplarına dayanıyordu... Ben Liya ve İzmir...