Yaşanılanların vermiş olduğu ağırlıkla yatağıma uzanmış halde gözümü kırpmadan çadırın soluk beyaz renginde ki kumaşını izliyordum. Bu gün yaşanan olay gerçekten de hiç birimizin beklemediği bir durumken hepimiz adeta şok geçirmiştik. Ahmet amcanın ölümünden ise en çok etkilenen kişi elbette Cenk olmuştu...
Sağlık görevlisinin bu adam ölmüş dedikten sonra Cenk sonu gelmeyecekmiş gibi ağlamaya başladığında sakinleştirici yapılarak uyuması sağlanmışken Ahmet amcayı da otopsi yapmak için hastaneye götürmüşlerdi. Ölüm sebebi çok büyük ihtimalle kalp kriziydi. Ancak yine de tam olarak emin olamıyordum. Kontrolünü ben yapmıştım ve tansiyonu olabileceği dışında kötü bir durum tespit edememiştim. Ancak Ahmet amcanın bir anda bu şekilde ölmesi kendimi suçlu hissetmeme sebep oluyordu.
Derin bir nefes alarak baş ucumda ki sehpanın üzerinde duran Ahmet amcanın ölmeden bir kaç saniye önce elime tutuşturduğu taşa uzandım. Elime aldığım taşa meraklı gözlerle bakarken tekrardan incelemeye başlamıştım. Taşın oyum biçimi ağzını kocaman aralayarak kükreyen bir aslan kafasını andırıyordu. Biraz deforme olsa da güzel bir işçiliği olduğu kesindi. Öyle ki aslanın ağzında bulunan iki sivri dişi bile büyük bir özenle taşa oyulmuştu.
Peki ben tüm bu olanlardan sonra taşla ne yapacaktım? Üzerinde gerçekten de çok fazla kafa yordum. Hatta bir ara taşın lanetli olabileceğini varsayarak onu gömmeyi bile düşünmüştüm. Ancak sonradan rasyonel yanım daha ağır bastığı için bu fikirden hemen vaz geçtim. Ne olursa olsun elimde tuttuğum taş tarihi bir eserdi ve ben de kafama göre ondan kurtulamazdım. Ayrıca yanımda bulundurmam da benim için sorun teşkil ederdi. Sonuçta buranın bir çalışanıydım ve herkesten gizli böyle bir şeyi sakladığım öğrenilirse hakkımda soruşturma açılabilirdi.
Sanırım en iyisi bu taşı kimse görmeden bir yere bırakamam olacaktı. Eminim ki bulup müzeye falan götürürlerdi ve böylelikle ben de sorumluluktan kurtulmuş olurdum. Yattığım yerden doğrularak ayaklandım ve aklımda ki düşünceyi gerçekleştirmek için hazırlanmaya başladım. Uyuyacağım için pijamalarımı giymiştim ama bu şekilde dışarı çıkamazdım. Zira bir daha aynı duruma düşmeye hiç mi hiç niyetim yoktu! Altıma kot pantolonumu üzerime de kapüşonlu pembe renkte ki sweatshirtümü giydikten sonra taşı da elime alarak çadırımdan dışarıya çıktım.
Görünürlerde kimse yoktu ancak yine de temkinli olmam gerekiyordu. Yavaş adımlarla yürürken bir yandan da çevreyi kontrol ediyordum. Saat gecenin on ikisiydi ve çalışmalar sabahın sekizinde başlıyordu dolayısıyla da işçiler genelde çok erken saatler uyumuş olurlardı. İşçilerden yana sorunum olmasa da iki tane güvenlik görevlimiz vardı ve bildiğim kadarıyla arada bir kazı alanını kontrol etmek için dolaşıyorlardı.
Kazı sahasının etrafında olan aydınlatma sayesinde etrafı rahatça görebiliyordum ve şu anda tam olarak Ahmet amcanın bayılmış olduğu yerden geçmekteydim. Belki de taşı oraya bırakmam daha doğru bir karar olurdu. Zaten Ahmet amca da taşı oralarda bulmuş olmalıydı. Benden taştan en kısa zamanda kurtulmamı istemişti ben de onun bulmuş olabileceği yere bırakıyordum... Kulağa biraz mantıksız gelse de yapılabilecek en doğru şey buydu. Sonuçta her ne olursa olsun bu bir taştı ve bir taşa farklı anlamlar yüklemek kesinlikle saçmaydı.
Etrafı inceledikten sonra karşımda ki duvarda gördüğüm boş oyuğun yanına doğru ilerlemeye koyuldum. Yanına yaklaştıkça öncesinde fark edemediğim detaylar görüş alanıma girmeye başlamıştı. Silinmeye yüz tutmuş karışık figürlerle kaplı duvarda daire şeklinde ki oyuk en fazla dikkat çeken noktaydı. Gözlerimi kısarak figürleri incelediğimde duvarda ki resimler bana bir savaş tasviri gibi gelmişti. Ancak çizimleri gerçekten de çok tuhaftı. Sanki küçük insanlarla büyük insanlar savaşıyormuş gibi bir taraf küçük insanlarla doluyken diğer yandan karşı tarafta da daha büyük ve kalıplı insanlar yer alıyordu. Resim gerçekten de tuhaftı ve neredeyse bir yıldır burada çalışmama rağmen hiç dikkatimi çekmemişti.
![](https://img.wattpad.com/cover/226105457-288-k47555.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vahşiler Kralı
FantasiaDevlerin tanımını yapmamı isteseydiniz eğer efsanelerde geçen kaba saba büyük insanlar olduklarını söylerdim size. Kısacası varlıkları yalnızca halk arasında anlatılan efsanelere ve çocuklara okunan masal kitaplarına dayanıyordu... Ben Liya ve İzmir...