Bölüm 2 ϟ Islaklık.

599 57 61
                                    




Bir yağmur başlamadan önce, gökyüzünü dolduran o gri bulutlar birçok şeyin habercisidir aslında. Bir fırtına geliyorsa, gökyüzü daha koyu; bulutlar daha bağlıdır birbirlerine. Fırtınanın şiddeti, gökyüzünün karamsarlığından doğar. Bir fırtına başlayacağı zaman, bunu sadece görebilirsin. Engel olamazsın. Belki kaçmaya çalışırsın fakat eninde sonunda, yakalanırsın ıslaklığa.

Peki o sağanağa engel olabileceğimi düşündüren şey neydi?

Şehir merkezine ulaştığımda, gideceğim yer hakkında çoktan bilgi sahibi olmuştum. Umudum teyzem gelmeden, eve dönmüş olabilmekti. Düşüncesizce davrandığımın farkındaydım ama bu noktada, ilerlemek; gerilemekten daha yakın bir noktada bana el sallıyordu. 5. caddeden sağa sapıp fabrikalar sokağına girdiğimde, etrafın bu kadar sessiz olmasına şaşırmadım demek yalan olurdu. Elbette yoğun bir insan seli beklemiyordum ancak, şu an ki durumuma bakılırsa belki birkaç kişi görmek korkumu biraz olsun giderirdi. Karanlık sokakta, yönümü bilmeden ilerlemeye devam ettim. Bu yolun orman yoluna çıktığının da pekala farkındaydım. Normal şartlarda yanlış kararlar alan biri sayılmazdım, aslına bakılırsa hayatımda ciddi bir konuda karar verme seçeneği sunulan biri de olmamıştım. Ama bu karara verdiğim yanıt düşünülürse, nedenine şaşırmamak gerekirdi.

Yolun ilerisinde gördüğüm az ve oldukça zayıf olan titrek ışık, yönümü oraya çevirmeme sebep oldu. Gittiğim yerin birkaç evsizin yatak odası olabileceği gerçeği içime bir tüy gibi zarifçe korku düşürse de, içimden bir ses doğru yolda ilerlediğimi söylüyordu. En yakın zamanda bu içimdeki sese kulak asmamayı öğrenmeliydim. Işığa yaklaştıkça gelen sesler adımlarımın yavaşlamasına sebep oldu. Durmadım, sesin kaynağına yaklaştıkça daha çok kulak kabarttım. Duyduğum bir ağlama sesi miydi? Önce yanıldığımı düşündüm ancak ilerleyişim durmadığı için, duyduğum şeyin bir adamın ağlama sesi olduğuna emin oldum. Sessiz, sakin bir ağlama değildi. Aksine, yakarış ve çaresizlik açık açık okunuyordu bu ağlayışta.

Nihayet görüş açım tamamen netleştiğinde, adımlarım olduğu yere çakıldı. Bir adam, kaldırımı yastıkmışçasına kullanarak boylu boyunca yatıyordu yerde. Ellerinin titrediğini görebiliyordum ama bunun nedeninin sarsılarak ağlaması olduğunu hemen anladım. Hareket etmiyordu, kaçmıyordu. Öylece yatıyor ve ağlaya ağlaya merhamet dileniyordu.

Karşısında duran kişiyi seçti gözlerim. Pars, adamla arasında üç, belki dört, metre bir uzaklıkta acıyarak bakıyordu adamın yüzüne. İfadesindeki soğukluk ve adamın dileğinden uzak merhametsiz gözleri, daha önce hiç görmediğim birine bakıyormuş gibi hissettirdi. Orada duran kişi her kimse, daha önce sürekli karşıma çıkan ve okuluma gelen kişi değildi. Öncesinde de yüzünde en ufak bir sevgi kırıntısı ya da sıcaklık gördüğüm söylenemezdi ama şu an tamamen bir şeytana bakıyormuş gibiydim. Tüm vücudum buz kesildi. İçinde bulunduğum durumu idrak edebilseydim eğer, belki titrediğimi de fark edebilirdim. Yağmur mu yağıyordu? Görüşümün bulanıklaşmasına sebep olan şey yağmur muydu?

"Hala mı umurunda değil?" Pars olduğu yerde sarsak adımlarla döndü, alaycı sesi boş caddede yankılandı.

Gözlerim kapanmadan önce gördüğüm son şey, yerdeki adamın etrafa saçılan kanından başka bir şey değildi.

Bir gerçek, ortaya çıktığında beraberinde getirdiği şey her zaman mutluluk olmaz. Hatta çoğu zaman, öğrenilen şeyler arttıkça mutsuzluk da onunla orantılı olarak artar. Bir gerçek her zaman yalana koşar. Islaklık, kuruluğa; cevaplar sorularına koşar. Zıtlıklar birbirlerini doğurur fakat ebediyen birlikte kalamazlar. Var oluşları sonsuz bir döngüde, kavuşamayışlarına yanar öylece. Islaklığın olduğu yerde, kuruluk hiçbir zaman var olmaz. Ama ya ona doğru koştuğun şey, seni yok etmek için var olduysa?

PARÇALANMIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin