"Geceleyin gözün ışığı söndüğünde, insan bir kandil yakar kendine; yaşarken ölüye dokunur uykusunda; uyanıkken uyuyana."
Felsefe öğretmenimiz sözlerini bitirdiğinde, beklentiyle sınıfın içine baktı. Birisinin bu fragmanı açıklayabilmesi umudundaydı. Ancak bilmediği bir şey vardı ki; bu sınıfta kimsenin öyle derin düşünceleri yoktu.
"Evet, Heraklitos'un bu sözü hakkında düşüncelerini paylaşmak isteyen var mı?" Sınıftan ses çıkmayınca, derin bir nefes vererek arkasını döndü ve masasına doğru ilerledi. Bu dersi seviyordum. Aklımı dağıtmama yardımcı olurdu. Biraz büyülü bir yanı olduğuna inanıyordum nedense. Fakat pek katılımlı bir ders olduğu söylenemezdi.
"Dönem sonuna kadar seçtiğiniz bir filozofun bir sırrını açıklamanızı istiyorum. Ödeviniz bu. Onun şu anda yaşadığını düşünerek bu sırrı sizinle paylaştığını varsayın. Yılsonu notunuzu buna göre değerlendireceğim. Ayrıntıları genel panodan öğrenirsiniz." Hocamızın bu sözleri üzerine sınıftan yükselen itiraz seslerine eşlik etmedim. Faydası olmadığını biliyordum. Herkesin şu an yakındığı gibi ödevi ben de anlamamıştım. Ama şartlar eşitti en azından. Yapmak için vakit çoktu.
Bu ses kalabalığını zilin sesi böldü. Tara yanıma geldiğinde dikkatimi ona yönlendirdim. En yakın arkadaşının seninle aynı sınıfta olmaması kadar kötü bir şey olamazdı. Dönem başında aynı sınıfta olmak için uğraşmıştık fakat müdürümüzün katı kurallarına bu da dahildi. Her yıl sınıflarımız karıştırılıyordu.
"Bunu görmen lazım." Anlamayan bakışlarımı ona yönlendirdiğimde, çok geçmeden merakımı giderdi. "Yeni gelen kişiden bahsediyorum."
Evet, son zamanlarda ara sıra konuşmalarımıza dahil olan konu buydu. Sınıf listesinde adı olan ancak henüz görmediğimiz o çocuk, Pars. Tara'nın merakına yenik düşüp sosyal medyadan bile adını aratmıştık fakat hiçbir yerde yoktu. İşte bu güne kadar gizemini koruyan biriydi o.
"Gelmiş mi?" diye sordum. Çok ilgilendiğim bir konu değildi ama yine de Tara'nın yüzündeki bu ifade merak etmemi sağlamıştı.
"Evet müdürün odasına girerken gördüm. Herkes gördü." Gözlerini imayla büyüttü. Bu hali gülmemi sağladı. Her zaman abartılı bir mizacı vardı. "Hayatımda kanlı canlı, böyle bir şey gördüğümü hatırlamıyorum."
"Hadi ya, nasıl biriymiş?" Dalgayla karışık sordum. Nasıl biri olduğu da umurumda değildi. Muhtemelen dönem sonuna kadar gerekmedikçe hiç konuşmayacağım biriydi. Zaten kim son sınıfta okul değiştirirdi ki?
"Aşık olacağım türden biri!" bu cevap üzerine daha çok gülmeme engel olamadım. Merak etmeye başlamıştım. "Abartma," demekle yetindim. "Sen öyle san." dediğinde zilin sesi yine kulaklarımı doldurmuştu. Öğle arasından önceki son ara olduğu için, oldukça kısaydı. Bir kez daha Tara'nın farklı sınıfta olmasına üzülerek, gidişini izledim.
Kafamı okul bahçesine çevirdiğimde, herkesin içeri girişini seyrettim bir süre. Küçük bir okul değildi, hatta ilçedeki diğer okullara kıyasla büyük olduğu bile söylenebilirdi. Bahçe tamamen boşaldığında sınıfın da dolduğunu hissediyordum. Hocanın sesi sınıfta yankılandığında bakmaya zahmet etmedim. Muhtemelen her zaman ki rutin tekrarla başlayacaktı derse. Cam kenarında oturduğum için, dışarıyı izlemek daha cazipti. Bir süre sonra hocanın sesini bölen, sınıfı dolduran yabancı tok ses kafamı çevirmemi sağladı.
Bu sağlam duruşun, yıkılmaz görüntünün aşinalığı kaşlarımı çatmama sebep oldu. Kafamın içinde çınlayan ses ve ağzımdaki metalimsi tat, bana yabancı sayılmazdı. Sanki kafam, bir tankın içiydi ve bir kurşun sıkılmıştı bu tankta. Bu kurşun tüm tankı dolaştı, dolaştı ve sonunda durduğunda, bir sağırlık hali hediye etti. Yine mi hayal görüyordum? Niye hiçbir şey duyamıyordum? Sessizliğin sağır edici bir yanı varmış gibi, tekrar ses duyduğumda; yeni doğmuş bir bebekten farksızdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARÇALANMIŞ
Novela JuvenilYağmur düştüğü yerde kara lekeler bırakarak büyürken, bir şeytan doğdu tüm bu kargaşanın içine. Nefretle yontuldu. Pençesine düştüğü kasırga onu büyüttü. Yolunu kaybetmiş bir ruhu, ancak parçalarını bütünleştirdiğinizde yaşatırdınız. Sonra genç kız...