2

7 1 4
                                    

"Fiona..."

Gece yarısıydı, çadırların hepsini düzlük alana yerleştirmeyi bitirmişlerdi ve diğerleri gibi Falcı da kendi -mor renkli- çadırını düzenlemekle meşguldü. Ne kadar süslü o kadar iyiydi. Bunu daha fazla müşteri çekmek için yapmasının yanında sevdiği için de yapıyordu. Çadırı kendisine evi gibi hissettirene dek etrafı düzenlemeyi kesmiyordu Falcı. Muhtemelen, diğer herkes için de bu durum böyleydi.

Sihirbaz dışında.

Çadırını karavanından dışarı bile çıkarmadığı halde Falcı'nın kapısının önünde dikilmiş, onu izliyordu.

"Ne var?" Dercesine baktı Falcı Sihirbaz'a.

Sihirbaz yavaşça içeri girdi, üzerinde hala yolculukta giydiği kıyafetler olduğu için leş gibi kokuyordu.

Bira gibi.

Falcı onu umursamaksızın içeriyi düzenlemeye devam ederken Sihirbaz bir soru sordu. "Neden sürekli eski püskü kıyafetler giyiyorsun?"

Falcı onu umursamadı, annesinden bahsedeceği son kişiydi o. Kafası yerindeyken ciddi ve katlanılabilir bir insan olmasına rağmen Sihirbaz, kendisiyle dalga bile geçebilirdi. Falcı bunun olmasını istemiyordu.

Üstünde zorlukla durduğu taburede parmak uçlarında kalkarak ellerinin arasındaki mor renkli kadife kumaşı çadırın tavanına asmaya çalışıyordu.

"Fiona? Bir soru sordum." Falcı cevap vermedi.

"Eli iyileştiğine göre artık eski haline dönebilirsin, öyle mi? Hm?"

Falcı ellerinin arasındaki kumaşı sıktı. "Biraların için aynı şeyi düşünüyorum."

Falcı dişlerinin arasından tısladığı sözlerinin ardından Sihirbaz'ın ufak bir el hareketiyle, dengesini kaybederek yere düştü. Fakat düşerken tavana asmayı henüz bitirmediği kumaş parçasını da sıkıca tutmuş, bütün çadırın başlarına yıkılmasına sebep olmuştu.

"SİHİRBAZ!"

Gecenin ilerleyen saatlerinde, herkes karavanlarına çekildikten sonra, Hayvan Terbiyecisi üstüne montunu giyip çadırların hemen arkasındaki ormana doğru yola koyuldu. Birkaç gün sonraki gösterisi için hayvan bulması gerekiyordu ve bunu bu saatte yapacaktı, tehlikeli hayvanlar dışarıdayken. Çünkü böylesi, gösterilerini daha çekici kılardı.

Bir kurt, bir baykuş veya bir yılan yakalayabilirse seyirciler kendisine hayran kalırdı. Bu günlere dek sirklerde kullandığı bütün hayvanları aynı şekilde bulmuş ve terbiye etmişti, sadece hayvanları etkileyen garip çekiciliği sayesinde vahşi hayvanlar kendisine saldırmıyorlardı.

Ormanın derinliklerine doğru ilerledikçe içindeki tedirginlik arttı.

Ya bir hayvanı kendisine çekmeye çalışırken ölürse ne olacaktı? Kimseye buraya geleceğini söylememişti.

Hafif bir rüzgarın esmesinin ardından titredi, kollarını sıvazlayarak yürümeye devam etti.

Bu hayatı kendisi istemişti. Ailesinin şan ve şöhret dolu hayatından sıkılan kendisiydi, zorla aldığı piyano kurslarından sıkılan kendisiydi, rahatsız kıyafetler giymek zorunda olmaktan sıkılan kendisiydi, önemli biri olduğu söylenilip durmasına rağmen görmezden gelinen kendisiydi.

Adımlarını hızlandırdı. "Aptallar. Sırf çevrenize zengin gözükebilmek için hayatımı bana zehir ettiniz."

Bir taşı tekmeleyerek yürüdüğü yolda çimenler artmaya başladığında Hayvan Terbiyecisi etrafına dikkat kesildi. Yakınlarındaki pumayı gördüğünde ise o yöne bakarak yere çömeldi. Gülümsedi. Bu güzelliği sirke götürmeyi ve kafese sokmayı başarırsa, bir gösteriyi daha kurtarmış demekti.

Emekleyerek, yerde sakince yatan pumaya doğru ilerlemeye başladı. Pumanın kendisini fark etmesi ve Hayvan Terbiyecisi'ne doğru dönmesi çok uzun sürmedi. Bunun üzerine Hayvan Terbiyecisi, ilerlemeyi bıraktı ve tek elini pumaya doğru uzatıp gülümsedi.

"Gel."

Genelde bunu yaptığında bütün hayvanlar Hayvan Terbiyecisi'nin yanına gider ve onun kendilerine dokunmasına izin verirlerdi.

Ancak bu kez hayvanın hırıltısı, saldırıya uğramak üzere olduğunun bir habercisiydi Hayvan Terbiyecisi için.

Yavaşça ayağa kalktı.

Gözlerini pumadan ayırmadan yavaş adımlarla gerilemeye başladı. "Sakin ol!"

Sözleri işe yaramıyordu, hayvanın sakinleşmesini sağlayamıyordu.

Koşmaya başladı.

Bir şeyler ters gidiyordu ve Hayvan Terbiyecisi bundan hiç hoşlanmamıştı.

Arkasını kontrol ederek koşmayı sürdürdüğü süre boyunca pumanın kendisini takip etmediğini fark etti, muhtemelen kokusu yüzündendi.

Fakat neden Hayvan Terbiyecisi konuştuğunda sakinleşmemişti?

Ormandan ayrılmasına çok az kalmıştı ki adımlarını yavaşlatıp gökyüzüne bakan Hayvan Terbiyecisi, dolunayı gördü.

"Kahretsin..."

Yeniden koşmaya yeltenmesine kalmadan, vücudunun üstüne binen ağırlıkla birlikte sertçe yere çarptı. Omzunda katlanılamaz bir ağrı hissediyordu, üstünde bir kurt vardı.

Gözleri karardı.

Gözlerini yeniden açtığında hala yerdeydi, etrafı sirk arkadaşlarıyla çevriliydi.

"Kurt öldü. Max onu vurdu. Ama şimdi seni hastaneye götürmemiz gerekiyor, kendi yaptığımız tampon ne kadar dayanır bilmiyorum." Korkarak konuşmuştu Dansçı, yerde yatan Hayvan Terbiyecisi'ne bakarken. Her zaman yaptığı gibi Akrobat'ın arkasına gizlendi, muhtemelen ağlayacaktı.

"Ben götürürüm." Sihirbaz'ın kendini hemen ortaya atması üzerine Palyaço onu durdurdu. "Yanına birini daha alsan iyi olur."

Herkes birbirine baktı, Akrobat'ın Dansçı'yı o durumda bırakıp gitmeyeceği ortadaydı ve sirkte nöbet tutmak için de Palyaço'nun hiçbir yere ayrılmaması gerekiyordu.

"Tamam, ben gelirim." Omuzlarını silkti Falcı. "Sadece... Beni yalnız bırakma Sihirbaz."

Herkes gibi Sihirbaz da, Falcı'nın bunu söylemesinin sebebinin geceleri gördüğü korkunç ruhlar olduğunu biliyordu. Bu yüzden, yalnızca başını salladı ve Falcı'yı onayladı. Ardından Hayvan Terbiyecisi'ni kucağına aldı, Falcı'nın kapısını açtığı büyük boy karavana doğru ilerledi.

Sihirbaz sürücü koltuğuna otururken Falcı da karavanın en arkasındaki ufak odadaki yataklardan yerdekinde yatan Hayvan Terbiyecisi'nin yanında kaldı. Odada iki yataklı bir ranza, bir de yer yatağı vardı. Ranza Dansçı ve Akrobat'a, yer yatağı da zaten Hayvan Terbiyecisi'ne aitti.

Sihirbaz bulundukları şehirdeki hastanenin yerini öğrenip oraya ulaşana dek Hayvan Terbiyecisi'ni bırakmadı Falcı, onun omuzlarına dökülen sarı saçlarını okşadı.

Shush!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin