'Aşk karşılıksız değer vermektir. Karşılıksız değer veremediğin anda aşık değilsindir.'
🌼🌼🌼
Elim ayağıma dolanmış bir şekilde telefonu Taehyung'un yüzüne kapattım ve yataktan kalktım. Hızlı adımlarla lavaboya gitmeye çalışırken bir de üzerine ağrıyan baldırım yüzünden yere yapışmıştım. Tekme atarken bacağımı da çürütmüştü hayvan herif.
Üzerimi çabucak değiştirmeliydim çünkü üzerimde dünden kalma kanlı ve kirli kıyafetler vardı. Aceleyle kemerimi çözerken pantolonumu çıkardım. Bacağımda büyük bir morluk vardı. Bir küfür savurup topallayarak lavaboya girdim ve tişörtümü de çıkardım.
Tanrım... Karnım morluklarla doluydu. Ciddi manada çok kötü görünüyordu. Aynadaki görüntüme bakarak yüzümü buruşturdum. Bu lekeler daha bir ay gitmezdi ki! Yarım saatte ne halt edecektim?
Suyu açıp yüzümü hızlıca yıkadım. Saçlarımın arasında bile kurumuş kan kalıntıları vardı. Duş almam gerekiyordu ama yarım saatte alamazdım. Alsam bile tam duştan çıkacağım sırada Chaeyoung gelirdi ve bu daha kötüydü. Muhtemelen beni bornozla görürse hormonları kudururdu.
Yine de saçlarımı da ıslattım ve lekelerden kurtuldum. Başımı iki yana hızlıca savurarak saçımın ıslaklığını biraz olsun almıştım ama nemliydi. Havluyla onu da hallederdim zaten. Pantolonumu ve tişörtümü kirliye atıp temiz bir eşofman ile uzun kollu çıkarttım. Kolumda da yer yer morluklar vardı, duvara çarpmıştım. Bacağımda da vardı ve şort giymek istesem de o yüzden mecburen eşofman çıkarmıştım.
Üzerimi giyindiğimde saçımı havluyla kurulamaya başladım. Odamdaki duvar saatine göz ucuyla baktığımda Chaeyoung'un aramasının üzerinden yirmi beş dakika geçmişti. Olamaz... Saçım nemli olsa da bunu dert etmeyerek sanki hiçbir sorunum yokmuş gibi rahat bir pozisyonda yatağa uzandım. Oysaki her yerim hala çok ağrıyordu.
Yatağın üzerindeki telefonum titreştiğinde sanki bir korku filminin içindeymiş gibi gerilerek yavaşça elimi ona uzatmıştım. Diğer yandan da korkmuş bir şekilde kaşlarımı kaldırmıştım. Telefonu sonunda elime geldim ve gelen bildirime baktım.
Park Chaeyoung: Bir ihtiyacın var mı?
Yanıma gelmeyecek miydi? Niye bir ihtiyacım olup olmadığını soruyordu.
Siz: Ne?
Park Chaeyoung: Gelmek üzereyim, bir ihtiyacın varsa alayım gelmeden önce
Tanrım o kadar rahat konuşuyordu ki! Evime gelecekti, ve hatta gelmesine dakikalar vardı ama sanki ben kocasıymışım da eve kahvaltılık gerek mi diye soruyormuş gibi bir rahatlık vardı üzerinde. Sinirle derin bir nefes aldım. Ben burada dokuz doğuruyordum! Gören o değil de ben platoniğim sanardı.
Siz: Sadece gelme
Pekala gelmesini istediğimden değildi ama boşu boşuna üzerimi değiştirip de onca hazırlığa girmemiştim yani. Boşa giderse can sıkıcı olurdu. O sırada ensemde hissettiğim bir ıslaklıkla arkama döndüm.
Kanlı çarşafları değiştirmeyi unutmuştum!
Park Chaeyoung: Sanırım bir ihtiyacın yok
Park Chaeyoung: Gelmek üzereyiim:)
Mesajına görüldü atarak telefonu yatağımın ilerisindeki koltuğa fırlattım. Temiz çarşaflar odamda değildi ki! Aşağıda başka bir odadaydı ve ne bende oraya gidecek güç ne de cesaret vardı. Annem görürse açıklama yapmak zorunda kalırdım ama işe gitmiş de olabilirdi. Riske atamazdım ama bu çarşaflar çok riskliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝗹𝗼𝘀𝘁 𝗺𝗲𝗺𝗼𝗿𝗶𝗲𝘀'ʳᵒˢᵉᵏᵒᵒᵏ'
FanfictionJeon Jungkook'un baş belası olan Park Chaeyoung bir gün aniden ortadan kaybolur. "Kayıp anılarımızı yaktın, geride kirli külleri kaldı. İkimizi de küllerde boğdun, sevgilim." *** romantizm, drama, gizem. ⌠ 𝓹𝓪𝓻𝓴 𝓬𝓱𝓪𝓮𝔂𝓸𝓾𝓷𝓰 ✾ 𝓳𝓮𝓸𝓷 𝓳𝓾...