"Kırık kalp ile hasarlı beden. Kimin kalbi kırık, söyle bana."
🌼🌼🌼
Bedenimde hissettiğim soğukluk dalgasıyla titredim. Altında bulunduğum yorganın içinde kıpırdandım ve daha da yumuşak koltuğa sindim.
Koltuk mu?
Koltuğum ne zamandan beri yatağım kadar rahattı ki? Gözlerimi kırpıştırarak araladığımda hemen karşımdaki giysi dolabımı görmemle afalladım. Odama geldiğimi hatırlamıyordum. Bakışlarımı üzerime çevirdim. Yorganım boynuma kadar örtülüydü. Bakışlarım öylesine tam sol tarafıma döndüğünde refleks olarak bağırarak sağ tarafa sıçramıştım.
Jungkook yatağımda oturmuş her zamanki aktivitesini yapar gibi bir rahatlıkla telefonuyla mı ilgileniyordu?
Sahneler birer birer aklıma düşerken utançtan kendimi yok etmek istedim. Jungkook belgeleri almak için evime gelmişti ve ben aptal aptal konuşup bir de üstüne bayılmıştım.
Altımda bir şey olmadığını ve odama uçarak gelmediğimi düşünecek olursak Jungkook o halimi görerek beni buraya taşımış olmalıydı. Tanrı'm yerin dibine sok beni.
"Ne işin var yatağımda?" dedim zorlukla, boğazımdaki sızıyla. Tek kaşını kaldırdı ve ardından dudaklarına alaycı bir gülümseme yayıldı. "Duyan da sarhoş sarhoş seviştik de sabahı bulduk sanacak."
Kaşlarımı çattığım sırada hiç istifini bozmadı, oturmaya devam etti. "Komik mi?" diye fısıldadım sinirle.
Omzunu silkti. Gözlerime değil, karşıya bakıyordu. "Komik değil, saçma."
"Neden?"
"Çünkü bana teşekkür etmen gereken yerde her zamanki gibi yersizce sinirleniyorsun."
Şaşkınca kaşlarımı kaldırdım. "Teşekkür etmem gereken yerde mi?" Ardından ağzımdan alaycı bir kahkaha çıkmasına engel olamadım. Fazla kuvvetli olmamıştı çünkü üşüyordum ve boğazım ağrıyordu.
Karşıdaki bakışlarını aniden bana çevirdiğinde refleks olarak gözlerimi kaçırdım. "Bayılmana aldırmayıp çekip gidebilirdim, Chaeyoung. Bayıldığından beri..." Elini kaldırıp saatine baktı. "...yani tam iki saattir burada bekliyorum."
"İşin falan yok mu senin?" dedim ters ters. Sinirlendiğimden değil, bu dediğine bir karşılığım olmadığı için konuyu saptırmaya çalışıyordum. İki saattir beklemesine karşılık diyeceğim hiçbir şey yoktu. Sadece kalbimi tekletmişti. Ağına düşmekten korkmuştum. Bunu düşünmemeliydim.
"Yine çok kibarsınız, Park Chaeyoung," dedi Jungkook yapmacık bir ses tonuyla. Gözlerimi devirdim. Bakışları hala üzerimdeyken inatla ona bakmamaya çalıştım. Aramızdaki gergin sessizlikte bir de üstüne dik dik bana bakması beni daha da geriyordu. Derin bir nefes alacağım sırada boğazımın gıdıklanmasıyla sertçe öksürdüm. Halsizce bir nefes alırken Jungkook'un ani sorusuyla afallamıştım.
"Hala üşüyor musun?"
Dizini büküp kendine çekmiş ve iki elini dizinde sabitlemişken ilgiyle bana bakıyordu. Hasta yatanın ben olması ve başımda bekleyenin o olmasının ters durumu olarak, o mide kanaması geçirdiğinde elimde çiçeklerle yanına gittiğim aklıma geldi. Yanımda çok para yoktu ama o aptalın hoşuna gider belki diye çiçek alıp gitmiştim. Taksiyle hastaneye gittikten sonra da annesi bana ters bir bakış atarak gerisiyle kendisinin ilgileneceğini yani kibar bir dille gitmemi söylemişti. Taksiye de para ödedikten sonra cebimde para kalmamıştı ve ben neredeyse yere yapışacak kadar yorulmama sebep olan uzunca yolu evime gitmek için yürümüştüm. Ertesi gün boyu bacaklarım sızlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝗹𝗼𝘀𝘁 𝗺𝗲𝗺𝗼𝗿𝗶𝗲𝘀'ʳᵒˢᵉᵏᵒᵒᵏ'
FanfictionJeon Jungkook'un baş belası olan Park Chaeyoung bir gün aniden ortadan kaybolur. "Kayıp anılarımızı yaktın, geride kirli külleri kaldı. İkimizi de küllerde boğdun, sevgilim." *** romantizm, drama, gizem. ⌠ 𝓹𝓪𝓻𝓴 𝓬𝓱𝓪𝓮𝔂𝓸𝓾𝓷𝓰 ✾ 𝓳𝓮𝓸𝓷 𝓳𝓾...