Hayatımın altı üstüne geldi diyebilirim, peki altı üstünden ya daha iyi ise? Bu ihtimale sığınarak gelmiştim Ankara'ya.
İzmir gibi insanın içine huzur veren, denizine her bakışınız da ayrı duygu hissettiren, boyozuyla bombasıyla damağınızı şenlendiren, Kemeraltı gürültüsünden başınızı ağrıtan ama o ağrıyı biraz ilerleyerek Saat kulesinin önündeki martıları besleyerek atabileceğiniz bir şehir.
İzmir... Anlatılmaz yaşanır cümlesinin şehir olmuş hali.
Zorda olsa ayrılmamızın, ailemizin huzuru için gerekli olduğunu bilerek geldim. Kimseyi bu süreçte üzmeye hakkım olduğunu düşünmüyorum.Ankara... Ankara hakkında pek bilgi sahibi değildim doğruyu söylemek gerekirse. Babamın iş olanaklarının bu şehirde kolay olması sebebi ile tercih etmiştik.
Annem zaten denizi pek de seven bir kadın değildi. Deniz kokusu ona huzur vermezdi sanırım.
Kardeşim Azra ise daha çok küçüktü ve arkadaşlarından ayrıldığı için çok ağlamış hepimizi üzmüştü.
Ben ne kadar içime atarsam o da o kadar dışarı vururdu duygularını.
Bizi en çok o zorlamıştı. Ne olursa olsun gelmiştik işte Ankara'ya.
Eşyalarımızı taşıyan yaşlı amcaları izlerken içim cızlıyordu. Bu yaşlarında o yükleri sırtlarında taşıyorlardı ve ben dayanamıyordum.
Babam buraya daha kolay ısınalım diye bahçeli bir ev tutmuştu. Daha şimdiden Azra bahçede koşmaya başlamıştı bile.Tüm eşyalar evin içine bırakılıp, çalışanların paraları dağıtıldıktan sonra evin içinde ben, babam ve annem kalmıştık. Üstleri kapalı koltukların üstüne bıraktık kendimizi. Babam söze girdi:
" İkiniz de çok fedakarlık yaptınız buraya gelerek. Özellikle Nur sen, teşekkür ederim kızım. Senin olgun davranışından dolayı çok gururluyum."
Babamın dedikleri üzerine gülümsedim." Senin için her şeyi yapabilirim baba, senin yaptıklarının yanında hiçbir şey."
Annem gülümseyerek bana baktı ve kolunu omzuma atarak beni kendine çekti." Hadi bakalım saat daha sabah 7. Biz başlasak şimdi, akşama kadar ev yaşanacak bir hal alır. Zaten yarın sana okul kıyafeti alacağız Nur. Okul kayıtı, ev için bir iki boya eşya falan daha, akşam olur yani bugün hızlı olmalıyız."
Hepimiz kafa salladık. Annem ile kolilerin içinden bulduğumuz kovalara su doldurup deterjan ekleyerek üçer tur sildik yerleri. Benim yükseklik korkumdan dolayı annem pencereleri silerken bende diğer odalara giriştim. Babam ağır eşyaları getirdi ve biraz düşündükten sonra göz kararı yerleştirdik.Acıkmıştık ve yiyecek hiçbir şey yoktu. Babam televizyon montelemekle uğraştığı için ben markete gitmek için çıktım evden. Yumurta alsam bu akşamlık idare ederdik. Yumurtaların olduğu reyona ilerledim ve bir koli yumurta aldım tam o an arkamı dönmem ile bir bedenle çarpıştım ve tüm yumurtalar yere döküldü.
Ben şok ile kalakalmışken yumurtaların hepsi kırılmış yerler ve üstüm batmıştı.
Kafamı öfke ile kaldırdım. Benden çok daha uzun olan benim yaşlarımda olduğunu tahmin ettiğim çocuk da yerde parçalanmış yumurtalara bakıyordu.
O da şaşırmış gibi gözüküyordu. Dibimde duran bedeni kuvvetlice ittirerek çekildim önünden." Keşke önünüze baksanız, şu yaptığınıza bakın ya!" diye öfkeyle parlamıştım. Çocuk sonunda beni farkedip kafasını kaldırabildi.
" Ben özür dilerim, sizin aniden döneceğinizi bilemedim, kusura bakmayın lütfen." telaşlı sesini duyunca derin bir nefes aldım.
En azından kaba biri değildi.
Mağaza görevlisi yanımıza geldi ve" Hanımefendi yumurtaların ücretini de kasada ödemeniz gerekiyor." diyerek ayrıldı yanımızdan.
" Ben hallederim." dedi uzun çocuk.
" Gerek yok, sizin erkeklik egonuzla uğraşamam. Çekilirseniz ve kırmazsanız eğer bir koli daha yumurta alacağım." diyerek yapmacık bir gülümseme attım."Gönderme yaptığınız 'erkeklik egosu'olmayan ve nasıl kibar olacağını bilen bir birey olarak ısrar ediyorum. Bırakın sebep olduğum şeye yardım edeyim."
Elimdeki sağlam yumurtaları kafasında kırmamak için kafamda sebepler arıyordum.
Ankaradaki insanların İzmirdekilerle aynı olmasını zaten beklemiyordum. Ama burada iletişime geçtiğim ilk kişinin bu kadar kibirli olması beni sinirlendirmişti.
Tam ona cevap verecekken telefonum titredi. Babam arıyordu. Evden çıkarken sadece Azra'ya markete gittiğimi söylemiştim."Efendim baba?"
"Gelirken sadece ne almaya gittiysen onu al da gel diyecektim. Yarın asıl alışverişi hep beraber yaparız. Eve yemek söyledim ben.""Tamam baba ben de geliyorum hemen."
Telefon konuşmam boyunca baygın bakışlarıyla beni izleyen uzun çocuğa son kez bakıp kasaya ilerledim. Tabiki onun ödemesine izin vermeyecektim. Her ne kadar yumurtaların kırılması onun hatası olsa da."İyi günler. Bu yumurtalardan iki paket geçilecek. Az önce kırıldılar da."
Her ne kadar pozitif bakmaya çalışarak gelmiş olsam da,en azından babam için kendimi zorluyor olsam da,ilk günümden bu şehri sevmemiştim.Şuan İzmirde olsaydım; bu tarz bu olaydan sonda hemen sahile, iner biraz denizi izler ve sakinleşirdim. Ama İzmirde değildim ve burada inebileceğim bir sahil yoktu. Kasiyer parayı istediğinde tam ben uzatacakken bir kol benden erken davrandı. Kim olduğunu biliyordum. Derin bir nefes alıp kolun sahibine döndüm yine de,düşündüğüm kişi olmamasını umarak.
"Buradan alın lütfen."
Normalde olsa belki üstelerdim ama,o an tek isteğim eve gitmekti. Kasiyere parayı uzattıktan sonra yumurta paketini poşete koyup bana uzattı.Poşeti almadan önce elimi cebime atıp bir paket yumurtanın parasını çıkardım ve karşımdakine uzattım. Bir bana bir paraya baktıktan sonra parayı elimden aldı. Ben tam poşeti alıp marketten çıkacaktım ki,parayı poşete koyup bana tekrar uzattı.
"Kusura bakmayın ama iki paketin parasını da siz ödediniz. En azından bu parayı alın."
Beni dinlemeden marketten çıktı.
Tüm yolculuk ve taşınma curcurnası içinde o kadar yorulmuştum ki,şuan yapmak istediğim en son şey;yeni geldiğim bu şehirde tanımadığım birine borçlanmaktı.
Arkasına dönmeden olduğu yerde durdu. Bir yandan da cebinde birşeyler arıyordu."Asıl siz kusura bakmayın ama sebep olduğum bir kazanın sonucunu sizin ödemenize izin veremezdim. Elinizdekini de bir özür olarak kabul edin ve uzatmayın lütfen. "
İtiraz etmeye hazırlanırken yine telefonum çaldı.
"Nur nerede kaldın kızım? Sen çıkalı epey oldu."
Ben hala parayı nasıl verebilirim diye düşünürken uzun boylu yabancı omzunun üstünden bana baktı.
"İyi günler hanımefendi. Bence bundan sonra insanlara 'erkeklik egosu' damgası yapıştırmadan önce iki kez düşünün. Özellikle bu insanları tanımıyorsanız."
Ben daha bana ne dediğini tam algılayamamışken,bir yandan da babam bir sürü soru soruyordu telefondan,o uzaklaştı. İlk günümden ne güzel insanlarla karşılaşmıştım ben böyle.
"Geliyorum baba. Etrafı incelemeye dalmışım."
Umarım Ankaradaki tüm günlerim böyle geçmezdi. Tanımadığım birine borcum vardı. Ve ben tanıdığım insanlara bile borçlanmaktan nefret ederdim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düğün Çiçeği
ChickLitEvde gülümsemek istediğinizde falan açın okuyun. Hepinizi sürükleyecek emin olun. Textingler olsun tatlı sahneler, duygusal her şey var. Okuyun okuyun, geçmeyin.