* Alaska'nın Hayatı *

545 83 22
                                    



Ben Alaska.
John Green’in kitabındaki Alaska değilim ama. Öyle zannedebilirsiniz diye küçük bir uyarıda bulunmak istedim. Ben çok daha başka bir Alaska’yım çünkü. Zor bir çocukluk geçirmiş, kalbi kırılmış , korkmuş ve üzülmüş bir Alaska’yım. Ve hayatımın dönüm noktası olan bir olay yaşadım. O olaydan önce de  hayatım yeterince zordu. Zor olan hayatımda tek bir dönüm noktası her şeyi değiştirdi. Bunu anlatmak benim için çok zor. Cesaret etmekten bahsediyorum. Yazmak değil kast ettiğim aslında. Yazarken tekrar yaşıyorsunuz olayları. Tekrar yaşamak çok zor. Tekrar yaşamaya cesaret edemiyorum. Korkuyorum.
 
Ben çok zor şartlar altında doğmuşum. Ve hasta bir bebekmişim. Bağışıklığı düşük hasta bir bebek... Vücut direnci yetersiz , yaşamaya mecali olmayan bir bebek. İlaçlarla ayakta kalan, çok az besin alabilen küçük bir kız.

İnsanlar genelde üç-dört-beş yaşlarını net hatırlayamazlar. Ben hatırlıyorum. Eğer zor geçmişse yıllarınız, zaman geçmez. Zaman durur bile bazen. Unutmayacak şekilde aklınızda kalır. Sanırım bana olan buydu. Bebeklikten çocukluğa geçen yıllarda hastalığım gerilememiş , aynı gücüyle bana saldırıyordu. Bağışıklığın ne kadar önemli olduğunu bilemezsiniz. O küçücük halimde büyük acılar çektim. İğneler, ilaçlar ve serumlar. Yüksek ateş , kusma, baygınlık , ağrılar... Geçmiyordu. Vücudum besin kabul etmiyor, yatalak bir hasta olarak beni yaşattırıyordu sadece. Oyun oynayamıyordum. Saklambaç oynamak istiyordum biliyor musunuz?

Benim için o kadar trajedik bir durum ki bu basit oyun...Ben yürümekte bile zorlanırken, koşmak istiyordum. Şimdiki aklımla neden saklambaç oynayamazmışım anlıyorum. Ama o zamanlar anlamıyordum.

Ben ağlıyordum. Sadece geceleri değil. Gündüzleri de ağlıyordum. Canım yanıyordu, halim yoktu ve sıkılıyordum. Herkes gibi olmak istiyordum. Ben neden farklıydım?

Hasta olmayı ben seçmemiştim. Hasta olmak istemiyordum. Sokakta oynamak, okula gitmek, giydiğim etekle tatlı olmak istiyordum. Çok zayıftım, giydiğim her şey üzerimde çuval gibi duruyordu aslında. Her doğum günümde hastaydım. Mumları hasta yatağımda gözyaşlarım arasında üflüyordum.

Hepsini hatırlıyorum. Sokağa ilk defa altı yaşında çıkmama izin verdiler. Kendimi bazı günler biraz daha iyi hissederdim. Bunlara “daha az hasta olduğum günler” diyorum. ( çünkü ben hep hastaydım.)  Ailemin en küçük bireyi bendim. Benim yaşlarımda olan çok az kişiyi biliyordum. Kuzenlerimle hasta olduğum için pek bir etkileşimde bulunamamıştım.

Sokağa ilk defa çıktığımda, bana uzaktan bakacaklarını biliyordum ailemin. Ama tek olmak istedim. Arabayla geçerken birçok defa görmüştüm. Çocukların hepsi,  ailesi olmadan kendi başlarına oynuyorlardı. Ben de onlar gibi olmak istedim. Olabilirdim öyle değil mi ?

Ama olamadım.

Olacağımı sanmıştım. Yanılmışım.

Olamadım.

Bana tuhaf bakışlar attılar. Etrafta biraz dolaştım. Hepsi birbirini tanıyordu. Ben de yabani kızdım onlar için. Yıllardır bir kere sokağa çıkmamış, şımarık, yabani kız ... Üstelik kaç yaşında bu? Dört mü ? Beş mi ? Ben altı yaşındaydım ama göstermiyordum. Hoş.  Göstersem de zekam geri kalmış olabilirdi o kadar hastalıktan sonra. Dünyayı tanımıyordum. Hastahaneleri, doktorları ve hemşireleri çok iyi tanırdım ama biliyor musunuz?

İğne yapılan o korkunç yeri koridorundan tanırdım. Hareket etmemem için tutulan kollarımdan, bacaklarımdan, çırpınışlarımdan tanırdım ben o sedyeyi. Ben diğer çocukların daha az bildiği şeyleri,daha çok bilen çocuktum. Keşke bilmeseydim damar yolunun nasıl açıldığını. Oyunlar oynamayı bilseydim ya da altı yaşında gibi gösterseydim...Şımarık değil de çok hasta  olduğumu anlatabilseydim.

EMPATİME Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin