Onu kapıda gördüğüm an içimi tarif edilemez bir duygu kapladı. Bana ne oluyordu böyle. Yeni tanıştığınız biri sizi bu hale getirebilir mi? Ben ki bu zamana kadar hayatı ciddiye almamış bir insanken, şimdi birşeyleri mi önemsiyordum? Başkası söylese asla inanmazdım ama şu anda karşımda gördüğüm kişi beni heyecanlandırıyor, mutlu ediyor, gülümsetiyordu... Sanırım hayatın ne kadar değerli olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum.
Kapının önünde durmuş tedirgin bakışlarla bakıyordu. Bense sanki kilitlenmiş gibi gözümü bile kırpmadan onu izliyordum. Yıllardır görmemiş, hasret kalmış gibi... Onu izlediğimi fark edince silkinip tedirgin bakışlarını yere sabitledi ve arkasını dönüp koşar adımlarla uzaklaşmaya başladı. Bir an afalladım ama neyseki çabuk toparlandım. Bu defa olmaz gitmesine izin veremem. Telaşla kapının kolunu tutup sertçe kapıyı açtım ona doğru koştum. Bir kaç hızlı adımdan sonra yanına ulaşmıştım bile.
Kolundan tutup kendime çevirdiğimde neye uğradığını şaşırdı. Gözbebekleri tedirginlikle büyümüştü. Bunun dışında tepki vermemişti. Göz irislerimi irislerine sabitledim ama konuşmadı.
"Nereye gidiyorsun?" Hala hareketsiz duruyordu. Gözlerimi bir an olsun gözlerinden ayırmadım. "Gidiyorsan en azından bana söylemeliydin."
"Eve gelmişken... Kartviziti burada bırakmışım.... Polis memurunun kartvizitini...." Güçlükle konuşmuştu. Sesli bir nefes verdim. Gözlerini kaçırdı ve yere sabitledi. Sıkıca tuttuğum kolunu biraz daha sıktım. Yüzü buruştu ama ses çıkarmadı. Beni gerçekten şaşırtıyordu. Bu hali beni daha çok etkiliyordu..
"Neden onu bulmak zorundasın?" Yere sabitlediği gözlerini tekrar gözlerime dikti ve dudaklarını araladı. Konuşacağı sırada arkadan başka bir ses duyduk.
"Şu çöp kutusundan birine attım." Arkamı döndüğümde sevgili nişanlım Melis kapıda dikilmiş karşıdaki çöp kutularını işaret ediyordu. Öfkeli gözlerini bana dikti sonra. Derinin kolunu sıkan elime bakıyordu. Derine döndüğümde kötü bir suç işlemiş gibi yanakları kızardı ve kolunu elimden kurtardı. Telaşla öne doğru bir adım attı.
"Hangisine?" dedi. Derinin telaşlı haline rağmen Melis oldukça sakindi. "Kapının dışındakilereden birine," dedi umursamaz bir tavirla. Gözlerinin dolduğunu görünce tekrar kolunu tuttum. " Boşver ona gerek yok." Gözlerinde gördüğüm çaresizlik beni çok kötü etkiledi. Sesli bir nefes verdi ve bağırdı. "Neden yok muş? Pasaportum onda." Kolunu elimden kurtarır kurtarmaz çöpe doğru koştu. Durduramadım.
Kızgınlıkla Melis'e döndüm ama yaptığından hiçte pişman değildi. "Gerçekten yaptın mi bunu?"
"Hayır, kartvizit falan görmedim bile."
"Neden yalan söyledin peki?"
"Hak etmişti." deyip soğuk kanlılıkla arkasını dönüp eve girdi. Arkasından hayret ederek baktım. Bir insan bu kadar da soğuk olabilir mi? Ailem benim bu kızla bir ömür süreceğime nasıl inandılar anlamıyordum.
Derin bir yandan çöpleri karıştırıyor bir yandan da ağlıyordu. Bu durumu bende garip duygular uyandırdı. Bir kız nasıl olur da çöp karıştırabilir ki. Oysa beni dinleseydi böyle bişey yapmasına gerek kalmazdı. Pasaportu bende çünkü. Ama o işlerini tek başına halletmeyi seçiyor sanırım.....
MELİS'İN AĞZINDAN
Biliyorum benimle ailesinin zoruyla nişanladı. Ama bende aynı durumdayım. En azından alışmaya çalışıyorum, kabulleniyorum ama o kaçmayı seçiyor, bana alışmak, beni sevmek istemiyor. Oysa tanımaya çalışsa sever beni. Her zaman güçlü görünmeye çalışıyorum. Yoruldum artık. Bu yükü tek başıma taşıyamıyorum....